SUKUT ORUCU – KAPI

SESSİZ BİR GÜN, SESSİZ BİR GECE

SUKUT ORUCU

Bu arada Kur’antum Levh-i Mahfuz’un iletişim orucu kavramını biraz detaylandırmakta yarar var.

Evet, konuşmuyorsun. Aynı zamanda kimseyi de konuşturmuyorsun.

Televizyon yok, çünkü birileri konuşuyor. Cep telefonu yok, SMS de yok. İnternet yok, gazete yok. Kendi kendine konuşmak da yok. Çıt yok. Mümkünse evinde, cayır cayır ışık da yok, mumlar var. Müzik? Enstrümantal olursa neden olmasın. Yada en azından bilmediğin bir dilde. Sesli müzik neden yok, çünkü birileri konuşuyor 🙂 Hiç kolay iş değil…

Çevreye bu durumu kabul ettirmek de ayrı bir konu. Ben kendi çevreme, ben 26 Ağustos günü yokum, ölüyüm diyeceğim. Maillere otomatik yanıt mekanizması kurulabilir. Cep telefonlarına Kadir günü sessizliğiyle ilgili bir mesaj bırakılabilir. Gerçekten istersen bir yolunu bulursun. Televizyonlarda yarışmalar var ya hani. İnsanların basit ödülleri kazanmak için neler yaptıklarını, ne taklalar attığını düşünürsek, bir gün sessiz kalabilmek için gerekli koşulları oluşturmakta çok da zorlanmayız diye düşünmekteyim efendim.

Peki neden sessizlik konusunda bu kadar kesin çizgiler çizdi

Kur’antum Levh-i Mahfuz?

Şöyle düşünün. O gün, o gece…

Çok derinlerden gelecek bir sesi bekliyor olacağız. Çok uzaklardan fakat aslında çok ama çok yakınlardan gelecek bir ses. Daha açık konuşmak gerekirse;

Yaradanın sana, senin adınla hitap edecek o gün, o gece.

Bir zamanlar Ey Musa diyen, o gün buRAK diyecek, Zeynep diyecek, Mehmet diyecek. Kulak versen iyi edersin…

Rab hatta, seni bekliyorken televizyon seyrediyordum duymadım, alışveriş yapıyordum farketmedim, demek istemez herhalde kimse…

Heh, işte bu yüzden. Sessiz bir gün, sessiz bir gece.

K-D-R sessizliği… Ve mucize , alfabemizin 23. harfinde…

şşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş”

buRAK özDEMİR

.

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

.

.

.

BU KAPIDAN ÇIKTIĞINDA YEPYENİ BİR İNSAN OLACAKSIN

Bu kitap, Grup yapıları için önemli bir yol ayrımı.

Arkadaşlık, dayanışma, dostluk, sosyal buluşma no problem.

İsteyen facebook’ta buluşur arkadaşlarıyla, isteyen de grup çatısı altında.

Levh-i Mahfuz arkadaş seçimlerini kişinin özgür iradesine bırakır.

Bırakmadığı tek konu, iradenin tek bir kişide toplanması konusudur.

Grupsal irade, hür irade değildir.

Bu noktada, benim için İslamî cemaatler neyse,

spiritüel odaklaşmalar da odur.

Yanlışsa hepsi yanlıştır. Doