AURA – ÇAKRALAR

ENERJİ BEDEN  –  Aura

Enerji Beden’i tarif etmek gerçekten güç, çünkü Enerji Beden nedir sorusuna bilimsel olarak cevap veremiyoruz. Bilim elle tutulan, gözle görülen maddeler ile ilgileniyor, halbuki Enerji Beden elle tutulup gözle görülmüyor, zaman-mekan oluşumunun dışında 5 duyumuz ile algılanamıyor, duyu organlarımızdan değil, çünkü duyu organları kullanılmadığı zamanlarda da onun görevi devam ediyor. Akıl, Enerji Beden değildir çünkü Enerji Beden bilgileri depo edip, gerekli zamanlarda kullanmamızı sağlamaz. Düşünsek de düşünmesek de Enerji Bedenimiz vardır, zihinden farklıdır yani Fiziksel Bedenimiz ile de bir ilgisi yoktur, elimiz, ayağımız, gözümüz olmasa da Enerji Bedenimiz aynen ve eksiksiz olarak yerinde durur. Enerji Bedenimizin hayatımızla da bağlantısı yoktur çünkü hayat sona erse de Enerji Beden yok olmaz. Enerji Bedenimiz ölümsüz olan ilahi, evrensel enerjinin bir parçasıdır. Gözle görülemez, elle tutulamaz ama mevcuttur.

İnsanın etrafını saran ve aura denilen bir enerji alanından söz edilir. Auranın bazı durugörü yeteneğine sahip kişiler tarafından görülebildiği, fotoğrafının Kirlian fotoğrafçılığı denilen bir teknikle çekilebildiği bilinmektedir. Elimizde aurayı gösteren fotoğraflar mevcuttur. Aurayı görebilenlerden ve çekilen fotoğraflardan öğrendiğimize göre, aura fiziksel bedenin etrafını kuşaklar şeklinde sarmaktadır. Bedene en yakın olanı açık mavi renkte olup insanın sağlık durumunu gösterir. İkinci kuşak insanın duygularından, üçüncü kuşak insanın zihninden sorumludur. Dördüncü kuşak sezgileri ve duyu ötesi algılamayı belirler. Beşinci kuşak kişisel karmik yapıyı belirler. Altıncı kuşak ruhsal tekamül ile ve yedinci kuşak kozmik şuurla ilgilidir.

Enerji Beden dediğimiz şey ölümsüz, evrensel enerjinin bir parçasıdır. Vücudumuzun etrafındaki gözle göremediğimiz, auradır. Beslenmesi ise gene enerji ile mümkündür, o sağlıklı olduğu zaman, enerji kesintisiz, tam olarak akıyor demektir ve sonuç olarak fiziksel bedenimizde sağlıklıdır. Ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı olmak istiyorsak Enerji bedenimizdeki bu enerji akımının tam akıcı olarak çalışması lazımdır, bu nedenle vücudumuzun enerji giriş kapıları olan çakraların, devamlı açık olması ve işlevini tam olarak yapması gerekmektedir. Bu temin edilebildiği zaman ruhen ve fiziksel olarak sağlıklı bir hayat geçirmemiz mümkün olur. Bunun için bazı ruhsal şifa teknikleri geliştirilmiş, sağlıklı bir hayat geçirebilmek için insanlar tarafından yüzyıllardan beri uygulanmaya çalışılmıştır.

Aura canlı bir bedenden, gitgide genişleyen tesir kuşakları tarzında yayılan, değişik frekans düzeylerinin meydana getirdiği bir enerji alanıdır. Bedeni bir zarf gibi sarar, ışıklı, renkli haleler şeklinde bazı kişiler tarafından görülebildiği söylenir. Auranın bilinen 7 katmanı mevcuttur, bunlar:

1) Eterik Beden: Fiziksel bedenimize en yakın olan katmandır. Bedene bir iki santim uzaklıkta olmasına karşın, sağlıklı bir bedende daha kalındır, durugörü yeteneğine sahip kişiler tarafından açık mavi renkte ve parlak olarak görülür. Bu ilk kuşak insanın sağlık durumunu belirler. Fiziksel bedenimizin koruyucusudur, zedelenmesi halinde fiziksel olarak da hasta oluruz. Fiziksel bedendeki bir yaralanma, eterik bedende de zedelenmeye yol açar. Fiziksel yaraların iyileştirilmesi eterik beden yoluyla yapılabilir. Bu katmanın Reiki ile tedavi edilmesi için, elleri vücudun birkaç santimetre üzerinde tutarak enerji verilir. Her ne kadar eterik beden fiziksel bedenin bir uzantısı ise de, daha bilim tarafından keşfedilmemiştir, ancak bio-enerji ve elektro-magnetik alanlarla ilişkisi olduğu sanılmaktadır.

2) Duygusal Beden: Eterik bedenden sonra gelir ve bu alanda duygularımız, hislerimiz faaliyet gösterir. Duygusal bedendeki herhangi bir olumsuzluk eterik bedeni etkiler ve zarar verir. Reiki ile bu bölgede çalışmak, alıcının içinde birikmiş olumsuz duygular varsa, bu duyguların yok olmasını sağlar, onu huzurlu ve dingil bir duruma getirir. Bu sayede eterik bedende sağlığa kavuşturulur.

3) Mental Beden: Duygusal bedenden sonra gelir ve düşüncelerimizin, zihnimizin oluşturduğu bir katmandır. Duygusal katmanla yakın olduğu için, düşnceler ve duyguları ayırt etmekte insanlar zorlanabilir. Devamlı olumlu, tarafsız, pozitif düşünebilmek bu katmanın sağlıklı işlemesini sağlar. Mental beden zihinsel olması dolayısıyla, yüksek yanı felsefik ve yaratıcı düşünceleri içerir ve tali tarafı somut düşünce, bellek ve entelektüeli içerir.

4) Astral Beden: 4. kuşak olan astral beden sezgileri ve duyu ötesi algılamayı belirler. Burası rehberlik aldığımiz katmandır, enerjisi sakin, sevgi dolu, huzurludur, ancak geçiş düzeyi olduğu için, bu düzeyde bilinçli olarak çalışmak zordur. Astral beden astral maddeden oluşmuştur ve astral plan onun doğal mekanıdır.

5) Eterik Şablon: Enerjisi Ulu Yaratıcı ile ilgilidir. Bu katman, irademizin Yaratıcının iradesi ile, uyumlu çalıştığı sürece sağlıklıdır. Uyumlu çalışmadığı takdirde hayata uyumda hatalar yaparız. Fiziksel bedendeki hastalıklar için buradan çalışma yapmak, fiziksel bedene şifa enerjisinin girişini hızlandırabilir. Fiziksel bedenin rahatsızlığının giderilmesi için Reiki çalışması kendiliğinden bu katmanda gerçekleşir.

6) Göksel Beden: Meditasyon ile ulaşılan katmandır, bedensiz yaşamdır. Bu katmanda iyileşme, bedensiz varoluş gerçeklerine göre mucize denilen şekilde olur. Melekler ve rehberlerin boyutudur, benlik bu katmanda yok olur.

7) Karmik Banka: Diğer yaşamlarımızın ve deneyimlerimizin bulunduğu katmanıdır. Sınırsız bir tekrarı vardır. Önceki yaşamlarımızı bilmenin tek iyi tarafı bugün çözemediğimiz bazı sorunlarımızı çözmemize yardımcı olmasıdır yoksa önceki yaşamlarımızı bilmek şimdiki yaşamımızı olumsuz etkileyebilir, duygusal yıkıntılara sebep olabilir.

Reiki uygulayan biri aurayı uzun deneyimlerden sonra algılayabilir ancak bu insanları çevreleyen ışınlar, renkler görmek şeklinde düşünülmemelidir. Bunun yerine ellerimiz çok hassaslaşır ve uygulama yaptığımız bedene ellerimizi yaklaştırmaya başladığımız zaman ara ara farklı bir duygu, bir zardan ellerimiz geçiyormus gibi hissedebiliriz, iste bu duygu aura katmanlarını algılamamızdır. Bu his tümüyle kişilerin algılamasına ve deneyimine bağlıdır.

 

.

 .

 .

ÇAKRA,

Sanskritçe “ tekerlek “ anlamına gelen bir sözcüktür. Çakralarınızın herbirinin sağlığınız, mutluluğunuz ve refahınız için önemli ve özel bir enerjiyi yayarak dönen girdaplar olduklarını düşünün. Çakralar-enerji merkezleri , omurganızın dibinden başlar ve yukarıya, başınızın tepe noktasına dek çıkar.

Her çakra, açık olduğunda ve en üst düzeyde bir yoğunlukla titreştiğinde hayatımızı iyileştirmek için kazanabileceğimiz özel bir yetenek, bir armağan ya da bir beceri ile bağlantılıdır. Her biri geleneksel olarak bir renkle ilişkilidir.

Bu harika çakralar, insanları yeryüzündeki tüm diğer hayvanlardan farklı kılmaktadır. Sundukları gücü onurlandırmaya ve yetenekleri geliştirmeye başladığımızda, birey ve tür olarak da iyileşmeye, şifa bulmaya başlarız.

Bir çakranın dengesi bozulduğunda, enerjisinin yayılması engellendiğinde ve doğasında var olan yeteneği ihmal ettiğimizde, rahatsızlık yaşayabilir, hatta hasta olabiliriz.

Çakra sisteminden farklı bir bilgi:

1.çakra: Boşaltım organı bölgesi

Kabullenme yeteneği

Kızma,gücenme, sertlik duygusu

2. çakra: Cinsel organ bölgesi

Yaratıcılık yeteneği

Aşırı uçlara gitme, suçluluk duygusu

3.çakra: Göbek deliği bölgesi

Kararlılık yeteneği

Öfke ,açgözlülük,hırs duygusu

4.çakra: Kalp bölgesi

Sevecenlik, şefkat yeteneği

Korku, bağımlılık duygusu

5. çakra: Gırtlak bölgesi

Doğruluk yeteneği

İnkar,yalanlama,sertlik duygusu

6. çakra: Üçüncü göz bölgesi

Sezgi gücü yeteneği

Zihinsel karmaşa, bunalım duygusu

7. çakra: Bşın tepe noktası

Sınırlandırılmamış olmak

( sonsuz düşünebilme )

Acı, ıstırap, keder duygusu

8. çakra: Auramız (elektromanyetik alan)

Parlaklık ,aydınlık yetisi

ŞEHVET, ÖFKE, HIRS,

GURUR ve BAĞIMLILIK

çakra diye adlandırılan bedenimizdeki sekiz enerji merkezinde meydana gelen dengesizlikten kaynaklanan insana ait özelliklerdir. Bu dengesizlikler kalıcı duruma geldiklerinde , genellikle zihinsel ve bedensel-fiziksel sorunlar yaşarız.

İnsanlar, bizlere belirli bir çakrada meydana gelen ve bedensel olarak kendini belli eden duygusal tıkanıklıklarla gelirler. Belirli duygu ve yeteneklerin bedenimizde belirli bölgelerde bulundukları düşüncesi yeni değildir, fakat bazı insanların bu konuda aşırıya kaçtıklarını ve ne zaman hasta olsalar bunun bir şekilde kendi hataları olduğuna inandıklarını düşünüyoruz. Bu tutum, olaya olumsuz bir şekilde bakmak demektir ki bedenimizi ve ruhumuzu iyileştirmede yarardan çok zarar getirir. Hasta olmak sizin suçunuz değildir. Hastalanmak, yaşam deneyiminin bir parçasıdır ve herkes bu deneyden geçer.

Bu ölümlü olmak demektir.

Bedeninizi, Tanrının size verdiği mükemmel bir armağan olarak görün. Çünkü bilinçlilik yoluna, bedenimizi sevmek ve takdir etmekle başlarız.

Bedenimiz, Tanrının bize armağanıdır. Burada olmak için ona ihtiyacımız vardır. Çünkü, bedenimizi sevmek ve takdir ederek BİLİNÇLİLİK yoluna gireriz. Mutluluk doğuştan gelen hakkınızdır. Tüm çakralarımızı açmak ya da dengelemek, mutluluk kapısını açan anahtarlardır.

Amaç, her çakradan yayılan enerjinin farkına varmak ve gerek duyduğumuzda onu çağırabilmektir.

Öfke dolu bir eleman, en küçük bir zorluk karşısında bile patlıyorsa, ateşe ateşle karşılık vermeyin. Ona dördüncü çakranızla yanıt vermeye çalışın. Bu öfke dolu patlayışının ardındaki korku ve güvensizliği iyileştirmek için sevecenliği kullanın.

Bedenlerimiz, iç içe geçmiş karmaşık dünyalar gibidir. Nerede başladığını ve nerede bittiğini biliriz, fakat çok büyük ve hiç bir zaman anlayamadığımız gizemlerle doludur. İnsanın tasarlamış olduğu hiç bir makine insan bedeni kadar karmaşık ve ustalıklı değildir. Kadim çakra sistemi, kendimizi anlamanın bir yoludur.

Önemli olan ne yaptığınız değil,

yaptığınız şeye yüklediğiniz

cesaret ve kararlılıktır.

Meditasyon zihninizin aydınlık odasıdır.

Her düşünce bir heyecan ve bir duygu olabilir. Her heyecan ve duygu, arzuya dönüşebilir, bu arzular, gerçekleşebilmek için tüm hayat enerjinizi alırlar. Fakat, her düşünce kullanılır, akıl süzgecinden geçirilir ve bilinciniz ile sınarsanız, ne olursa olsun başarılı olursunuz. Bu hayatın basit bir sırrıdır.

Acil bir durumda, örneğin, birisi hastaneden çağrıldığında şöyle deriz: “ tamam derin bir nefes al ve sakinleş.” Nefes almanıza izin vermezseniz, kendinizi yaşamın önemli bir armağanından yoksun bırakmış olursunuz. Kendinize, yeterince nefes alıp verme fırsatı tanımanız genellikle gereksinim duyduğunuz ve yapılması gereken ilk şeydir. Fakat genellikle bunu kendimize çok cimrice, tıpkı bir sadaka gibi veririz. Mantıklı olmasa da hepimiz bunu yaparız.

Gerçek bir değişim yaşamak ve herhangi bir çakradaki yeteneği geliştirmek istiyorsanız, o enerji merkezi üzerinde kırk gün boyunca, kendinizi rahat hissettiğiniz sure kadar meditasyon yapmanızı öneririm. Bir şeyi üç dakika ya da otuz dakika boyunca yapıp yapmadığınızın bir önemi yoktur. Bir işte önemli olan ne yaptığınız değil, o işi yaparken verdiğiniz dikkat yoğunluğu ve derinliktir.

Eğer hayatınızı doğru yaşamak istiyorsanız, kendi içinizde de dengeyi kurmalısınız. Yaşam neşesi, yaşama mutluluğu dengedir.

Çakralarımızda ya da enerji merkezlerimizde dengesizlik olduğunda, “ Kötü bir gün geçiriyorum “, “ Bu gün hiç havamda değilim “, “ Bu gün hiç bir şey yolunda gitmiyor “ gibi cümleler kullanırız. Çakralarımız dengeliyse, “ Ne güzel bir gün “, “Ne harikulade bir gün. Her şey o kadar yolunda gidiyor ki! “ gibi ifadeler kullanırız. Ve bu, her şey düzenli olduğunda ve enerji tüm bedeninizde dolaştığında oluşur.

.

Çakraları böylece kısa bir şekilde tanımladıktan sonra onları nasıl açabileceğimizi, vücudumuza giren enerji akımını etkili ve doğru bir şekilde nasıl kullanabileceğimizi öğrenmemiz gereklidir. Eğer bunu sağlayabilirsek fiziksel bedenimizde oluşabilecek hastalıkları önemli ölçüde önleyebilir, mevcut hastalıkları tedavi edebiliriz.   Çakraları açmakta, vücutta yumuşak ve kesintisiz enerji akımını sağlamakta Reiki etkili olarak kullanılmaktadır. Reiki Tanrı’dan  gelen canlandırıcı, şifa verici bir enerjidir. Enerji kanallarında, çakralarımızda oluşan tıkanıklıkların açılmasını sağlayan Reiki, birçok hastalığın başlamadan ortadan kalkmasına veya başladıktan sonra iyileşmesine yardım eder.

 

KABULLENME

Yeryüzüyle birinci çakra yoluyla bağlantı kurarız ve kendimizi, altımızdaki yeryüzüne tekrar döndürdüğümüz yer de burasıdır. Değişmez bir şekilde, burada, yeryüzünde olduğumuzu birinci çakramız yoluyla kabul ederiz. Hayata ilk kez “evet “ dediğimiz yer burasıdır.

Gerçekten KABUL ETMEK için,

kendi insan doğamızla barış yapmamız gerekir. Kendi varlığımızı, birinci güç merkezimizde kabul etmeliyiz.Eğer bedenimizin bu bölgesinde dengeyi sağlarsak, kendimizi kendi derimizin altında evimizde, rahat ve güvende hissederiz, bu da bizim en basit düzeyde varolmamız için yeterlidir. Eğer kendimizi kendi bedenimizde desteklenmiş, kök salmış ve rahat hissetmezsek, kızgınlıklarla dolu oluruz.

Acı ve öfke ile dolu insanlar acınacak haldedirler, fakat yine de bir kısmı kendi zavallılıklarına sıkı sıkıya bağlı kalırlar, çünkü en azından bu duygu onlar için tanıdıktır. Acıdan kurtulmak için sadece daha yeni, daha büyük bir acıya yer açmak olduğunu kim söyler ki?

Geçmişte olanların hatırlanması, eski acıların ve çözümlenmemiş tartışmaları canlandırır. Örnek vermek gerekirse; bizlere hayat ve besin veren büyüklerimizi ya da yakınlarımızı kaybettiğimizde, sanki yaşamı devam ettirme hakkındaki korkular su üstüne çıkar, bu durum da belimiz bir kez daha zayıf düşer. Yoğun bel ağrıları çekeriz. Ancak, tamamen teslim olup kabullendiğimizde, hayatta ilerleyebiliriz. Bel ağrılarımızın ne zamanlar ortaya çıktığının bilincinde olmalıyız. Kendimizi, ailemizi ve yaşamı olduğu gibi kabul edip , teslim olduğumuzda ağrılardan kurtulabiliriz.

Tanrı’ya güvenin, her şeyi yapan Tanrı’dır. Eğer kendinizi, son derece şiddetli bir bel ağrısı deneyimlerken bulursanız, yapabileceğiniz en iyi şey hiç bir şey yapmamaktır. Bu , çoğumuz için son derece zordur. Hemen iyileşmek isteriz. “Hiç bir şey yapma, sadece otur” sözü, işte bu duruma gerçekten uygundur. Kasılma zamanla azalacaktır. SİZ sadece kabullenin ve güvenin. Eğer zorlar ve bedeninizi dinlemezseniz, sadece sorunu daha fazla güçlendirirsiniz.

Onlarca yıldır ve hatta daha ana rahmindeyken derinlere kök salmış endişelerimizin kaynağını bulmak ve onları şifalandırıp, bedensel düzeyde çözmek, inanılmaz duygusal değişimler başlatan bir katalizör olabilir. Eğer sadece aklınızdan geçirdiğinizde bile sizi geren eski bir endişeniz varsa, onu temizlemek için bir yol bulun yoksa zamanla o sizi hasta edecektir.

REİKİ ile  MEDİTASYON yapmak,

Bizi günlük hayata açık olmaya ve onu kabullenmeye hazırlar. Derin bir şekilde nefes almak, nefesi tutmak ve sonar kök çakrayı hareketlendirmek gibi basit bir şey bile, yere daha fazla kök saldığımızı hissetmemizi sağlar. Köklerimiz daha güçlü olduğunda, korku ve güvensizlik duymayız ve kabullenme kapasitemiz artar.

KABULLENİŞ YARGILAMANIN TERSİDİR.

Reiki ile meditasyonla bedeninizin farkına varmak, bedeninizi Kabul etmenin ilk adımıdır.

İnsanların, bir şeyleri kabullenmedikleri zaman kullandıkları ifadeler bizlere çok şey anlatır.  “Kin beslemek”, “Geçmişe takılı kalmak” , “acı ile dolu olmak” gibi kavramlardan söz ederiz. Tüm bu ifadeler, bedensel bir esaret ve acı duygusu uyandırmaktadır.

Kabullenmeme duygusunu yaşadığımız sürece, hayal dünyasının etkisi altındayız demektir. Genellikle bunun farkında olsak da, bir insanı kabul edemeyişimiz yüzünden

o insanın hayatımızı denetim altına aldığı yanılgısını yaşamamıza izin veririz.

Bu sadece bizim durdurabileceğimiz bir döngüdür.

Kuramsal düzeyde,

KABULLENME,

yüce ve soylu bir idealdir.

Pek çok insan, kabullenmenin bize büyük yararlar sağladığında fakir birliği etse de, sürekli olarak gücenme ve yargılama içinde yaşamayı seçtiğimizde ödenmesi gereken bedensel bir bedel olduğunu anlamamaktadırlar. YARGILAMAK VE AKLIMIZI BU YARGIYA TAKMAK,

BEDENİMİZDE OLUŞAN

HASTALIKLAR ŞEKLİNDE

KENDİNİ GÖSTERİR.

EĞER KENDİNİZİ KABUL EDER

VE KENDİNİZİ ELEŞTİRMEMEYİ ÖĞRENİRSENİZ,

BEDENSEL, ZİHİNSEL

VE RUHSAL ANLAMDA

GERÇEK SAĞLIĞA ULAŞIRSINIZ.

Birini kabul etmek onun suçlarını bağışlamak demek değildir. Sadece, artık onun neden olduğu acı duygusu ile yanmak istemediğiniz anlamına gelir. Kendinizi öfkenin esaretinden kurtarmak için bir başkasını kabul edersiniz.

Öfke duyduğumuz kişi ile aramızda ortak herhangi bir nokta olduğunu iddia ettiğimiz sürece onu kabullenmemiz olanaksız olacaktır. Eğer, bunun yerine, diğer kişinin ne hissettiğini hayal etmeyi denersek, öfke ve kızgınlığın demir zincirlerinin gevşemeye başladığını hissederiz.

Empati duymak, sempati duymak anlamına gelmez. Sempati, “senin gibi hissediyorum” darken, empati “nasıl hissettiğini biliyorum” der. Empatinin en iyi yanı, sağlıklı bir ayrılığa olanak tanımasıdır. “Senin acını hissetmeye ihtiyacım yok, sadece benim de senin gibi acı çektiğimi hatırlamaya ihtiyacım var.” der. Empati, hepimizin ayrı, fakat aynı zamanda birbiri ile bağlantılı olduğumuzu anlamamızla ilgilidir.

Eğer kendinizi bir başkasının davranışına tepki verirken bulursanız, yapacağınız ilk şey bu kişinin yedi yaşında olduğunu hayal etmek olsun.

Trafikte size yumruğunu sallayan adam, gerçekte onunla ilgilenmek için zamanı olmayan bir babaya sahip küçük bir çocuktan daha fazlası değildir. Hastanenin acil servisinde ki kaba bir görevli, gerçekte kendisine pek çok kereler çirkin ve aptal olduğu söylenmiş utangaç, küçük bir kızdan başkası değildir.

Eğer, incinme ve acıyı görmek için kendinize zaman ayırırsanız, SEVECENLİK HİSSETMEK ve gününüze devam etmek sizin için kolaylaşır.

SEVECENLİK DUYMADAN YAŞAMAK, KİŞİNİN İÇİN İÇİN YANMAYI KABULLENMESİ DEMEKTİR. ZEHİR, BEDENİNİZİN HER BİR HÜCRESİNE SIZAR VE GENELLİKLE DE KANSER GİBİ FECİ BİR SONUCA NEDEN OLUR.

Dünyanın önde gelen kanser araştırmacıları, yıllardan beri, normal bir hücrenin birdenbire kanserli bir hücre haline gelmesine neyin neden olduğunu bulmaya çalışmaktadırlar. Yanıt henüz bulunamamıştır. Kabullenmemenin, sağlıklı hücrelerin değişime uğramasına neden olduğu düşüncesi diğer açıklamalar kadar olası gözükmektedir.

Kendinizi sevin.

Hayatınızı sevin ve geçmişi bırakın.

Geçmişin anıları size sadece acı verir.

Kendinize zarar vermek zorunda değilsiniz.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

kök çakrayı şifalandırmanız durumunda, kabullenme ve kabullenişi deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

Kabullenme ve kabulleniş de ruhsal bedenimizin alt kısmında bulunur. Her şey burada başlar. Eğer gününüze kabullenme ve minnet ile başlarsanız, yaşamış en büyük insanlardan bazılarıyla aynı yolu izlemiş olursunuz. Muhammed, İsa , Buda, vbz.. gibi aklınıza gelebilecek her olağanüstü insan, benzersiz bir şekilde her şeyi kabullenme yeteneğine sahiptiler.

Eğer bir insanı kabul edebilirseniz, kendinizi de kabul edebilirsiniz ve hayatınızda benzersiz bir hafiflik hissedersiniz. Kızgınlıklar, kırgınlıklar ortadan kalkar ve hepimizin birbiri ile ilişkili olduğunun farkına varırsınız. Kabullenmenin kendi içinizde, hücrelerinizde çınladığını hissedersiniz.

Ailenizi ve kardeşlerinizi kabul edin. Eşinizi, akrabalarınızı, öğretmenlerinizi, patronunuzu ve arkadaşlarınızı kabul edin. Çocuklarınızı kabul edin. Kalbinizi ilk kıran kişiye anlayış gösterin ve onu kabul edin. Size hakaret eden son kişiyi kabul edin.Henüz bazı insanları kabul edememeniz de dahil olmak üzere her konuda kendinize anlayış gösterin ve kabul edin. Onları anlamaya ve kabullenmeye hazır olduğunuzda bunu yapacaksınız ve bunu yaptığınız da, daha önce mümkün olduğunu hayal bile edemediğiniz bir hafifleme duygusu hissedeceksiniz. Bir minnettarlık durumu yaşayacaksınız.

Günlük hayatınızda da anlayış ve kabullenme gibi yetenekleri değerlendirmeyi seçerseniz, kendinize de çok değerli armağanlar vermiş olursunuz.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılındayız.

Tarihin, her şeyin kolayca olmasını istediğimiz bir noktasındayız. Kolaylığa çok değer veriyoruz. Her şeyi iyileştirip düzeltecek bir HAP istiyoruz. Yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşamının acısız geçmesini istiyoruz. Peki, yeni bir diyeti, yeni bir ilacı ya da yeni bir dini denerken gerçekte ne arıyoruz? İşler istediğimiz gibi kolayca ve mükemmel gitmeyince cesaretimizi kaybediyoruz. Meditasyon bir meydan okuma olabilir, fakat bir ağrı kesici değildir. Amacı acılarımızı gizlemek değildir. Meditasyon , acılarımızı iyileştirir.

www.izmirliahmetkaya.com

.

 

.

YARATICILIK

İkinci çakra, arzu, ihtiras, ikicilik, kutupsallık, hareket, değişim ve yaratıcılık ile ilgilidir. Bedenimizde, üretim organları ile ilişkilidir. Bu çakra, içimizdeki pek çok çekişmeyle ilgilidir. Tüm varlığımız bu merkez tarafından doldurulmasına rağmen insanlar hala cinsellik düşüncesini yaratıcılık ile bağdaştırmamaktadır. Hareketlerinde bu merkezden fazlaca bağımsız davranan kişiler, duyguları, arzuları güdüleri ve hırsları tarafından yönetilirler.

İkinci çakranız iyi gelişmişse, düşünce ve kararlarınızda hırslı ve istekli olursunuz. Konuşmanız, bu merkezden etkilenmişse, duygusal, yüceltilmiş, esnek ve bir hedefe yöneliktir. Bu, bireysellik duygunuzu eriterek sizi başkalarıyla birleşmeye açık duruma getiren bir merkezdir.

NE YAPARSANIZ YAPIN, YAPTIĞINIZ ŞEYİ YA BİR SANAT ESERİ HALİNE GETİRİN YA DA HİÇ YAPMAYIN. BIRAKIN HER ŞEY, YARATICILIĞINIZI İFADE ETSİN.

Bu merkezdeki titreşimler olumlu olduğunda, yaşam, renkli, canlı ve derin bir anlama sahip olur.

Bir insanın bu merkezi tıkalı olduğunda, yaşamı da neşesiz, boştur ve dünya ona yorucu ve sıkıcı gelir. Bu çakra aşırı derecede uyarıldığında ise, kişi her şeyi cinsel düzeyde görür. Söylenen ya da yapılan her şey akıldaki tek bir hedefe yöneliktir. Kişinin ihtiras dolu doğasını beslemek.

İnsanoğlu, cinsel anlamda bilince sahip tek yaratıktır ve bunun sonucu olarak da dünya üzerindeki cinsel anlamda belki de en güvensiz yaratıklarız.

Dünyayı esas olarak ikinci çakranın etkisinde kalarak gören kişiler, her şeyi cinsel bir nesne olarak görürler. Gerçekte, bundan çok daha büyüktür. Hayatın tüm canlılığı ve hareketi, bu çakranın enerjisinden gelir.

YARATICILIK, ŞİMDİ VE BURADA YAŞAMAK, SİZİ NEYİN MUTLU ETTİĞİNİ BULMA VE SONRA DA YAŞAM YOLU İZLEME EYLEMİDİR.

Bu çakrada oluşan büyük miktarda gerilim sonucu oluşan kızgınlıklar, kırgınlıklar ve bu bölgedeki tıkanıklıklar, ruhsal tıkanıklıklar gibi ciddi sonuçlara yol açabilir. İkinci çakrada görülen “rahatsızlıklar” arasında regl döneminin sorunlu geçmesi, kısırlık, böbrek ve mesane ile ilgili sorunlar, prostat kanseri, yumurtalık kanseri, hormonal dengesizlikler ve daha pek çok rahatsızlık sayabiliriz.

Yaratıcılık, en çok para ile ilgili konularda dile getirilen bir yetenektir. Yapılan araştırmalar, ilişkilerde en sık rastlanan iki sorunun para ve cinsellik olduğunu göstermektedir.

Para, yaşam nektarının simgesidir. Kendinizi sevecek ve başkalarını onurlandıracak şekilde yetiştirilmiş o ender kişilerdenseniz, olasılıkla parayı pek önemsemiyorsunuzdur. Paranın hepimiz için en uygun şekilde işlemesi için tıpkı bir akarsu gibi hareket etmesi gerekir. Bu, zarif bir ruhsal esas ve işlevsel bir ekonomik gerçektir.

İkinci çakramız, su elementi ile ilişkilidir. Paranın hayatımızda doğal bir şekilde akmasına olanak tanımanızın ne kadar önemli olduğunu kendinize hatırlatmanın pratik bir yolu, bolca su içmeyi hatırlamaktır.

Eğer kendinizi, para ile ilgili olarak korku ve suçluluk hissederken bulursanız, yeterince su içtiğinizden emin olmalısınız. Bu, binlerce kez duyduğunuz pratik bir sağlıklı olma önerisidir. Fakat buna ne kadar sık uyuyorsunuz acaba?

Hayatınızdaki akışı tanımakla işe başlayın. Bizler, bedenimizde bulunan her şeyden fazla sıvıya sahip canlılarız. Sıvı almaya ve idrar yapmaya gereksinim duyarız. Eğer bedeninize sıvı almazsanız, parasal açıdan da kuru kalacağınız olasılığını göz önünde bulundurun.

Yaratıcılığınızı Tanrı ile, yüksek bilinciniz ile bağlantıya geçirin, böylece insanın yaratıcılık yeteneğini tam anlamıyla deneyimlemeye başlarsınız.

Çevrenizin farkında olun. Çocuklar bunu kolaylıkla yaparlar. Bunlar çocukça gelebilir ve zaten önemli olan da budur. Yaratıcılığınızı tekrar ortaya çıkarmak, genellikle geçmişe, yaşamın içinizde bolca bulunduğu zamana doğru küçük bir gezinti yapmanız anlamına gelir. İçinizdeki bir sabun köpüğündeki renkleri seyretmekten, bir otun keskin kenarını ağzımıza dayayarak ıslık çalmayı öğrenmekten ya da çekirgeleri dinlemekten hoşlanan o parçamızla bağlantıya geçmek çok önemlidir.

Cinselliğiniz konusunda, farkındalık ve eylem size kalmış bir şeydir. Suçluluğu arkanızda bırakın. Bunun yerine kendinizi inceleyin. Sonra sizin, dostlarınız ve sevdiğiniz kişiler için verimsiz olanı değiştirmek için harekete geçin. Eğer gerekiyorsa yardım ve öğüt alın.

Suçluluğun bir amacı vardır. Tıpkı öfke, korku ve acının kendine özgü yerleri olması gibi suçluluk duygusunun da bir yeri vardır. Suçluluğun size bir uyarı olmasına izin verin; bırakın size kendi öz değerlerinizi yıktığınız zamanı söylesin. Özür dileyin. Özür dilemesini bilin. İşte burada suçluluk sona erer. Eğer suçluluğu, korku ve öfkeyi kullandığımız gibi bir uyarı olarak kullanmazsak içimizde iltihaplanmaya başlar ve bizi yaratıcılığımızdan yoksun bırakır.

EĞER BİR KONUYU ÖĞRENMEK İSTİYORSANIZ ONU OKUYUN. EĞER BİR KONUYU ANLAMAK İSTİYORSANIZ ONU İNCELEYİN. VE EĞER O KONUDA USTALAŞMAK İSTİYORSANIZ, ONU ÖĞRETİN.

Başkalarıyla paylaşmak, bir anlamda ikinci çakranın enerjisiyle de ilgilidir. Yaratıcılık, bizi diğer insanlarla kaynaştırır. Cinselliğimiz aracılı ile yaşam yaratmak, bir başkası ile birleşmeyi devreye sokar. İnsan olmak, yeni bir hayat yaratmak için kesinlikle bir başkasına bağımlı olduğumuz anlamına gelir.

Bu basit gerçeğin ötesinde, yaratıcılık gerektiren pek çok iş diğer insanlar ile karşılıklı ilişkiye girmemizi gerektirir. Her ne kadar, kendimizi eğlendirmek için yaratsak da, yarattıklarımızı başkaları ile paylaştığımızda işimiz ya da sanatsal çabalarımız çok daha zenginleşir. Kimsenin tek başına ve hiç kimseyle ilişki kurmadan yaşamamasının nedeni yaratmaya duyduğumuz gereksinimdir.

Yaratıcılık, dokunma duygusu ile başlar. Özellikle arzu ettiğiniz ortam ya da kişilerle , gözleriniz kapalı olarak her şeye ama her şeye dokunun, hissedin. Şu koca dünyada dokunulacak her ne varsa dokunun ve hissedin.

Yoğun suçluluk ve keder duygusu, kendinden nefret etmenin uç aşamasıdır. Bu, sizin asla yeteri kadar çekici, yeteri kadar akıllı, yeteri kadar iyi olmadığınızı söyleyen bir SESTİR.

Bu kendinden nefret etme, taşıyabileceğimizden daha fazla olduğunda, dışa doğru yönelir. Tüm tecavüz ya da cinsel şiddet olayı , kendinden nefret etmenin bir başkasına yöneltilmiş biçimidir. Pek çoğumuz, hayatımızın bir döneminde kendimizden nefret etmişizdir. Her ne kadar herkes bu tür korkunç yollarla hareket etmese de, bu esas duyguyu derinden hissetmiştir. İşte bu nedenle, suçlar ya da cinsel şiddet duygularımızda ani değişimlere neden olur, çünkü belirli bir düzeyde eylemin kendisi ile bir olmasa da bu esas duyguyu derinden hissetmiştir.

BİZ, BİR YARATMA ANI SONUCUNDA DOĞDUK.

İnanılmaz bir şekilde, milyonlarca spermden bir tanesi tam olgunlaştığı anda bir yumurtaya girer Bu bir mucizedir. Siz kutsal ve de dünyada eşi benzeri olmayan mükemmel bir varlıksınız.

Her insanın kutsal bir amacı vardır. Bu amaç dünya üzerinde sadece ve sadece size verilmiştir. Bu bir anıt yapmak ya da keşifte bulunmak veya hiç farkında olmadan bir başkasının hayatını değiştiren iyilik dolu bir davranış olabilir.

Hayatınız boyunca yaratıcılığınızı kullanma şansı bulabileceğiniz pek çok şeyle karşılaşacaksınız. Hiçbir zaman başlamak için geç değildir. Yeni hayatınızı bir sonraki ya da ondan sonraki nefeste yaratmaya başlayabilirsiniz. Seçim size kalmış.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

ikinci çakrayı şifalandırmanız durumunda, yaratmayı ve yaratıcılığı deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

izmirliahmetkaya55@gmail.com

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

KARARLILIK

İnsanlardaki kararlılık yeteneği, üçüncü çakrada yer almaktadır. Burası, kalp merkezinizin hemen altında bulunur, bedendeki tüm sindirim sistemini kapsar ve karaciğer, pankreas, böbrekler ve adrenalin bezleri ile ilişkilidir. Hedef merkezi, göbek deliğidir.

Ana rahminde bulunduğumuz sırada, göbek kordonu yoluyla besinlerimizi buradan alırız. Bu merkez, biz doğduktan sonra da güçlü bir enerji kaynağı olmaya devam eder. Ve etkin duruma geldiğinde kendimizi daha canlı ve güçlü hissetmemizi sağlar.

Üçüncü çakra etkin olmadığı sürece, kişi sanki bir zindanda gibi yaşar. Hayat ona hiçbir şey ifade etmez.

Üçüncü çakrası iyi gelişmiş bir insan genellikle enerji dolu, düzenli ve amaçları doğrultusunda sağlam adımlarla yürüyen biridir. Üçüncü çakrası uyarıldığında insanın karşısındaki insana bir mesaj vermek için konuşması gerekmez; genellikle bu kişinin varlığı bile kendi başına oldukça yüksek sesle konuşur. Bunun yanında güçlü bir iradeye, kararlılığa , büyük bir kişisel güce ve dayanıklılığa sahiptir.

Göbek deliği merkezi gelişmemiş,zayıf bir insan, dağınık,konsantrasyon eksikliği çeken, düşüncelerini gerçeğe dönüştürme enerjisi olmayan ve sürekli olarak hayat ve hayatın kendisine sundukları ile hayal kırıklığı ve öfke yaşayan biri olarak görünür. Yaygın olarak kullandığımız deyimler, bu güç merkezinin özellikleri hakkında içgüdüsel olarak bildiğimiz şeyleri ifade etmektedir.

Üçüncü çakrası çok güçlü olan biri için, “gözü pek biri” ya da “içinde gerçek bir cevher var” gibi ifadeler kullanırız.

Bu çakranın elementi ATEŞ tir. Meditasyon uygulamasında, ilk iki güç merkezinin, alevi yakan yakıt olduğu söylenir. Bu da üçüncü çakrada güçlü ve yönlendirilmiş bir eyleme dönüşür. Üçüncü çakranız etkin duruma geldiğinde, size, anı ve sonsuzluğu deneyimleme becerisi kazandırır.

Göbek merkezinin enerjisi güçlü olan bir insanın, eylemleri üzerinde de denetimi vardır. Göbek deliğindeki ateşin, tüm eski alışkanlıkları ve davranış tarzlarını yakıp kül etmek ve onlardan arınmak için kullanılabileceği söylenir. Sigarayı bırakmaya çalışan ya da rejim yapmak isteyen bir kişinin üçüncü çakra enerjisini uyarması ve bu enerjiyi hayatına daha fazla sokması çok yararlı olacaktır.

Reiki ile Meditasyonda, Üçüncü çakranızı ve karalı olma yeteneğinizi keşfettiğinizde, kararlılığın “ŞİMDİ BURADA OLMA” isteği olduğunu bulacaksınız. Gerçek kararlılık, bir şeyi yapmayı istediğiniz için yapmaktır. Sadece sonuçlarını almak için değil.

İşte bu nedenle REİKİ ile Meditasyondan kesinlikle vazgeçmemelisiniz. En zor ,en karanlık zamanlarda bile bu yöntem size yarar sağlayacak ve kararlılıkla zafer sizin olacaktır.

Dayanıklılığınız, kaslarınızın gücüne bağlı değildir. Meditasyonda da uyguladığınız gibi ne kadar derin soluk alıp verdiğinize bağlıdır. Nefesinizin uzunluğu ve derinliği ile dayanıklığınız doğru orantılıdır.

Hiç meditasyon yapmak istemeseniz bile şu kulağınıza küpe olsun; akciğerlerinizden nefes almaktan vazgeçin ve karnınızdan nefes alıp vermeye başlayın.

Nefes alış verişinizin uzunluğu ve derinliği sizin ruhunuzun, karşınızdaki insan üzerindeki etkisini belirler.

SİZİ BİR BAŞKA İNSAN İÇİN ÇEKİCİ KILAN NE KADAR DERİN VE YAVAŞ NEFES ALIP VERDİĞİNİZDİR.

Eğer, karın kaslarınızı nefes alıp verirken tamamen serbest bırakırsanız, diyaframınız açılır ve akciğerleriniz belki de yıllardan beridir ilk kez tam kapasiteyle dolar. O an , Tanrı’nın istediği şekilde nefes alıp vermiş olursunuz. Doğru nefes alıp verin, bu sizin doğuştan gelen en doğal hakkınızdır.

Eğer nefes alış verişiniz konusunda kararlı olursanız, her konuda kararlı olursunuz.

Giydiklerinizi ve yediklerinizi değiştirdiğinizde tüm hayatınız değişebilir. Hoşunuza giden her şeyi giyin ama, eğer giydikleriniz çok sıkıysa ve nefes alış verişinizi kısıtlıyorsa, önceliklerinizi tekrar gözden geçirmenizde fayda vardır. Daha fazla oksijenin, sağlığınız ve hayatınız üzerinde , bel çevrenizin ne kadar olduğundan daha fazla yararı olacaktır.

İnsanlar , karın bölgelerinin görünüşü ile neredeyse bedenlerinin diğer bölgelerinden çok daha fazla ilgilenmektedirler. Sağlıklı olabilmek için, belimizin, moda dünyasının ideal olarak verdiği imajın tersine, kalça kemiklerimizin üzerinde hafifçe genişlemesine izin vermek gerekir. Lütfen, kendinizin, karın ve üçüncü çakra bölgesini kabul etmesine izin verin.

Gelişmiş insanların, çok sakin bir nefes alış verişleri vardır. Normalde, dakikada elli kez nefes alıp veririz. Eğer dakikada on kez nefes alıp verirseniz son derece CANLI olursunuz. Eğer dakikada beş kez nefes alıp verirseniz çok AKILLI olursunuz. Eğer dakikada bir kez nefes alıp verirseniz YENİLMEZ olursunuz.

Ana rahmindeyken, annemizin kalıplaşmış pek çok bedensel ve duygusal alışkanlıkları bize geçer. Annemizin nefes alıp verme alışkanlığını öğreniriz. Bazı anneler sigara, içki içerler ya da kızgınlık ve korku doludurlar. Bazıları doğumumuz sırasında sakin kalırken bazıları bilinçlerini kaybeder. Doğduğumuzda doğal bir şekilde nefes alıp veririz. Fakat büyüdükçe, ana rahminde bulunduğumuz sürece hissettiğimiz nefes alış verişleri taklit etmeye başlarız. Annemizin öğrettiği nefes alma alışkanlığına döneriz.

Reiki ile meditasyon yaparak kendini iyileştirmek için çok küçük bir çaba gösteren bir kişi CANLI olmak yolunda büyük bir adım atmış demektir. Egonuzla mücadele edin. Adım atmak cesaret ister. Yapın , huzuru bulun ,devam edin.

Bastırılmış öfke kendini hastalık olarak dışa vurur.

Sözlü saldırı da olmak üzere evde yaşanan şiddet, pek çok ailede olağan sayılır. İster malikane olsun isterse gecekondu hemen hemen her yerde yaşanmaktadır.  Tabi ki bunun çok fazla nedeni vardır. Fakat öfke, bireysel temelde başa çıkılması gereken bir şeydir. Kimse bir başkasının öfkesini yok edemez. İşe yarayan tek şey kendi öfkeniz üzerine yoğunlaşmanızdır.

EĞER BASTIRMIŞ OLDUĞUNUZ ÖFKENİN FARKINDA DEĞİLSENİZ, BU DUYGU ÖRNEĞİN KANSER GİBİ BİR HASTALIK OLARAK KENDİNİ DIŞA VURABİLİR.

REİKİ ile MEDİTASYON, bu öfkeyi , hayatınızı mahvetmek yerine yapıcı duruma getirmek için yönlendirmenin bir yoludur.

Her ne kadar batı tıbbı, stresin sağlığımız üzerinde büyük bir etkisi olduğunu yeni kabul etmiş olsa da, yakın zamanda yapılan araştırmalar çeşitli duygularımızı ayırt etmeye, sağlığımız ve refahımız üzerindeki özel etkilerini incelemeye başlamıştır.

Dr. Redford Williams, Anger Kills (ÖFKE ÖLDÜRÜR)  adlı kitabında, sözlü olarak ifade edilen öfkenin sağlık üzerindeki özel etkilerini ayrıntılı olarak açıklamıştır. Yapmış olduğu klinik deneylere dayanarak, hastalarının özellikle de erkeklerin, kelimenin tam anlamıyla öfkeleri ile kendilerini öldürdüklerini keşfetmiştir. Öfkemizi sözlü olarak ifade etmemizin, çevremizdeki insanların sağlıkları üzerinde zararlı sonuçları olmaktadır. Bir başka araştırmada ise kadınların sigara bağımlılığı ile öfke arasında doğrudan bie bağlantı bulunmuştur. En öfkeli kadınların en çok sigara içenler oldukları gözlemlenmiştir.

Eğer isterseniz , LEVH-İ MAHFUZ bilinci ve REİKİ ile MEDİTASYON, size hiçbir maddi zarar vermeden şifa bulma olasılıklarıyla dolu bir dünyanın kapılarını açar.

Öfkenin bedende kendini gösterdiği ilk yer karaciğerdir. Karaciğer, inanılmaz bir endokrin bezidir ve kelimenin tam anlamıyla kanımızdaki zehirleri atmak için ustalıkla tasarlanmış bir filitredir. Karaciğer bize sorun çıkarmaya başlamadan önce uzun süre dayanabilen bir organdır. Hepimiz, karaciğer sirozunun, genellikle fazla içki içmek ya da uyuşturucu alışkanlığından ileri geldiğini biliriz; aslında bu durum, zehir olan maddeleri yıllar boyunca bedenimize yüklememizden sonra oluşur. Sonunda karaciğer bu ağır işi yerine getiremez ve aksamaya başlar.

İnsanlardan sürekli olarak duyduğumuz şey, öfkeleri ile nasıl baş edeceklerini bilmedikleri için  içki içtikleri ya da uyuşturucu kullandıklarıdır. Ne yapacaklarını bilemedikleri için de bu bağımlılığın karanlığına kayarlar.

Eğer alkol ya da uyuşturucu bağımlısıysanız, hayata asla evet diyemezsiniz.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

ikinci çakrayı şifalandırmanız durumunda, yaratmayı ve yaratıcılığı deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

SEVECENLİK

Dördüncü çakra , bedenimizde kalbin ve akciğerlerin bulunduğu bölgede yer alır. Bedenin en güçlü çakralarından biridir, herkese nezaket ve iyilik yayan sevecenliğin evidir.

Olaya ruhsal açıdan bakarsak,

bizler cenneti burada ,evet bu çakramızda yaşarız.

Kalbimizin derinliklerinden gelerek dua edersek Tanrı’nın dinleyip yanıt vermekten başka çaresi kalmayacağı söylenir.

DUA ETMEK, AŞIK OLMAK GİBİDİR. ASLA VAZGEÇEMEDİĞİNİZ SONSUZ BİR EYLEMDİR. BU İKİ DENEYİM, HER ŞEYİN EN YÜCESİDİR.

Bu farkındalık merkezi sayesinde, “BEN” kavramının egemen olduğu anlayıştan, daha evrensel bir olan ve “BİZ” kavramının egemen olduğu bir anlayışa geçeriz.

Bu çakranın çekiciliği, şarkı ve deyişlerimizde de görülebilir. Aşk hakkında, diğer duygularımıza oranla çok daha fazla şey yazılmıştır: “Tanrı Aşktır” , “Savaşmayın sevişin” , “Sevgi, tüm ihtiyacınız olandır” , “Kalbimi İstanbul da bıraktım”, karaciğer ya da böbrekler gibi diğer organlar hakkında asla şarkı söylemeyiz.

Pekala, dördüncü çakramızda yatan bu yeteneği anlamaya ve normal, günlük hayatımızda göstermeye nasıl başlayabiliriz?

LEVH-İ MAHFUZ ve REİKİ ile MEDİTASYON

bizlere bu konuda en büyük desteği sağlar. Bilinç düzeyimizin artması sonucu yakalayacak olduğumuz farkındalıklar yaşam kalitemizi ve iç huzurumuzu da arttıracaktır.

Kalp, sevginin çeşitli ifadeleri olan pek çok duygu yayar; sıcaklık, sevecenlik, ihtiras, iyilik, nefret, öfke,kin, şefkat, merhamet. Dünyadaki her duygu kalp merkezinden yayılır. Bu nedenle de en güçlü ve eğer sezgilerimle yönlendirmezsek, iç sesimize güvenmezsek en tehlikeli merkezdir.

HAYATA, ZENGİNLİK,DERİNLİK VE ANLAM VEREN BU MERKEZDİR.

Kalp merkezinizin belirli bir titreşimi, belirli bir ritmi vardır, bu o kadar güçlüdür ki, siz saklamaya çalıştıkça kalbinizden geçenler yüzünüzden okunur. Nasıl konuşacağınızı ve bu merkezden nasıl bir titreşim yayacağınızı öğrenirseniz, düşüncelerinizle bir başkasını hemen ikna edecek kadar çekici olabilirsiniz. Bunun nedeni, gerçekten bu merkezden kaynaklanan titreşimler yaydığınız da, “BEN” ve “SEN” değil “BİZ” diyen titreşimler yaymanızdır. Karşınızdaki kişi, sizinle konuşurken bilinçsiz de olsa, konuşmayla ne kadar ilgili olduğunu, buna ne kadar gereksinimi olduğunu hissedebilir. Kalp merkezinizin ritmi, karşınızdaki insanla uyumlu olduğunda, tek kelime söylemeseniz bile o kişi yanınıza gelip sizinle olmak ister.

Bir insanın bu çakrasında dengesizlik varsa, onun herhangi bir şeye fazlasıyla bağlı olduğunu görürsünüz. Korku duygusu, kalp çakrasında başa çıkılması gereken karanlık yandır; bu korku, sevgi duyduğunuz şeyi kaybetmekten korkmaya, bir başkasını fazlaca korumaya ve onun ihtiyaçlarının sizinkilerin üzerine çıkmasına izin vermeye dek varabilir.

Kendinizden nefret etmek size çok fazla acı verir. Öncelikle kendinizi sevmeyi öğrenin. Bu basit denklemde çok derin bir bilgelik vardır. Eğer sürekli olarak kendinizi aşağı görürseniz, bedeninize dikkat etmeyi reddederseniz, en temel ihtiyaçlarınızı görmezden gelirseniz, duygularınızda aşırıya kaçarsanız, kısacası…

Eğer kendinizi sevmezseniz, başkalarını da sevemezsiniz.

İnsanlar, bedenin diğer bölgelerinden çok, kalp ve akciğer hastalıkları ile göğüs kanserinin yanı sıra bu bölgede olan tıkanıklıklar veya dengesizliklerden kaynaklanan rahatsızlıklar çekmektedirler.

LEVH-İ MAHFUZ kitabının amacı, sizlere şifa sürecine başlamak için gerekli, basit ve zihinsel olarak sizleri size tanıtacak HAKİKAT bilgiler içeriyor olmasıdır.

Bazı duyguların bedenimizin bazı bölgelerinde hastalıklara yol açtığı düşüncesi yeni değildir. Bedenimizdeki her hangi bir çakraya egemen olan aşırı bir olumsuz duygu, bu çakradaki dengesizlikten kaynaklanmaktadır.

REİKİ ile MEDİTASYONun en çok sevdiğimiz yanlarından biri de kendimizi sevmenin pratik bir yolu olmasıdır. Bunun karmaşık bir şey olması gerekmez, çünkü kendinizi sevmek genellikle,

TAM VE DERİN BİR NEFES ALMAK GİBİ BASİT BİR ŞEYLE BAŞLAR.

Bu, sanki uçuş görevlilerinin verdikleri acil durum bilgileri gibidir. Oksijen maskesi ile bir başkasına yardım etmeden önce kendi maskenizin sağlam bir şekilde yerinde olduğundan emin olmaktır.

Panik ve korku dolu bir durumun ortasında, kendimize dikkat etmenin ne kadar önemli olduğunu her zaman göremeyebilirsiniz. Gerçekte, eğer kendinize yardım etmezseniz, başkalarına yardım edemezsiniz.

Tanrı sevgidir ve hepimiz Tanrı’nın suretleri olarak yaratıldık, fakat bu soyut bir düşüncedir. Markette, kasaya para ödemek için uzun sure sıra beklerken ve önümüzdeki kadının elinde yirmiden fazla çeşit mal varken, Tanrı’yı ve sevgiyi düşünmemiz zor olabilir. O kadını sevebiliriz fakat dürüst olmamız gerekirse, daha çok sıkıldığımızı fark ederiz. O sırada bize hiç de Tanrı gibi gözükmemektedir o kadın ve biz de kendimizi pek de Tanrısal olarak hissedemeyebiliriz.

Bir dağda meditasyon yaparken Tanrı’yı görmek kolaydır.

Fakat bunu bir markette yapabilmek çok daha büyük bir meydan okumadır.

Kalp merkezinin gölge duyularından biri de korku ve bağımlılıktır.

Korku, günümüzün batı toplumlarında gözle görülebilecek denli yoğundur ve kendini bedenimizin kalp ve göğüs bölgesinde gösterir. Kalp rahatsızlığı, akciğer rahatsızlığı ve göğüs kanserini göz önüne alırsanız, korku, insanları zamanından önce ölüme götüren başlıca etkendir.

Sevgi ve korku, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Bu nedenle korku duyduğunuzda, bunun başa çıkılması gereken itici bir güç olduğunu hatırlayın.

Korkudan minnettarlığa geçiş için LEVH-İ MAHFUZ kitabı mükemmel bir kaynaktır. Her şey kendinizi tanımanızla başlar.

LEVH-İ MAHFUZ, SİZE SİZİ TANITACAKTIR.

Pek çok insanın en büyük korkusu, ölüm ve ölme korkusudur. Ölüm sürecinde ve öldükten sonra ne olacağını bilemediğimiz için bu, bilinmeyenle karşılaşmaktır. Bu aynı zamanda en gerçekçi korkumuzdur da, çünkü eninde sonunda herkesin yüzleşeceği bir deneyimdir. Özellikle de , ölümün getirebileceği acı ve belirsizlikten korkarız. Mantıksal olarak, gerçekleşmesi kaçınılmaz olan bir şeyden korkmak aptalcadır. Fakat bu duyguyu Kabul etmek insanoğlunun belki de karşılaştığı en büyük meydan okumadır.

Ölüm, sadece bedeninizi üzerinizden atıp kurtulmak gibidir.

Sanki tişörtünüzü çıkarır ve atarsınız.

Ölüm anında, tüm hayatınız gözünüzün önünden geçer ve siz yargılanırsınız. Eğer bu sırada kendinizi AFFEDEBİLİRSENİZ, özgürlüğünüze kavuşursunuz.

Ölmek bir sanattır.

Bilge kişiler,

yüzlerinde bir gülümseme ile ölmeyi öğrenen kişilerdir.

Çoğunlukla, karşılaştığımız korku bir felaket değil, bir fobi ile ilgilidir. Bu korkular günlük yaşantımızda genellikle endişe şeklinde kendini belli eder; hayatımızda yanlış gidebilecek şeyler hakkında zihnimiz hiç durmadan gereksiz ayrıntılar üzerinde durup, “dırdır” eder.

Endişe duymanın bir etkinlik olduğunu unutmayın, bir seçimdir. İnsanlar genellikle, üzerinde denetimleri olmayan bir şey söz konusu olduğunda, sanki kendilerine karşı yapıldığını düşünerek “endişeleniyorum” derler. Fakat doğru değildir. Aslında , “endişeleniyorum” , çünkü bunu ben seçiyorum demek daha doğrudur.

Size, güç verende, sizi uyandıran da, sizi mahveden de düşüncelerinizdir.

Zihniniz tıpkı bir köpek gibidir. Eğitilebilir ve en iyi şekilde de sevgi,şefkat ve sevecenlik kullanılarak eğitilir.

Mutluluk, sizin için bir istisna yerine standart bir durum olabilir. Dünyaya gelmiş en ruhsal insanlar bile (İsa, Muhammed, Musa ve tüm yol gösterici bilge ve yol göstericiler) aydınlanma düzeyleri ne olursa olsun, acı, ıstırap ve kederi yaşamışlardır.

Acı, hayatın bir parçasıdır.

Bizler, ruhsal bir deneyim yaşayan insanoğulları değiliz;

bizler,insani bir deneyim yaşayan ruhsal varlıklarız.

Fiziksel bedeniniz yoluyla insan olma deneyimini yaşarsınız. Ölümün çok yakınına kadar giden insanlar, inanılmaz bir özgürlük, saf bir neşe duygusu ile birlikte bedenlerini terk ettiklerini hissettiklerini anlatmışlardır. Saf ruh olduğumuzda, mutluluk doğal durumumuz olmaktadır. Bedeninizin sahibi değilsiniz, onun kiracısısınız. Ve bu kiralama süreci bittiğinde onu teslim edersiniz.  Bir bedenle hayata geliyoruz, çünkü böylece Yaratan ın sevgisini daha tam olarak yaşayabiliriz. Bedeniniz, Tanrı yı sevmeyi öğrendiğiniz bir tapınaktır.

Reiki ile meditasyon, bir din değildir. Disiplinli bir çalışmadır.

Daha ruhsal bir hayat yaşamak için size esin verebilecek milyonlarca kitap bulabilirsiniz. Hepsinde de doğrular vardır, fakat LEVH-İ MAHFUZ da doğrulardan da öte HAKİKAT vardır.

LEVH-İ MAHFUZ esinden daha fazlasını sunar.

Endişelenmek, korkunun daha hafif derecedeki bir şeklidir. Korku bizi sevmekten uzak tutar, minnettarlık ise bizi sevgiye götürür.

Endişelendiğiniz konu ne kadar önemli? Sizi endişelendiren bu konu insan olarak yaşadığınız deneyimlerin merceğinden baktığınızda ne kadar önemli?

Bu sorunun doğru bir yanıtı yoktur. Endişe duyduğunuz konu, hayatınızda yaşadığınız en önemli şey olabilir. Çoğu zaman ise, göründüğü kadar önemli değildir ve tüm hayatınız boyunca yaşadığınız en önemli şey bile olsa, endişelenmek arzuladığınız çözümü getirmeyecektir.

Tanrı’nın önünüze böylesine zorlayıcı bir durum çıkararak hata yaptığını mı düşünüyorsunuz?

Pek çok kereler, doktorların, hastalanmış birinin yakınlarına,

“elimizden geleni yaptık, şimdi, gerisini Tanrı’ya bıraktık

dediğini duymuşsunuzdur.

Acaba, Tanrı’nın her zaman nerede olduğunu sanmaktadırlar ki?

Tanrı’nın bizi unuttuğunu düşündüğümüz zamanlarda aslında Tanrı bizleri ya korumaktadır ya da eğitmektedir.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

Kalp  çakrasını şifalandırmanız durumunda, sevgiyi, merhameti ve şefkati  deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılındayız.

Tarihin, her şeyin kolayca olmasını istediğimiz bir noktasındayız. Kolaylığa çok değer veriyoruz. Her şeyi iyileştirip düzeltecek bir HAP istiyoruz. Yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşamının acısız geçmesini istiyoruz. Peki, yeni bir diyeti, yeni bir ilacı ya da yeni bir dini denerken gerçekte ne arıyoruz? İşler istediğimiz gibi kolayca ve mükemmel gitmeyince cesaretimizi kaybediyoruz. Meditasyon bir meydan okuma olabilir, fakat bir ağrı kesici değildir. Amacı acılarımızı gizlemek değildir. Meditasyon , acılarımızı iyileştirir.

HAYATINIZIN HERHANGİ BİR ALANINDA İYİLEŞME İSTİYOR

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

DÜRÜSTLÜK

İnsanlardaki beşinci çakrada yer alan dürüstlük yeteneği boğaz çakramızın denetimindedir. Bu bölge, boyun, omuzlar, ağız, burun ve kulakları (baş ve kalp arasındaki geçit) içerir.  Gerçekte sesimizin nasıl olduğunu burada öğreniriz. Yeryüzünde geçirdiğimiz zaman boyunca “İNSANLARA SÖYLEDİKLERİMİZİN” gerçekte ne anlama geldiğinin farkına varırız.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışması, gerçek sesimizin, bilinçli ya da bilinçsiz olarak takındığımız sahte kimliklerden doğmasına olanak tanıyan bir araçtır.

Özde kim olduğumuz gerçeğine ulaşmanın en harika yollarından biri, kendi sesimiz üzerinde çalışmak ve onu sevmekle başlar.

Bebekler ve çocuklar kendi seslerinin tonuna bayılırlar ve parlak ses tonlarını tam olarak kullanmaktan kaçınmazlar ve büyük mutluluk duyarlar.

Evrende üretilen en mükemmel insan sesinin bir bebeğin feryadı olduğu söylenir. En üst düzey opera sanatçıları bile, herhangi bir tonu, minik bir bebek kadar uzun süre-ya da aynı desibel düzeyinde- devam ettiremezler..

Bebekler hislerini gizlemezler.

Tam bir dürüstlükle yalnızca kendileri için konuşurlar.

Yaşamımız ilerledikçe, bu beceriyi kaybederiz. Pek çoğumuz, reklam filmlerindeki yetişkinler gibi monoton bir ses tonuyla konuşuruz. Bu alışkanlık, annemizin karnında ve hayatımızın ilk altı ayında biçimlenir.

Gerçek sesimizi kullanma alışkanlığını REİKİ ile MEDİTASYON yaparak, stresi ve gerilimimizi azaltarak ulaşacağımıza inanıyorum.

Şarkı söylemenin, kendi içimizde bu kadar güçlü bir etkisi olmasının nedeni, en basit şarkıyı söylerken bile ruhumuzla bağlantıya geçmemizdir.

Tüm şarkıcılar “RUH ŞARKICILARIDIR”

Kollarınızda bir bebek tutarken, mırıldanarak şarkı söylemek ve onunla şakalaşmak dünyanın en doğal şeyidir. Her gün, bu küçük ninni ve şarkıları özellikle kendimize söylemeye gereksinim duyarız.

Adı ne olursa olsun, basit bir şarkıyı söylemek bile, günlük hayatımızda kendi kendimize getirdiğimiz sınırlandırmaları kaldırıp atmamızı sağlayan etkili bir araçtır. Bizi, sadece ve tamamen eğlenceli bulduğumuz için sesler çıkardığımız bebeklik günlerimize geri döndürür. Şarkılarda inip çıkan sesler, insanlar yeryüzünde yaşadığından beri içimizde bulunan Tanrı’ya ulaşmak için bir yol olmaktadır ve işte bu nedenle de şarkı söylemek REİKİ ile MEDİTASYONUN bir parçasıdır.

Sesiniz akortsuz çıksa bile, şarkı söyleyin. Boğaz çakrası açılıp kalp çakrasıyla bağlantıya geçtiğinde, akortlu şarkı söylemeyi başarabileceksiniz, çünkü bu iki çakra arasındaki zamanında yıkılmış olan köprüler tekrar açılmış olacak. Her meditasyonun sonunda şarkı söylemeyi alışkanlık haline getirmelisiniz.

Sözler gerçek güçtür.

Tüm evren manyetik bir alandır.

Pozitif sözcükler üretirsek, SEVGİYİ

Negatif sözcükler üretirsek, NEFRETİ

Hissederiz.

Orkestra şefleri, o olağan üstü pozitif ses akımının tam ortasında durdukları için dünyanın en uzun yaşam ortalamasına sahip insanlarındandır.

SÖZLERİNİZİ BASİT VE DOĞRUDAN SÖYLEYİN VE BIRAKIN ONLARA BİR GÜLÜMSEME EŞLİK ETSİN.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışması, genellikle, insanların yanlış bir şekilde fazlaca basit ve yetersiz olarak yorumlamalarına neden olacak kadar basittir. Modern yaşantımız ise fazlasıyla karmaşıktır. Genellikle de bizlerde karmaşık çözümler bulmak için doğal olmayan bir istek uyandırır. Fakat, karmaşık çözümler bulma gereksinimimizle ilgili egomuzu aşarsak , sorunlarımızın da diğer insanların sorunlarından daha karmaşık olmadığını kabul ederiz. Yaşantımızda karşılaştığımız sorunların hepsi o kadar karmaşık değildir. Hatta bazıları inanılmaz derecede basittir. Bu olasılığı kabul ettiğimizde, basit araçlarında genellikle işe yaradığını anlarız. Bu araçlardan bazıları, dua etmek, meditasyon yapmak, şifalandırma çalışması yapmak, ibadet etmek, yardım gruplarına katılmak olabilir. İsterseniz, aileniz ve arkadaşlarınız için yemek pişirmek, yürüyüşe çıkmak ya da bir arkadaşınıza ya da hiç tanımadığınız birine hediye almak gibi tamamen farklı araçlar da seçebilirsiniz.

HER GÜNE BASİT BAŞLAYIN, AN DA KALIN, ANI YAŞAYIN.

Son yıllarda yayımlanan bir araştırmada şu soru sorulmuş:

“Eğer Tanrı’ya sadece tek bir soru sorabilecek ve kesin yanıt alabilecek olsanız, ne sorardınız?”

Şaşırtıcı bir şekilde , hiç kimse İsa’nın ya da Elvis in hayatta olup olmadığını sormamış. Bazı insanlar ölümden sonra hayatın olup olmadığını öğrenmek istemişlerse de , en çok sorulan soru:

“HAYATIN AMACI NEDİR?

TANRI’NIN BENİM İÇİN PLANI NE?”

Olmuş.

Açıkça görülüyor ki, insanlar, Tanrı’nın onların hayatları hakkında bir planı olduğunu düşünmekte ve bu planın da ne olduğunu bilmek istemektedirler.

Bu soruların yanıtı SAKİNCE ve SESSİZCE oturmakla başlar. Eğer sakin ve sessizce oturursanız, Tanrı da size gelir. Aslında her şey gelir.

Sözlerimizle olayları gerçek yaparız.

Sözlerimizin gücünün ve nasıl konuştuğumuzun bedenimizi, zihnimizi ve ruhumuzu etkilediğinin gerçekten bilincine vararak, yaşantımızı sözlerin gücüyle değiştirebiliriz.

Ruhun sesi, bir çan kadar berrak bir şekilde çınlar.

NE SÖYLÜYORSANIZ O’SUNUZDUR.

Söylediğiniz sözler önemlidir ve bedenimizde güçlü bir şekilde çınlar. Söylenen kötü ya da sert sözler, dokularımızda hücre tahribatına neden olur. Bu tahribat giderilebilir fakat düzenli bir çabayı gerektirir.

“Ben VARIM” dediğinizde kendinizi kabullenme ve sevgi ile güçlendirirsiniz.

“İSTİYORUM” dediğinizde de, aslında “ben, istediğim noktada değilim. İsteğim olana dek kendimi ve hayatımı tam olarak sevemem” demektesinizdir.

Boğaz çakramızı açmak ve doğruyu söyleme yeteneğimizi geliştirmek için, REİKİ ile MEDİTASYON esnasında belirli bir sesi çıkarmayı öneririm. Bu şarkı söylemekten çok daha farklıdır. Belirli bir sesi tekrarlamak, kendimizi daha iyi ve daha rahatlamış hissetmemizi sağlayan ses dizilerini tekrar tekrar söylemektir. Bu çalışma, boğaz çakranız ve tüm bedeniniz için özellikle iyidir. Sesler, beynimize, olumlu duyguları güçlendiren ve hücresel kodlanmamız içindeki eski yaraları iyileştiren mesajlar gönderir.

Bir şifa çalışması çeşitli kültürlerde binlerce yıldır varsa, bunun bir değerinin olması gerekir. Belirli bir sesi tekrarlamaya dünyanın her yanındaki kültürlerde rastlanır. Hindu, katolik, sufi, amerikan yerlileri, aborjinler, sih, budist, ve diğer geleneklerin bir parçasıdır.

Günde sadece üç ya da beş dakika kadar belirli bir sesi tekrarlamak boğaz çakramızı açmamıza ve bizdeki doğruluk yeteneği ile bağlantıya geçmemize yardımcı olan pek çok araçtan biridir.

Batı tıp dünyasından pek çok kişinin rahatsızlıkların iyileştirilmesinde belirli bir sesin tekrarlanması gibi araçlardaki potansiyeli görmeleri çok memnunluk vericidir.

Örneğin: New York’ta Strang Kanser Önleme Merkezinde onkoloji bölümü başkanı olan Doktor Mithcell Gaynor, kanser hastalarının tedavisinde belirli bir sesi düzenli olarak tekrarlama ve meditasyonu da kullanmış ve son derece şaşırtıcı sonuçlar elde etmiştir.

Şifa Veren Sesler: Bir Hekim Ses, İnsan Sesi ve Müziğin Tedavi Edici Gücünü Açıklıyor (SOUNDS OF HEALİNG: A PHYSİCİAN REVEALS THE THERAPEUTİC POWER OF SOUND, VOİCE AND MUSIC) adlı kitabında, seslerin iyileştirici etkilerini tartışmaktadır. Bedenin yüzde sekseninin sudan oluştuğu ve suda kolayca iletildiği için seslerin de bu sayede hücresel düzeyde iyileşme sağladığını iddia etmektedir. İleri düzeyde kalp hastalarına otuz dakika boyunca müzik terapisi yapmanın on miligram Valium vermekle aynı düzeyde rahatlatıcı etki yaptığını gösteren bir araştırmadan söz etmektedir.

Düzenli sesler, meditasyon, yoga, nefes çalışmaları, tüm bu yöntemler, gerilimi azaltmada, bedeni güçlendirmede ve kişiye huzur vermede işe yaramaktadır.

İnsanlar bunları çok az bir düzeyde yapsalar bile hayatları değişmektedir.

Düşünce kalıplarınızı değiştirecek bir şey yapmak için kendinizi disipline sokmanın hiç de kolay ya da acısız bir süreç olmadığını görebilirsiniz. Bilinçaltınızın bir parçası her zaman bu iyileşme ile, eskiden kurtulma çabası ile savaşacaktır. Fakat olumsuz kalıplara takılıp kalmak daha da acı vericidir. Gelişmek, değişmek asla acısız olmaz.

Size acısız bir değişim sözü veren birinin size bir yalan satmaya çalıştığını bilin.

Kendi gerçeklerini bulmaya, hayatta gerçekte ne yapmak istediklerini ortaya çıkarmaya başlayan, fakat eşlerinin, arkadaşlarının ve ailesinin değişimlerden korktuğunu fark eden insanlar vardır. Bu bir meydan okumadır. Çoğumuz değişimi bir kayıp olarak düşünmeye alışmışızdır. Bazen değişimle birlikte kayıpların da geldiği yadsınamaz; sizin için sağlıklı olmayan bir şeye yapışıp kalmak asla mutluluk getirmez. Sizi gerçekten seven insanlar, sonunda gerçekten kendiniz olmaya gereksindiğinizi anlayacaklardır.

Olabileceğiniz en iyi insan olduğunuzda sizi sevmeyen insanların gerçekte sizin dostunuz olmayabileceğini unutmamaya çalışın.

Gelişmenin ve değişmenin bir parçası da insanın kendine bakmasını, kendi kusurlarını görmeyi ve onları değiştirme ya da değiştirmeme sorumluluğunu almasını gerektirir. Eğer değişim çok hızlı ya da çok yoğun olursa zamanla bilinçaltımız direnmeye başlar.

Bazen insanlar, genellikle de bilinçsiz olarak, kendi karakterlerinde gerçek değişiklikler yapmak yerine bir başkasını suçlamanın daha kolay ve daha rahat olduğuna karar verirler.

Bu,

Bende yanlış giden bir şeyin nedeni aslında sensin

sendromudur.

Suçlamalarla dolu bir kültürde yaşıyoruz. Adalet sistemimizde, katillerin, şeker ya da alkolün, hatta regl dönemi öncesi sendromunun suç işlemelerine neden olduğunu iddia etmektedirler. Bu suçlamanın sonucunda da herkes bir kurbana dönüşmektedir. Kimse, bir başkasının hatasından kaynaklandığına inanmadıkça kendi sorununu açıklamamaktadır.

Eğer hayatınızın herhangi bir bölümünde mutsuzsanız, onu değiştirmesi gereken kişi de sizsiniz. Suçlama çevrimini kırabilmek için, dikkatimizi kendi üzerimizde yoğunlaştırmalıyız. Suçlamaktan vazgeçmeyi öğrenin, böylece kendi gerçeğinizi bulabilir ve onu yaşayabilirsiniz.

BU DÜNYADAKİ DİĞER İNSANLAR ÜZERİNDE GÜCÜMÜZ YOKTUR, SADECE KENDİ ÜZERİMİZDE GÜCÜMÜZ VARDIR. HAYATINIZDAKİ İNSANLAR NE KADAR SORUN YARATICI OLURLARSA OLSUNLAR, ÇÖZÜM HER ZAMAN SİZSİNİZ.

Bir başkasını değiştiremezsiniz, mucizevi bir şekilde bunu yapabilecek bile olsanız, yine de asıl meydan okumayı kendi hayatınızda yaşarsınız. Bu meydan okuma MAYMUN BEYNİNİZDİR. Fakat karşılaştığınız her sorunun çözümü, Tanrı ile birlikte sizsiniz. Bunu size ayrıntılarıyla kavratacak olan kitap LEVH-İ MAHFUZ dur. Farkında olmalısınız, kendinizi en iyi iyileştirebilecek kişi yine sizsiniz.

Kim olduğunuz ve bu dünyada neden olduğunuz sorularını inkar edersiniz, bu durum kaçınılmaz bir şekilde bedeninizde bir rahatsızlık olarak kendini belli edecektir. İnsanlar kendi gerçek doğalarından kaçtıklarında bedeni harap edici düzeylere ulaşmış hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Kendimizden kaçmak çok yaygın olduğu için, boğaz çakrasını etkileyen hastalıklara da çok sıkça rastlanılmaktadır. Bunların arasında en sık görüleni diş hastalıkları, boğaz ağrısı, işitme kaybı, tiroit bezi rahatsızlığıdır. Modern toplumlarda salgın halinde görülen ve boğaz çakrası ile ilgili bir diğer rahatsızlık da madde bağımlılığıdır.

Tabii ki, insanların bağımlılık gösterdiği pek çok şey vardır, fakat ilginç olan,  en çok rastlanılan bağımlılığın madde bağımlılığı olması (ALKOL, SİGARA, YEMEK) ve bunların bedenimize boğaz çakrasının olduğu bölge yoluyla girmesidir.

Bazen , enerjiniz çok düşük olduğunda, buzlu bir kadeh rakı, bir kahve ya da bir sigara veya uzak durmaya çalıştığınız şey neyse ondan istersiniz. İradenizi kaybedersiniz. Bu durumda yapabileceğiniz basit bir uygulama size:

Çok derin bir nefes alın, kendinizi rahat hissettiğiniz sürece nefesinizi tutun ve sonra nefesi verin. Bunu en az yedi kez yapın. Bedeninize daha fazla giren oksijenin size artı bir enerji verdiğini görecek ve kısa sürede bu arzunuzdan kurtulacaksınız.

Unutmamalısınız ki,

BAĞIMLILIKLAR,

kendi gerçeğimizi yaşamadığımız ve geliştirdiğimiz zaman etkin olurlar. Bağımlılık gerçeklerden kaçmak içindir.

Bir içkiye, sigaraya ya da şeker yemeye “gereksinim” duyduğumuzda, aslında “gereksinim” duyduğumuz şey, başa çıkamadığımız ya da hakkında konuşmak istemediğimiz bir gerçekten kaçmaktır. Alkol düşkünlüğünün olduğu ailelerde, olup bitenden söz etmek, durumun gerçekliğini adlandırmak tam anlamıyla bir tabudur. Bağımlıların iyileşmeleri içinde, kendileri için güvenli bir yerde “BEN BİR ALKOLİĞİM” demeleri işte bu nedenle çok önemlidir. Boğaz çakramızı açtığımızda ve gerçeği serbestçe ifade etme yeteneğimize olanak tanıdığımızda, mucizeler oluşur.

İnkar etmek ya da gerçeği söyleyememek, hayatımızda geçerli bir davranış ve yaşamı sürdürme mekanizması olabilir, fakat sadece o kadardır, bir mekanizma.

Bilinçli nefes almak, REİKİ ile MEDİTASYON çalışmasının büyük bir bölümünü oluşturur, buna başlamanın yolu da sadece burnunuzdan nefes alıp vermeyi denemenizdir.

Bu, zaman ayırmaya değmeyecek kadar basit gelse de sağlığınızda çok çabuk olan gelişmelere yol açabilir. Solunum sisteminiz neredeyse sadece burnunuzdan nefes alacak şekilde tasarlanmıştır. Burnunuz, karmaşık ve son derece ustalıkla yapılmış bir hava filitre sistemidir. Çok sık olarak insanlar gerilim altındayken, yaptıkları ilk şeylerden biri burunlarından nefes alıp vermektir.

Genel olarak, ağızdan nefes alıp vermek panik halindeyken verilen bir tepkidir. Bunu yapmaya başladığınızda, bedeninize, kriz durumunun gerçek olduğunu söyleyen endorfin salgılamasını da tetiklersiniz. Sadece dikkatinizi burnunuzdan nefes alıp vermek üzerinde yoğunlaştırarak, spor salonunda çalışıyor ya da koşuyor veya yürüyor olsanız bile, kendinizi daha az stresli bir duruma sokarak bedeninizdeki ihtiyaç fazlası endorfin salgısının seviyesini azaltırsınız.

Çakralarınızın enerji dengesi, günlük hayatımızda yaşadığımız önemsiz tacizler sonucu bozulur ve küçük hareketlerle de neredeyse tamamen düzelir. Size ne zaman birisi susmanızı söylese, boğaz çakranızın da bir bölümü kapanır. Burnunuzdan aldığınız her temizleyici nefesle birlikte, boğaz çakranız da açılmaya ve iyileşmeye başlar.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışmaları sayesinde bedeninizi sevmeye başladığınızda, kendinizi dergilerdeki o yanlış imajlardan kurtarıp bedeninizin ne kadar mucizevi bir makine olduğunu gördüğünüzde, bedeninizin de ideal ölçülere ulaştığını, başkalarının yanlış bir şekilde ideal beden diye size kabul ettirmeye çalıştığını değil kendi ideal bedeninize ulaştığınızı görürsünüz.

REİKİ ile MEDİTASYONU, bedensel ve ruhsal bir çalışma olarak hayatınıza sokmak, bedeninizi bir araç olarak kullanarak ruhunuzun iyileşmesini sağlar. Bu tersine de işleyen bir ilişkidir, çünkü kendi aralarında ilişkili oldukları için, bedeniniz iyileştiğinde, zihniniz ve ruhunuz da iyileşir.

Eğer boyun ağrıları, diş sorunları, boğaz ağrısı, işitme kaybı, tiroid bezi sorunu çekiyorsanız ya da bağımlılıklarınız varsa ve bunlar hayatınızı etkiliyorsa, bedeniniz sizi uyarmak için bildiği tek dil olan ACI ve RAHATSIZLIĞI kullanarak size bir dengesizliğin süregittiğini söylemektedir. Bu rahatsızlıklara neden olan sadece kalıtımsal koşullar ya da bedenimizi toksinlerle doldurmamız değildir. Bunlar, ruhumuzun kendi gerçeğini bağırarak söyleme gereksinimi ile doğruda ilişkilidir. Ruhunuz gerçeği arzular, REKİ ile MEDİTASYON bilimini kullanarak, bedeniniz sizi bunu keşfetmeye yönlendirebilir.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

Beşinci çakrayı şifalandırmanız durumunda, Özde kim olduğumuz gerçeğine ulaşmanın mutluluğunu deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

SEZGİ

İnsandaki sezgi yeteneği, genellikle kaşlarınızın arasındaki bölgede olduğu kabul edilen altıncı çakrada bulunur. Bu, klasik çakra sisteminde, bazen üçüncü göz olarak da adlandırılan kaşlarınızın arasındaki nokta ile ilişkilidir.. bu bölge, esas salgı bezi de denilen HİPOFİZ bezinin bulunduğu yerdir.  Hipofiz bezi, son araştırmalarda duygusal sağlığımızda ana etken olduğu anlaşılan SEROTONİN salgısının üretiminden sorumludur. Sezgi yeteneği, Tanrı ile bağlantımızı algılayan yanımızdır.

Meditasyonlar genellikle gözler kapalı olarak yapılır.

Herhangi bir meditasyonu uygulamasanız bile, gözlerinizi kapayıp dikkatinizi üçüncü göz üzerinde yoğunlaştırmanın bile inanılmaz gevşetici etkisi vardır.

Psişik hattımız, Tanrı ile bağlantımızı algılayan sezgi gücümüzdür.

Bedenimizin ruhsal tasarımı sayesinde, Tanrı’nın sözlerini sezgi duygusu yoluyla alabiliriz. REİKİ ile MEDİTASYON da ,üçüncü göz diye değindiğimiz yer ise fiziksel gözlerimizin gerisinde bulunur. Bu üçüncü göz, bu gizemli dünya da derinlik ve boyut verir. Burası, zihnimizdeki ikilik akışı ve duygusu üzerinde ustalaştığımız enerji merkezidir. Örneğin: eğer mantıklı zihnimiz bir soruya evet diyorsa, sezgi duygumuz hayır diyebilir. Altıncı  çakra üzerinde ustalaşırsak, hayattaki çeşitli kutuplar nedeniyle aklımız asla karışmaz ve deyim yerindeyse, üçüncü göz sayesinde satır aralarını da okuyabiliriz.

Altıncı çakrada, akıl ve ruhsallığın daha yüksek katlarına doğru çıkmaya başlarız. Bu nedenle, altıncı çakraya uygun düşen bir element yoktur. Son üç çakrada (altıncı,yedinci,sekizinci) artık düşünce ve ruha doğru yönelmekteyiz.

Son üç çakramızı en iyi şekilde kavrayabilmemize yardımcı olacak olan tek kitap LEVH-İ MAHFUZ dur. Son bin yılın Kur’an Tefsiridir. Kaderinizi değiştirecek ve sizi size en iyi şekilde tanıtacak bir kitaptır O.

Yaşam boyu bir çok deneyimden geçeceksiniz. Bu, hayatın doğası gereğidir. Hayat çok sert ve acımasız olduğunda, sakinliğinizi koruyun. Içe dönün ve ruhunuzu bulun. Tarafsız ve meditatif bir duruma geçin, kendinizi şifalandırın ve iç sesinizi dinleyin, sezgilerinize güvenin, yol daha açık bir duruma gelecektir.

Sezgi bize pek çok yolla fısıldar; bizimle konuştuğu en önemli yollardan biri de, rüyalar ve simgelerin dilidir. İçe dönün ve içsel sesinizi dinleyin.

HER SORUNUN YANITI VARDIR. RUHUNUZ BİLGELİKLE DOLUDUR VE YOLU BİLİR.

Eğer bir şeyin yanıtını arıyorsanız, sadece konsantre olun.

Bir saniye içinde yanıtını bulacaksınız.

Bu, Evrensel Zihin yasasıdır.

Evrensel zihin , sizi beslemek için hep oradadır.

Tam içinizde, çok zayıf, basit, kırıcı olmayan, kesinlikle anlaşılabilir, küçük bir ses vardır. Konuşur, ama yüksek sesle değil, çok yumuşak bir sesle konuşur.

Ona kulak vermenin yolu,

REİKİ ile MEDİTASYONDAN geçer.

Kendinizi çok basit yollarla sezgilerinize açarsanız, gerçekten büyük mesajlar da bulursunuz. Bazen, mesaj size doğrudan gelmez. Bazen bir anlık dürtüyle bir kitap satın alabilirsiniz. Biraz okur, sonra size hitap etmediğine karar verip rafa kaldırırsınız. Ancak daha sonradan bu kitabın size söylediği her neyse onu dinlemeye hazır olduğunuzu anlar elinize alırsınız.

Sezgileriniz, size duymaya hazır olmadığınız mesajlar gönderebilir. Bu çok iyi bir haberdir.

LEVH-İ MAHFUZ ile tanışmanızı özellikle isteriz. Tanıştıktan sonra yaşamınızdan aldığınız huzur ve mutluluğun sonsuz kez artacağından eminiz.

Sevdiğimiz şeyler, bizi çeken şeyler, sanki yol üzerindeki işaret tabelaları gibidir. Hepimiz, bize sürekli olarak görünen bu işaret tabelalarına sahibizdir. Onları aramanız ve eğer bir ebeveynseniz, çocuklarınız içinde onlara bakmanız konusunda size ısrar etmek isteriz. Böylece onların kim olduklarını daha iyi anlayabilir ve onları yararlı araçlar kullanarak doğru yöne yönlendirebilirsiniz.

Eğer bir şeyi seviyorsanız ve onu yaparken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamıyorsanız, bunu yapmak size bir anlam ifade ediyor demektir.

REİKİ ile MEDİTASYON sezgi gücünü geliştirmek için çok değerli bir araçtır, çünkü her çalışma ya da meditasyon bize bedenimiz, zihnimiz ve ruhumuzla yaptığımız küçük bir alıştırma olanağı tanımaktadır.

Amaçsız, sıkıcı veya rahatsız edici görünen meditasyonların gerçekte amaçladıkları da budur. Yirmi dakikalık hatta bir saatlik bir çalışmayı yaparken, küçük bir yolculuğa çıkmayı da kabul edersiniz. Rahatsızlık, öfke ya da derinlerde yer etmiş duygularda yolculuk ederken, nefesinizi kullanarak ve şifalandırarak bu şeyleri geride bırakırken, kendi sezgilerinizden gelen mesajları da duymaya başlarsınız.

Bir kaç dakika için bile olsa,

bu mücadeleyi yaşamak sizi özgür kılacaktır.

Günlük hayatımızdaki olağan öfke ya da rahatsızlık hissini REİKİ ile MEDİTASYON çalışması sayesinde yoğun bir şekilde yaşamak bu hissi temizleyecektir. Bu öfke ya da rahatsızlık yaratıcı durumu bir yanılsama olarak görmeye başlayabilirsiniz. Bu rahatsızlık hissi üzerinde güvenli bir şekilde yoğunlaşmamıza olanak tanıyan bu çalışma olmadan, tüm hayatımızı bu rahatsızlıktan kaçarak yaşama tuzağına düşebiliriz. Bu toplumda yaşarken aldığımız mesajların pek çoğu ise rahatsız, korkutucu ve öfkelendirici olanda uzak durmak yönündedir.

Öfkeyi, can sıkıntısını ya da Tanrı esirgesin, acıyı tam olarak yaşamayı bize söyleyen uyarıcı bir slogan yoktur. Acı, neşe gibi bir armağandır ve kültürümüzün değerini bilmediği bir şeydir. Eğer her şeyin Tanrı’dan geldiğini anlayabilirsek, her yeni günü de yeni bir macera olarak karşılarız.

REİKİ ile MEDİTASYON , kendisinden kaçmak için tüm gününüzü harcadığınız şeyin üzerinde en az bir yarım saat boyunca dikkatinizi yoğunlaştırmanıza, bunun aslında kağıttan bir kaplan olduğunu görmenize ve sonra da gününüze ve hayatınıza devam etmenize olanak sağlar. Bu öfke ya da acının üzerinde dikkatinizi yoğunlaştırdığınızda, zihniniz neredeyse mucizevi bir şekilde sessizleşip sakinleşir. Zihniniz sakinleştiğinde de, sezgi gücünüzün “radyo frekansı“ sizinle yüksek ve berrak bir sesle konuşmaya başlar. Bedenimin tüm hücreleriyle biliyorum ki, REİKİ ile MEDİTASYON yapmak, hayatınızın amacını, yani ruhunuzun çağrısını bulup tamamlamanızda size yardımcı olacaktır.

Dünyadaki sözlerin hepsi birleşse, içinizdeki sezgi gücünü hücresel düzeyde uyandıramaz. Varlığınızın tamamı bedeninizin her bir hücresinde vardır. Bedenimizin doğasında var olan bu bilgelik, rahatsızlığın oluşumunda da görülür.

Bedeniniz sizinle, simgesel anlamda ve çeşitli hastalıklar yoluyla, bu dili kullanarak konuşur.

REİKİ ile MEDİTASYON , sezgi gücünüzün gelişmesine yardımcı olur. Bir süre sonra, sezgileriniz, dikkatinizi çekmek için o kadar da gösterişli yollar seçmek zorunda kalmaz. Ona giderek daha fazla güvenmeye başladıkça, sizinle daha az dramatik bir yolla konuşmaya başlar, çünkü bu yeteneğin gerçek olduğunu bilirsiniz.

Sezgi gücü, sadece bir kaç kişiye bahşedilmiş özel bir yetenek değildir, kendilerini dinlemeye istekli olan herkes bunu kullanabilir.

SEZGİ GÜCÜ GERÇEK GÜÇTÜR.

HEPİNİZ BUNA SAHİPSİNİZ.

BU TANRI’NIN VERDİĞİ BİR ARMAĞANDIR.

REİKİ ile MEDİTASYON , kandaki serotonin ve beta endorfin salgısını arttırdığı bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Potatoes, Not Prozac (Prozac değil patates) adlı kitabında Dr. Kathleen DesMaisons, REİKİ ile MEDİTASYON’un kandaki seratonin ve beta endorfin salgısını arttırdığının bilimsel olarak kanıtlandığından söz etmektedir.  Her ne kadar bir tıp doktoru olmasak da, şimdiye kadar, kendini ilaçlardan kurtarmış pek çok danışanımız olmuştur.

Deprasyon sırasında serotonin salgılamasındaki rolüne ek olarak altıncı çakradaki esas bez olan HİPOFİZ BEZİNİN bir başka işlevi de insandaki büyüme hormonunun (HGH-human growth hormone) salgılanmasında görülür.

REİKİ ile MEDİTASYON uygulayarak, salgı bezlerinizi, sağlıklı olmanız için gerekli tüm hormonlarınızı üretmek ve kullanmak için uyarabilirsiniz.

Araştırmalar, REİKİ ile MEDİTASYONun, yaşlanmanın etkilerini yavaşlattığı düşüncesini desteklemektedirler. Her gün meditasyon yapan iki bin kişi üzerinde bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırma sırasında onüç ana sağlık durumu belirlenmiş ve meditasyon yapan bu insanlar, meditasyon yapmayan kişilere büyük bir üstünlük sağlamışlardır. Örneğin, şifalandırma ve meditasyon yapan kişilerde kalp rahatsızlığı yüzde seksen ve kanser yüzde elli daha azdır.

Üçüncü gözünüzde yer alan hipofiz bezi, bizim en önemli salgı bezimizdir.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışmasında, bu salgı bezinin uyarılmasına yönelik çalışmaların diğer tüm salgı bezlerinkinden daha fazla olduğunu görürsünüz. Bunun nedeni „“altıncı çakranın“ diğerlerinden daha önemli olması değildir. Bunun nedeni, hipofiz bezi sağlıklı işlediği zaman, bu çakranın diğer çakralara sağlık yayma becerisinin olmasıdır.

Hipofiz bezi tüm bedeni düzenler ve sezgilerimiz de tüm hayatımıza yön verir. Sezgi gücümüzü geliştirmeye çalışmak çok önemlidir. Ki bu da şifalandırma ve meditasyon ile olur. Çünkü sezgilerimiz olmadan kuşkuya düşeriz, bu da ikiliğe ve hayatımızda krizlere yol açar. Sezgi gücü, sadece meditasyonda ustalaşarak geliştirilebilir. Ve bu da zaman demektir. Meditasyonda ustalaşmak için zamana ihtiyaç vardır.

İçe dönün ve içsel sesinizi dinleyin.

Her sorunun bir yanıtı vardır.

Daha derine bakın ve bu sessiz sesi dinleyin.

Bir şimşek gibi aniden gelen böyle bir sezgi, Tanrı’nın sesidir. Genellikle çok ince yollardan gelir ve biz mesajı anlamayız. Neyse ki, mesaj hemen hemen her zaman tekrar ve tekrar, biz onu önemsemeye hazır olana dek gelmeye devam eder.

Bizce, kendi sezgilerinizi dinlemeyi öğrenmenin en iyi yollarından birisinin düzenli olarak REİKİ ile şifalandırma yapmak, meditasyon yapmak, ve dua etmek olduğuna kuşku yoktur.

Sezgi gücünü kullanma becerinizi kullanmayı tıpkı yürüme becerinizi kabul ettiğiniz gibi kabul edebilirsiniz. Sezginizi, daha yüksek güçlerin rehberliğine giden kapıyı açmak için, sanki uzun bir günün sonunda evinizin kapısını açmak için elinizi kullandığınız kadar kolaylıkla kullanabilirsiniz. Zamanla sizin ikinci doğanız haline gelebilir.

SEZGİLERİMİZİ DİNLEMEK, NE ŞEKİLDE GELİRSE GELSİN TANRI’NIN YANITINA AÇIK OLMAK DEMEKTİR.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

Altıncı çakrayı şifalandırmanız durumunda, bilge, bilgelik ve kişinin sezgi gücünün gerçeğine ulaşmanın mutluluğunu deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

SINIRLANDIRILMAMIŞLIK

Belirli sınırlar içinde kalmama ya da sınırlandırılmamışlık yeteneği, yedinci çakra ya da bazen adlandırıldığı gibi “TAÇ” çakrasında yer alır. Burası beynin büyük bir bölümünü kaplar. Geleneksel olarak, bu çakranın sadece beynin işleyişini değil aynı zamanda, sinir sistemi, iskelet sistemi ve dolaşım sistemi de dahil olmak üzere bedenin tüm önemli sistemlerini yönettiği söylenir.

Sınırlandırılmamışlık, evrensel bilinç ile, Yaratıcı, yüksek güç ya da TANRI ile bağlantıya geçme becerimizi içerir. Dünyadaki her dinde, ruhun enginliği için bir terim vardır. Bunu “SINIRLANDIRILMAMIŞLIK” olarak seçmemizin nedeni; bu ruhsal bağın soyluluğunu akla getirdiği halde herhangi bir dinsel yolu çağrıştırmayan bir sözcük olmasıdır.

İnsandaki her yetenek değerlidir ve hiç biri diğerinden daha iyi değildir. Çoğu insanın, sistem içinde güçlü ve zayıf yanları vardır. Bazı insanlar, bazı konularda diğer insanlara göre doğal olarak daha fazla yeteneklidirler.

KADERİN AKIŞI” deyimini çok severiz. Fiziksel olarak maceracı bir yapımız vardır ve bilinmeyen olarak görünen şeylere atılmayı hep çekici bulmuşuzdur. Fakat gerçekte sevgi dolu bir Tanrı’nın güçlü ve rahat kolları bizleri taşır ve bizleri rahat ettirir. Belirli kalıp ve sınırlara takılı kalmadan kendini kaderin akışına bırakma yeteneği, bu dünyada evimiz olan bedenimizin en tepesinde bulunan yedinci çakrada yer almaktadır.

Yedinci çakra aynı zamanda, epifiz bezine de ev sahipliği yapar. Uzun yıllardır, Batı Tıbbı, bu salgı bezini gizemli bir şey olarak görmüştür; kısa bir süre öncesine dek de, herhangi bir işlevi olmayan “ölü bir salgı bezi” olduğunu iddia eden doktorlar da vardı. Son yıllarda, bilim bu bezin, sağlıklı bir uyku uyumak için anahtar unsur olan MELATONİNİ salgıladığını keşfetti. Dr. Dharma Singh Khalsa, melatoninin son derece güçlü bir antioksidan olduğunu ve beynimizin yaşlanmasının başta gelen nedeni olan yağ asitlerinin yarattığı tahribatın önlenmesinde yardımcı olduğunu belirtmektedir.

REİKİ ile MEDİTASYON, beynimizin daha uzun ömürlü olmasını sağlar ve tıp bilimi de bu inanış hakkındaki hatasını artık telafi etmektedir.

Klasik çakra sisteminde, yedinci çakra Tanrı’ya ya da aydınlanmaya giden geçittir. İnsan öldüğünde, ruhu başının tepe noktasından çıkar. Bedenin bu böşümü her zaman ışıkla ilişkili görülmüştür ve tüm dünya dinlerinde de hale simgesi dini tasvirlerle görülebilir.

Bilim, epifiz bezinin işlevini giderek daha fazla anlamaya başladıkça epifiz bezinin de ışıkla uyarıldığı daha açık bir şekilde anlaşılmaya başlandı. Bu da, mevsimsel duygusal bozukluklar (SAD-Seasonal Affective Disoder) çeken insanların neden melatonin üretmediklerini ve düzenleyemediklerini açıklamaktadır. Yedinci çakra, ışık sayesinde işlev gören bir çakradır.

REİKİ ile MEDİTASYON hayatımızın bir amacı olduğunu, hayatın bir döngü olduğunu ve Tanrı’nın bizler için bir planı olduğunu hatırlamamıza yardımcı olur. Bu plan, eğer kendimizi Tanrı’ya açmamıza izin verirsek, sınırlandırılmamışlık duygusu içinde yaşamaya başlarsak ve TAM ŞU ANDA varolursak bir anlam kazanmaya başlayacaktır.

Beyin araştırmacılarına göre, fiziksel değişiklik, ruh halindeki bir gelişmenin ve farkındalıkta bir artışın belirtisidir.

En önemli bilgelik kendini bilmektir. En dünyevi dinlerde bile, çoğu insan, “kişiliklerinin” beyinlerinin bir parçası olduğunu düşünür. Eğer kişiliğiniz görevini yapamıyorsa, “delirdiğinizi” söyleyebiliriz. Sizi yaratan dışsal bir güce inanmasanız bile, kendinize, kendinizin, kişiliğinizin gerçek olduğuna ve var olduğunuza inanıyor olmalısınız. Tabii ki, var olduğunuza inanmıyorsanız şu an bu satırları okumuyorsunuz demektir.

Eğer, bir Tanrı’nın olduğunu bilmek düşüncesi size zor geliyorsa, bu düşünceleri kendinizi tanımanız için kullanın. Kendinizi nasıl takdir edebileceğinizi ve değerlendireceğinizi öğrenin. Böylece diğer varlıkları da takdir edebilir ve onları değerlendirebilirsiniz.

Kendinizi tanımak, Tanrı’yı tanımaktır.

REİKİ ile MEDİTASYON,

öylece oturup, yarım saat boyunca ellerimizi dizlerimiz üzerinde tutmak değildir.

REİKİ ile MEDİTASYON ,

kendiniz için bir şeyler öğrenmek amacıyla, oturup, yarım saat boyunca ellerimizi dizlerimiz üzerinde tutmaktır.

İşte bu yüzden REİKİ ile MEDİTASYON ‘a

FARKINDALIK MEDİTASYONU da denir.

Yedinci enerji merkezi yoluyla, kendimizin ve diğer insanların ölümlerini anlamaya başlarız. Her ne kadar çakraların her biri ölümlülük ile ilgili olsa da, beynin ölümü, fiziksel bedenimizin de ölümü olarak kabul edilir. Bu, Kadim Doğu inanış sisteminde olduğu kadar Batı Tıbbında da doğru kabul edilir. Ruh, epifiz bezinde yer alır. Ruh bedeni terk ettiğinde, beyinde çalışmayı keser ve beden ölür. Kalbimizin son kez atmasını ve akciğerlerimizin son kez nefes almalarını söyleyen beynimizin ölümüdür.

Beden ölür, fakat ruh ölümsüzdür, doğmamıştır ve kendini ışıtır. Başı ve sonu yoktur. Hiç doğmamıştır ve hiç ölmeyecektir.

Aldığımız her soluğun değerini bilmek için, bir gün kesinlikle son nefesimizi alacağımız gerçeğini bilmeliyiz.

Yedinci çakra merkezinde, ölüm korkumuzla yüzleşmenin ve ruhumuzun ölümsüz varlığını deneyimlemek için bu korkunun ötesine geçmenin kolay bir yolu da, nefesi tutup sonra boşaltmayı deneyimlemektir.

REİKİ ile MEDİTASYON yapmak sizde pek çok zihinsel ve duygusal değişim yaratabilir, çünkü bunu çalışmak nefes almadan bedeninizde olmanın getirdiği doğal korku ile yani ölümle yüzleşmek demektir. Ciğerlerimizdeki son havayı da vermemize neden olan bu çalışma, son nefesimizi verdiğimiz anı yaşamamıza olanak tanır.

Ölüm korkusunu yendiğinizde de gerçekten yaşamaya başlarsınız.

Çoğu insan, eğitimli sporcular bile, ciğerlerindeki tüm havayı nasıl vereceklerini öğrenmezler. İnsanlar daha çok sığ bir şekilde nefes alırlar ve nefeslerinin tamamını vermezler, bu da belirli bir miktar kabondioksidin akciğerlerimizin dibinde kalması anlamına gelir. Eğer soluğunuzu tam olarak vermeyi öğrenirseniz, akciğerlerinizi de oksijenli hava ile doldurursunuz ve kan sisteminize daha fazla oksijen girmesine olanak tanırsınız.

Bu çalışmanın bir diğer yararı da duygusaldır. Beyninizin, nefessiz kalma duygusunu yaşamasına izin vererek, bu durumda olma endişe ve korkusunu da atmaya başlarsınız.

İçsel olarak, varlığınız bir gün artık nefes alamayacağınızı bilir ve bu çalışma da ölüm korkusuyla yüzleşmenize yardımcı olur. Böylece sınırlılıktan SONSUZA ya da SINIRLANDIRILMAMIŞLILIĞA doğru olan bu adımı atmış olursunuz.

Eğer, fiziksel aşamada da anlam ifade eden gerçekçi bir yolla ölüm korkusu ile baş etmemize olanak tanıyacak araçlar geliştiremezsek, ölüm karşısında dehşete düşmeye devam ederiz. REİKİ ile MEDİTASYON , bu araçlardan biri olabilir.

İnsanlar, ruhsal bilgeliğin çok ağır, çok zorlu bir konu olduğunu düşünürler. Bu, doğru değildir. LEVH-İ MAHFUZ bu konuda bizleri yeterince aydınlatmaktadır.

Sürekli olarak, pek çok şekilde bize mesajlar gönderilir, bunları dinleyip dinlememeyi ise kendimiz seçeriz. REİKİ ile MEDİTASYON ‘un fazlasıyla işe yaradığı nokta ise burasıdır. Bizim bu ince mesajları almamıza yardımcı olur.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışması, bedeninizi ve zihninizi özgür kılmakla ilgidir, böylece Tanrı’nın ve kendi ruhunuzun sesini duyabilirsiniz.

Ruhunuz hakkındaki gerçek, tüm olumlu ve olumsuz düşüncelerin gerisinde yatar. Gerçek “nötr zihinde” yatar. Sonsuz Zekanın frekansını yakaladığımız daha yüce güce ulaşmak için teslim olmak gerekir. Bu çağrıyı ancak bu şekilde duyarız.

Her gün düzenli olarak meditasyon yapmak, sonsuzluk ile daha derin bir ilişki kurmayı kolaylaştırır. Her şeyin anında olmasını bekleyen bir toplumda yaşıyoruz ve yanıtlarımızın da hemen gelmesini bekliyoruz. Daha yüce güçle bağlantı kurmak için, tıpkı kendini sevmekte olduğu gibi gelişmek gerekir.

Tanrı’yı ya da kendinizi hemen tanımayı beklemek tıpkı birinin, elinize bir keman vererek hemen bir sonat çalmanızı beklemesi gibidir. Bu, zaman alır fakat kısa bir süre sonra çok güzel bir şekilde çalmaya başlarsınız.

Sınırlandırılmamışlık, Tanrı’nın bir lütfudur. Unutmayın, buna güvenin ve çalışmaya , düzenli yapmaya devam edin, böylece siz de gözetilirsiniz. Gerçekten de bu kadar basittir.

HAYATIMDA KENDİMİ RUHUMDAN EN ÇOK AYRI HİSSETTİĞİM DÖNEMLER, KENDİMİ YALNIZ VE GÜÇSÜZ HİSSETTİĞİM ZAMANLARDIR.NEFESİMİN VE BU NEFESİN BENİ SONSUZLUĞA BAĞLADIĞININ BİLİNCİNE VARDIĞIMDA, BU RUHSAL YALITILMIŞLIK HEMEN ORTADAN KAYBOLMAYA BAŞLAR.

Bedenimizin sınırlı fakat ruhumuzun sınırsız olduğu düşüncesi, dünyadaki tüm büyük dinlerin bir parçasıdır. Asıl önemli olan daha büyük resim ile bağlantıda olmamızın basit bir yolu da bize beden ile ruh arasındaki bu ilişkiyi anlatan LEVH-İ MAHFUZ’u okumamızdır.

Güçlü bir sınırlandırılmamışlık duygusu, işlerin sonuçta nereye varacakları düşünülmüşse oraya varacaklarını bilmek demektir.

Bu, hepimizin bilebileceği bir gerçektir. Çakra sistemini,hiç bir katın diğerinden daha önemli olmadığı bir binanın katları arasında hareket eden bir asansör olarak düşünebilirsiniz. Tıpkı asansörde olduğu gibi, sorunlar sadece tek bir katta olmaz. Bir asansör altıncı katta takılıp kalmışsa, belki de kablo yedinci katta bükülmüş ya da biri beşinci kat düğmesine basmış olabilir. Çakralarımızın asansörünü de yeteneklerimiz arasında sakince iniş çıkış yapacak şekilde onarmak istediğimizde genellikle nedenin belirli bir yetenek ile ilgili sorundan kaynaklandığını çünkü aşağı ya da yukarı kattaki yetenekte tıkanıklık olduğunu buluruz.

Sınırlandırılmamışlık, denetimi elden bırakmak sonsuz düşünmek demektir.

Kişinin kendisini tamamen sınırlandırılmamışlığa teslim etmesi, varoluş ışığının her yerde parlamasına, her şeyi hayatımızı oluşturan resmin bir parçası olarak görmemize olanak tanır. Eğer çok kapalı kalırsak, ışığın parlamasına izin vermezsek bu resim anlamsız, bulanık bir leke olarak kalır. Eğer hayatımızı oluşturan bu resmi incelemek, üzerinde düşünmek için bir adım geri atar, inanç ışığının renklerini aydınlatmasına yani inançların değişimine izin verirsek, ancak o zaman “asıl resmi” görebiliriz. Eğer ne amaçla yapıldığını görmemize olanak tanırsak hayatımızı oluşturan bu resim, güzel ve sürekli değişkendir.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

Yedinci çakrayı şifalandırmanız durumunda,kişinin kendini tanıması, birliği ve tüm evreni deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

İNSANLAR YALAN SÖYLER AMA AURALAR ASLA YALAN SÖYLEMEZ

IŞILDAMAK – PARLAKLIK

AURA, tüm bedeni çevreleyen elektromanyetik bir alandır. Aura alanı bedenimizin çevresinden üç metre uzağa dek genişleyebilir. Auradan insanın parlaklık yeteneği yayılır.

Herkes bir kandildir. Fakat herkes aydınlatamaz.

Parlaklığınız ve ışıltınızla bir insanı gerçekten uyandırabilirsiniz. Böylece birisiyle beraberken o kişi kendini rahat hisseder.

Yine, günlük hayatımızda kullandığımız bazı bildik sözler, her insanın elektromanyetik bir alanı olduğunu Kabul ettiğimiz düşüncesini uyandırmaktadır. Sık sık insanların bir “manyetik alanı” olduğundan söz edildiğini duyarız. Iki insan arasında çok yüksek bir çekim varsa, “aralarında kıvılcım çaktığını görebilirsiniz”. Yeteneğini gizlemeyen insanlar için de “ışığını gizlemiyor” deyimini kullanırız.

En büyük trajedi, auranın etkisini bilmemektir. Parıldayan gücünüzün, düşünebileceğinizden çok daha fazla olumsuzlukları defetme gücü vardır. Gerçekten ruhsal bir kişi, sonsuzluk için yaşayan ve varlığı barış yaratan kişidir. Eğer varlığınız işe yaramıyorsa, her şey boşunadır.

Bedenimizin elektrik taşıyan bir organizma olduğu bilinen bir bilimsel gerçektir. Sinir yollarımızda taşınan tüm mesajlar elektriksel olarak iletilir. Bunun sonucunda da, bedenimiz içten dışa yayılan elektromanyetik bir alana sahiptir.

Auramız, boğazımız ya da midemiz gibi değildir; maddesel olarak dokunabileceğimiz bir şey değildir. Size bu aura alanının neye benzediğini hayal etmenizde yardımcı olmak istiyorum. Eğer yapabilirseniz, fiziksel bedeninizden çıktığınızı ve yerde duran kendinize baktığınızı düşünün. Bedeninizin her yerini, oval şekilli ya da kabuk gibi bir enerji sarmakta ve ışıltıyla titreşmektedir.

Eğer tüm çakralarımız dengeliyse, bu alanın yüzeyi düzgündür. Bedensel, ruhsal ya da zihinsel olarak hastaysanız, bu enerji alanında çukurlar ve boşluklar görülür ve ışıldayan enerji donuklaşır.

İNSANLAR YALAN SÖYLER AMA AURALAR ASLA YALAN SÖYLEMEZ.

Ruhsal becerileri son derece gelişmiş olan insanlar size, kişinin aurasında yazılı olan geçmiş „KARMİK“ izleri okuyabildiklerini söyleyeceklerdir. Sadece auranın şekline ve düzgünlüğüne bakarak o insanın hasta olacağını ya da deprasyona gireceğini görebilirler. Sadece aurayı okuyarak bir insanın yalan mı yoksa doğru mu söylediğini anlayabilirler.

Eğer tüm çakralarımızı devreye sokabilirsek ve tıkanıklıkları kaldırıp, enerjinin omurgada aşağı ve yukarı serbestçe akmasına olanak tanırsak, bu elektromanyetik alanımız tam anlamıyla ışıldar ve parıldar.

Bedeni çevreleyen aura alanı aslında insana bir kalkan olarak verilmiştir. Bir kalkan ya da koruma görevi görür. Auramız parlayıp ışıldadığında, kişiyi hastalıklardan koruduğu, kötü talihi savuşturduğu ve kişiyi hayatın olumlu yanlarına doğru daha fazla çektiği söylenir. Bazen görünümü güzel olsa da bir şeylerin eksik olduğu insanlarla karşılaşırsınız. Bazen de fiziksel olarak çekici olmasalar da kendilerini çekici yapan bir şeylere sahip insanlar tanırsınız. Tüm bunlar onların yaydıkları ışıkla ilgilidir.

Ruhsal gelişim adına herhangi bir şey yapmasa da normal bir insanın bir metreden biraz fazla genişlikte bir aura alanı vardır. Cansız nesnelerin aura alanları ise elli santimetre kadar uzanır. Eğer aura alanınızın genişliğini arttırmak istiyorsanız, beyaz pamuklu elbiseler giyebilirsiniz. Bu, aura alanınızın genişliğini onbeş santimetre kadar arttıracaktır.

REİKİ ile MEDİTASYON çalışması yaparak ve olumlu bir zihinsel tutumla, kişi, aura alanının genişliğini bir yanında üç metreye ya da her iki yanda da altı metreye kadar genişletebilir. Böylesi bir enerji alanına sahip birisinin yakınındaysanız, bu kişinin yanında olmak gerçekten de çok şifa verici ve arındırıcı olabilir.

Herkes, bir başkasının gücünü, enerjisini, ruhunu yaşamayı sever. Her aura, bir başkasının aurası aracılığıyla yaşar.

İnsanların auraları birbirleri içinde erir. Tüm gün boyunca aura alanlarımız başkalarınınkiyle karışır. Eğer aura alanınız güçlü değilse, aura alanınız aracılığıyla bir başkasının duygularını „“topladığınızı“ hissedebilirsiniz. Bu, endişelencek bir durum değildir ve hepimizin başına geldiği için de bunda alışılmadık bir yan yoktur. Bu olayın farkında olmak, bu konuda duyarlı olmak isteyebilirsiniz. Bu konuda sakin ve ılımlı bir yol izleyin, bunu sanki bir oyunmuş gibi görün, çünkü tavrınız ve düşünceleriniz auranızın sağlığını ve gücünü etkiler.

Ayrıca auranız ile ilgili detaylıca bilgiyi LEVH-İ MAHFUZ ’da bulabilirsiniz.

Auraları görebilen insanlar, bir başkasının bedenini çeviren bu alanın rengini, şeklini ve boyutunu da görürler. Auranın rengi, kişinin ruh durumuna göre değişir.eğer o kişi çok öfkeliyse, aurasının rengi kırmızı olabilir. Eğer ruhsal olarak gelişiyor ve büyüyorsa, parlak sarı bir aurası olabilir. Bu, sürekli değişiklik gösteren bir durumdur.

Ruhunuz dünyadaki görevini tamamladığınızda, parlaklık yeteneğinin en güçlü ve titreşimli noktasına ulaşır.

RUHUNUZUN YAPTIĞI ÇAĞRIYI DİNLEYİP DİNLEMEDİĞİNİZİ GÖRMEK İÇİN BİR ŞEYİ İNCELEMENİZ GEREKİR. KENDİNİZİ BÜTÜNLENMİŞ HİSSEDİYOR MUSUNUZ?

Eğer kendinizi hayatınızı dolu dolu, tam anlamıyla yaşadığınızı gerçekten hissediyorsanız, o zaman ruhunuza karşı da dürüstsünüz demektir.

Eğer ruhunuzun kaderini tam anlamıyla izlemişseniz, ışık saçmaya da başlarsınız.

İnsan ruhu, evrendeki elektromanyetik alanın bir parçasıdır ve bu frekans bu bağ ile beslenir.

Hayatınızda ne olursa olsun, siz tamsınız, siz eksiksizsiniz, siz yeterlisiniz.

Bu elektromanyetik alanınız hayatınızda gereksindiğiniz şeyleri çekecektir. Aslında, her zaman gereksindiklerinizi çeker. Bazen, gereksinimiz olan, acı ya da sıkıntılar yoluyla bir dersi öğrenmektir. Ruhunuz, insani iradeniz ve zihniniz olmadığında bile Yaratıcı ile hep bağlantıdadır. Ruhunuz, gelişmeye ve değişmeye devam etmek için neye gereksinim duyduğunu bilir.

Hayat bir üniversitedir ve burada bazı dersleri öğrenmek için bulunuyoruz. Ruhunuz, kendini bu gezegende gösterebileceği bir bedene gereksinir, böylece bu dünyadaki hayatın size öğreteceği dersleri almak için tüm yeteneklerinizi kullanabilirsiniz.

Bazen REİKİ ile MEDİTASYON da aura alanlarımızın unsurlarında sanki gizli bedenlermiş gibi bahsederiz. Bu enerji girdabını anlamak zorunda değiliz, çünkü burası ruhumuzun yetki alanıdır. Ruhumuz, zihnimizin anlayabileceğinden daha bilgedir. İçimizdeki bu ışıldama yeteneği, aslında ruhumuz olan bu engin, sonsuz ihtişamın bir an için göze görünmesidir.

Bedenlerimiz, iç içe geçmiş karmaşık dünyalar gibidir. Nerede başladıklarını ve sona erdiklerini biliriz, fakat asla anlayamayacağımız kadar engin ve gizemlerle doludurlar. İnsanoğlu, insan bedeninden daha karmaşık ve ustalıklı hiç bir makine tasarlayamamıştır.

Çakra sistemi, sadece bedenimizi simgesel düzeyde anlamamızın bir yoludur. Her ne kadar bu enerji merkezlerine bazı duygu ve özellikler yüklesek de, aralarında sürekli olarak devam eden gizemli etkileşim olduğunu da biliyoruz. Korktuğumuzda, kalbimiz daha hızlı atar ve daha hızlı soluk alıp veririz; bu nedenle de korkunun hayatımızı nasıl etkilediğini anlamanın bir yolu olarak korkuyu kalp çakrasının duygusu olarak sınıflandırırız.

Korku baş edilmeyecek duruma geldiğinde diğer tüm çakralara da sızabilir. Boğazımızın sıkışması ya da karnımızda dolaşan kelebekler yoluyla bunu hissedebiliriz. Gördüğünüz gibi, çakra sistemi, kesin doğrulardan oluşan katı bir sistem değildir.

Bedenimiz büyük oranda sudan oluşur ve tıpkı bedenimizde sürekli bir akışın olması gibi çakralar ve onlara yüklediğimiz enerjiler arasında da bir akışın olduğunu bilmeliyiz.

Bu sistemin yararlı yanı, bilinçli farkındalığımızın başımızda olmadığı düşüncesidir; kalbimizde, karaciğerimizde ve hatta küçük ayak parmaklarımızda yaşar. Eğer tüm bedenimizi, bir tür yol rehberi  olarak kullanmaya başlarsak, olumlu özelliklerimizin, bedensel, zihinsel ve ruhsal sağlığımızı da nasıl geliştirebileceğini görürüz.

Umarız, REİKİ ile MEDİTASYONU denersiniz. Bu çalışmaların bir güzelliği de, hepimizin kendi yolumuzu deneyimlememizdedir.

İnsanların zihinsel hastalıklar, bağımlılıklar, kanser, kısırlık ve AIDS karşısında zafer kazandıklarını gördük. İnsanların dramatik şekillerde iyileştiklerini gördük ve sayısız kişinin daha gizemli bir düzeyde şifa bulduklarını duyduk. Bazen, meditasyonda yaptıklarımız ilk başta saçma gibi görünür fakat eğer insanlar bu çalışma şekliyle kendilerini daha iyi hissetmeselerdi yıllarca şifalandırma ve meditasyon yapmaya devam etmezlerdi.

EN BÜYÜK RÜYAMIZ,

İNSANLARIN, KENDİ BEDENSEL SAĞLIKLARININ VE ZİHİNSEL REFAHLARININ YARATICILARI OLMALARINDA ETKİN BİR ROL OYNAMALARIDIR.

Tanrı’nın, öğrenebilmemiz için bize insan bedenleri verdiğine inanıyorum.

Bedenlerinizi onurlandırın. Onu sağlıklı besinlerle besleyin, taze su için, bol bol su için, sevgi ile yıkayın, sevgi ile giydirin, aşk ile süsleyin. Eğer onu esnetir, şifalandırır ve güçlendirirseniz, arzu duyduğu sınırsız oksijeni almasına izin verirseniz ve bu sırada yüceltici duyguların olumlu destekleyiciliği ile beslerseniz, bu beden de size sadakatle hizmet edecektir.

Dünyadaki hiçbir başarı, para ya da bilgi, insanın kendini bedeninde rahat hissetmesi kadar değerli olamaz.

EĞER AZİMLE MEDİTASYON YAPMAYA, DEĞİŞMEYE DEVAM EDERSENİZ, GÖZETİLİRSİNİZ. FAKAT VAZGEÇERSENİZ, TANRI HİÇ BİR ŞEY YAPAMAZ.

ÖYLEYSE DEVAM EDİN.

SEN DEĞİŞİRSEN, HER ŞEY DEĞİŞİR.

REİKİ ile MEDİTASYONDA

Taç çakrayı şifalandırmanız durumunda, kişinin kendini tanıması, birliği ve tüm evreni, fiziksel bedenimizin ötesindeki yerleri de deneyimlemeniz çok daha başarılı olacaktır.

*****

Reiki – çakra – tedavi

Evrendeki her şey ENERJİDİR. 
Bu hayat enerjisi, kendini farklı varoluş alanlarında, farklı frekanslarda gösterir. Düşük sayılacak frekansıyla fiziksel beden, hayli KATI bir yapıdadır. Bedenin etrafında, ona kısmen nüfuz etmiş bir takım Ruhsal enerji bedenleri bulunmaktadır. Eterik beden, astral beden, mental beden vs. her enerji bedeni giderek daha yüksek titreştiğinden, normal gözle görülemezler.

Tabi ki bu yeteneği olan insanlar da vardır.
Bedeni çevreleyen enerji merkezi olan AURA,
enerji bedenlerinin yaydıkları ışınlardan oluşur.
Aura, ten vazifesi görerek,
beden ve ruhu negatif enerjilerden korur.
Aynı zamanda, insan ile
tüm diğer varlıklar arasındaki alışverişi
ve iletişimi sağlar.

Kişinin fizik bedeninin sağlığı, ağırlıklı olarak Ruhsal bedeninin durumuna bağlıdır. Organik sebepleri bulunmayan fonksiyon bozuklukları, yani rahatsızlıklar, genelde Ruhsal enerji alanımızdaki uyumsuzlukların yansımasıdır.
Hayat enerjisi çakralar aracılığıyla bedenlere aktarılır. Çakraların tıkanması ya da bloke olması durumunda huzursuzluk, rahatsızlık hatta hastalıklar yaşarız. Sadece farkında olalım diye, sizlere yaşadığımız sorunlar karşısında hangi çakramıza Reiki verebiliriz onun bir dökümü çıkardık.

Kök çakra;
zayıf bünye, bedensel ve ruhsal olarak dayanıksızlık, depresyon, korkular.

Sakral çakra;
güçsüzlük, depresyon, bağımlılıklar, cinsel isteksizlik, alt batın problemleri.

Solar pleksus çakra;
Sinirlilik, kızgınlık, korkular, uyku bozuklukları, eksik özsaygı, cesaretsizlik, üst batın rahatsızlıkları.

Kalp çakra;
Duygusal soğukluk, iletişim zorlukları, duygusal olarak kolay incinme, yüksek tansiyon, kalp ve akciğer hastalıkları, nefes sorunları.

Boğaz çakra;
Konuşma bozuklukları, kekemelik, yutkunma zorluğu, başkaları karşısında kendine güvensizlik, tiroit bezi sorunları, ense tutulmaları.

Alın çakra;
Konsantrasyon eksikliği, öğrenme zorluğu, kafa karışıklığı, duygusal karmaşa, baş ağrıları, uykusuzluk, göz sorunları.

Ahmet Kaya

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

1aneyenir

.

ÇAKRALARIMIZIN SAĞLIĞI İÇİN

Farkında olmalısınız;

TAÇ ÇAKRA-nızı besleyecek olan

SEVGİ,

ŞEFKAT,

MERHAMET ve

AŞK-tır.

RENKLER BİZLER İÇİN NELER YAPABİLİR?

KIRMIZI:

Kan hastalıkları, fiziksel yorgunluk, halsizlik, soğuk algınlığı, felç, gebelik bulantısı gibi durumlarda tedavi edicidir. Bu nedenle bol bol pancar, turp, kırmızı lahana, suteresi, ıspanak, domates, kırmızı erik ve kırmızı frenküzümü gibi sebze ve meyveler yememiz gerektiğini sağduyumuzla anlarız.

Kırmızı özellikle KÖK ÇAKRASI y

a da kuyruksokumu merkezini kontrol eder.

TURUNCU:

Kronik astım, bronşit, alt solunum yolu enfeksiyonları, safrakesesi taşları, böbrek iltihapları rahim sarkıklığı, adetten kesilme, zeka yorgunluğu, sara felç, kolera, gut, ve romatizmaya iyi gelir. Havuç, balkabağı, portakal, kayısı, mango, kavun, şeftali gibi turuncu kabuklu meyve ve sebzeler yiyin.

Turuncu renk SAKRAL çakrayı ya da dalak merkezini denetler.

SARI:

Mide sorunları, hazımsızlık, kabızlık, gaz, karaciğer sorunları, şeker hastalığı, midede yanma, felç, egzama ve diğer cilt sorunları, cüzam, sinirsel yorgunluk gibi durumları tedavi eder. Sarı renkteki yiyecekler yabanhavucu, mısır, yerelması, ananas, limon, greyfurt, papaya, kavun ve sarı kabuklu meyve ve sebzelerin çoğudur.

Sarı renk üçüncü çakra ya da karın içindeki

sinir ağını yani SOLAR PLEKSUS’u denetler.

YEŞİL:

Kalp sorunları, yüksek kan basıncı, ülser, kanser, sinir ağrıları, grip, frengi tedavisinde önerilir. Yeşil sebzelerin çoğu, meyveler, buğday çimi, reyhan, durva otu, ıspanak, bezelye bu grup yiyeceklerdendir.

Yeşil renk kalp çakrası ya da kalp merkezini denetler.

MAVİ:

Larenjit, guatr, dişeti iltihabı, boğaz ağrısı, ses kısıklığı, ateş tifo, diş çıkarma, dizanteri, sarılık, kolik, iltihabi bağırsaklar, aşırı safra salgılanması, kaşıntı, kesikler, uykusuzluk, ağrılı adet görme, beyin iltihabı, akut romatizma, sudan korkma, sinir hastalıkları bu renkle tedavi edilir. Yabanmersini, mürdümeriği, kuru erik, üzüm, patlıcan, mor lahana, kara dut gibi mor renkli sebze ve meyvelerden bolca tüketin.

Mavi renk gırtlak çakrasını

ya da boğaz merkezini kontrol eder.

ÇİVİT MAVİSİ:

Katarakt, şoka bağlı körlük, göz iltihapları, sağırlık, kulak ağrıları, burun kanamaları, yüz felci, bebeklik katılmaları, zatürree, boğmaca, verem, hazımsızlık, sayıklamalar, saplantılar, delilik, histeri, bunama gibi hastalıklara iyi gelir. Mavi ve mor renkli sebze ve meyvelerden yiyin.

Çivit mavisi alın çakrasıdır,

üçüncü göz ya da epifiz bezini denetler.

MOR:

Sinirler ve beyinle ilgili hastalıklar, sinirsel baş ağrıları, siyatik, menenjit, sara, beyin sarsıntısı, cinnet, ağrılı kramplar, böbrek ve mesane yetmezliği, akıntı, tümörler, kellik, kepeklenme ve c vitamini eksikliği gibi durumlarda tedavi edicidir. Kara üzüm, yabanmersini, böğürtlen, mor brokoli, pancar bolca tüketmeniz gerekenlerdir.

Mor renk taç çakrasını ya da hipofiz bezini kontrol eder.

BEYAZ:

İnançla tedavi ve enerjik tedavide kullanılır.

Beyaz bütün renkleri içerir.

Yaşam kaynağı olan üstün bilinçlilik hali,

güç, arılık, mükemmellik,

AŞK, SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET

ve gönül alma gibi durumları simgeler.

Beyaz yiyecekler inek, keçi, manda sütü

ve bunlardan yapılan yoğurtlar ile

muz, ayva, elma, hindistancevizi,

kestane, pırasa, sarımsak ve sukabağıdır.

RENKLİ GÖZLÜK TAKMADIĞINIZ SÜRECE

RENKLERLE İYİLEŞMENİN MANTIĞINI KAVRARSINIZ.

.

www.izmirliahmetkaya.com

.

.

.

D İ K K A T  !

REİKİ ÖĞRETMENLERİ

( MASTER TEACHER – GRAND MASTER TEACHER )

USTA ÖĞRETMEN VE USTA ÖĞRETMEN YETİŞTİRİCİLERİ OLAN ÜSTADLAR, REİKİ 1  – REİKİ 2 – REİKİ 3 İNİSİYASYONLARINDAN HİÇ BİR MADDİ BEKLENTİ İÇİNDE OLMAMALIDIRLAR.

ÖZELLİKLEDE ŞİFA UYGULAMASI YAPAN REİKİ UYGULAYICILARI MADDİ BİR BEKLENTİ İÇİNDE OLMAK ÇOK BÜYÜK SAKINCALAR DOĞURUR.

LÜTFEN OKUYUN

.

PARA KARŞILIĞI ŞİFA ÇALIŞMALARI

HAYIRLARA VESİLE OLMAK / HAYIRLARA ENGEL OLMAK

BEN

Para karşılığı şifa çalışmaları, danışmanlık alma konuları için ne diyorsun? Ne bileyim , bana biraz tuhaf geliyor. Para karşılığı olması yanlış gibi.

DONA

Kendi kendisine şifa veremeyen kimselerin, mistik şifacılıktan destek alması kaçınılmazdır.Bu konuda bazı ilkelerinin olmasıda. Mistik profesyoneller… Onlar, hayırlara vesile olmakla, hayırlara engel olmak arasındaki ince bir çizginin üzerinde yürüyorlar.

‘V E R D İ Ğ İ M   P A R AY A    D E Ğ D İ’

Uzakdoğunun eski öğretilerine gore şifa, nasıl şifacı ile şifalanan arasında, Tanrının gözetiminde bir ilişki ise, şifa ve mistizm nezdindeki para ilişkileri de kişiler arasındadır. Şifalanan yukarıdaki sözü sarfediyorsa,bunun üzerine kim hangi hükümde bulunabilir.

Para, maddeler dünyasının değişim birimidir. Para somut olguların satın alınması için geliştirilmiştir. Para, soyut değerleri karşılamakta, onlara paha biçmekte zorlanır. İnsan, somut , elle tutulur olgulara ödediği parayla son derece barışıktır. Mesele soyut olgulara para ödenmesi noktasına geldiğinde insan duraksar… Paranın gözle görülmeyen değerlerle el değiştirmesi, paranın tabiatını tırmalayan bir durumdur. İşadamı fabrikasına bir makina alacak olduğunda , ihtiyacı olduğundan emin olursa , ikileme düşmeden o makinayı satın alır. Makinayı fiziken idrak edebiliyor olması , ‘ödediğim paraya değdi ‘ demesini kolaylaştıracaktır.

Ürettiği ürünlerin dünyaya açılması için, fikri danışmanlık hizmeti alma aşamasına geldiğinde, alacağı fikirler o makinadan daha yararlı olacak olsa bile, aynı fabrika patronu bu konuda zorlanır. Somut olana yatırım her zaman daha kolaydır. Gözle görünmeyene yatırım, fazladan ve farklı melekeler ister. Ürün satın almak olağandır. ‘Hizmet ‘ satın almak ise problematik…

Aynı durum bilgisayarlarla ilgili olarak da karşımıza çıkar. Bilgisayara verilen para ‘helaldir ‘, fakat o bilgisayara anlam katan, onun ruhunu oluşturacak olan ‘yazılım’ a verilecek para ‘ gereksiz ‘ paradır. İnsanoğlunun , gözle görülmeyenlere, elle tutulmayanlara para ödeme konusunda yaşadığı güçlükler vardır.

Bu ikilemden, mistik profesyonelizm de payını alır. Üstelik onların işi daha zordur. İnsanlara ‘ malvarlığımı etkin yönetebilmek adına finans danışmanlığı hizmeti aldım ve karşılığında ücretini ödedim ‘ dediğinde, onlardan olumlu tepkiler alırsın. Aynı insanlara ‘ ruhumu iyileştirmek için mistik şifacılık hizmeti aldım ve karşılığında ücretini ödedim ‘ dediğinde soru işaretleriyle karşılanırsın. Soru işaretlerinin bilinç arkasında finansın bir ‘ ilim ‘ mistisizmin ise para etmez bir bilgi olduğuna hükmetmiş inançlar vardır. Gerçek olan, mistizmin en az finans kadar kıymetli bir bilgi olduğudur.

İnsanların mistik alanlara kayması, onların bilgilerini bedelsiz sunmalarını gerektirmez. Hiç bir sektörün profesyonelinden bilgi ve uzmanlığını karşılıksız sunması beklenmiyorsa, mistiklerden de beklenemez. Mistik hareketin yol alması adına mistik ‘Pazar’ ın büyümesini son derece olumlu karşıladığımı bilmeni isterim. İtiraz notlarımı düşmek kaydıyla…

Kişi, şifa tüketicisi kimliğiyle , tıpkı doktara ödediği gibi, mistik şifacıya da aldığı hizmetin bedelini ödemek durumunda olsa da, şifacı parasal konularda bir doctor gibi davranma hakkına sahip değildir. Mensubu olduğu felsefenin doğası, ona şifada bulunma gücünü veren o doğa, maddi değil manevi değerlerin yüceltildiği bir dünyadır. Burası mistik profesyonelizmin hayırlara vesile olmak / hayırlara engel olmak ikileminin merkez noktasıdır.

Maddi değerlere düşkün bir manevi insan,  o hassas ölçüyü kaçıracak olduğunda mistikliği gider, geriye sadece profesyonelliği kalır…

Mistik profesyonelizm, elinde tutması yüce bir bilinç gerektiren ateşten bir toptur. Sadece mistik olması, hayatın zorlu şartlarından ötürü oldukça zordur. Profesyonel olma yolunda maddiyat insanı halini alırsa , sadece profesyonel olarak kalacak, üzerinden şifa enerjisi geçirilmeyecektir. Bu durumda tam zamanlı şifa iletkeni olamayacak, yarı-iletken olmakla sınırlanacaktır. Mistik danışmanlar da , aynı ince çizginin üzerinde yürümektedirler. Genel ikilem, arkasına aldığı manevi dünyanın gücünü maddi dünyanın gerçeklerine gore yönetme yanlışıdır. Manevi bilgi sonsuz ve sınırsız bir kaynaktan gelir.  Bu bilgilerin pişirildiği diyarların doğulu bilginleri , bu bilgileri gelen batılı turistlere karşılıksız vermişlerdir. Batılı kişi, geri döndüğünde bu bilgileri aynı beklentisizlik içinde sunamazsa, bilgiyi iletememiş olur. Teori, bilginin sadece minik bir bölümüdür. Mistik bilgi sahiplerinin, doğu felsefesini, etkileyici örnekler eşliğinde anlatması güzel bir başlangıçtır. Sorun, karşıda ilgi uyandıran tüm felsefik anlatımların devamını şu kelimede kilitlenip kalmasındadır.

‘ seans ‘

Seans mantığı, sipiritüel bilginin doğasına aykırıdır. Bilgiyi seanslara bölüp taksitlendirmek, arkasında maddi dünyanın dünyevi endişe ve beklentilerini barındıran bir davranış şeklidir.

Bilge, bilgisini maddi hesaplar içinde olmadan açan kişidir.

‘Bu bilgiyi karşındakine hesapsız verirsem, artık bana ihtiyacı kalmazsa’ diyen kişi spiritüelizm gönüllüsü olamaz. Onun gönül verdiği, bu yeni güzel dünyanın gerçek olması da değildir. O da herkes gibi kendisine bir ‘branş’ seçmiştir.

Sipirtüel bilge, bilgisinin karşılığını almakla, kişileri kendine bağımlı ve koşullu hale getirmemek arasındaki ince çizgiyi yakalayabilen kişidir. Uzman, felsefeyi seans paketlerine indirgememeli, yarı-iletken davranmamalı, kendisinde olanı vargücüyle  karşı tarafa aktarmanın çabası içinde olmalıdır. Dünya, her branşın profesyoneline yetecek kadar kalabalıktır. ‘seans’ bilgiyi içselleştirmekte sorunu olan ve desteğe ihtiyacı olanlar için geçerlidir.  Mistik felsefe, oturumlara indirgenerek anlatılamaz. Spiritüel gönüllü, kendisini gereksiz kılmak için elinden geleni yapan , gelecekten korkmayan kişidir.

Bunun ötesi, spiritual ‘kariyer’dir.

BEN

Somut bir örnek rica ediyorum.

DONA

Hayırlara vesile ya da hayırlara engel olmak…

Sana bunun ne demek olduğunun örneğini vereceğim.

Akapunktur, bir ilimdir küçüğüm. Bir defa öğrendiğinde hayatının sonuna kadar kendi kendine tibbi müdahalelerde bulunabileceğin bir ilim. Günümüzün her şeyi maddileştiren dünyası, akapunktur ilmini bir uygulama dalı haline getirmiştir.

Bu şifa kanalından yararlanmak için konunun uzmanına vizite ödemen gereklendirilmiştir. Hakikatin alternatif  tıbbı, içinde maneviyat ve sevgi barındırır. Akapunkturu ‘seanslara’ indirgeyen anlayış alternatif şifa tıbbı değil, modern tıbbın bulduğu alternatif bir yoldan ibarettir.

Tıbba gerçek alternatif, herkesi kendi kendisinin doktoru haline getiren  koruyucu, gözetici ve herşeyi ücretlendirmeyici, devrimci bir anlayıştır. Akapunkturu kitlelere bir seanslar bütünü olarak anlattığında sen akapunkturu yaygınlaştıran değil onu engelleyen kişi durumunda olursun. Hastalığı kökünden değil, periyodik olarak  ‘çözen’ ilaçları tercih eden veterinerlerden hiçbir farkın kalmaz. Madde bağımlısı bu yanının tedavisi için , kainatın iyileştirici iğnelerinin üzerine batırılacağından şüphe duymaman gereklidir.

PEYGAMBER ÇOCUKLAR

(S.772 – 773 – 774 – 775)

buRAK özDEMİR

www.tanrinindogumgunu.com

.

Bir cevap yazın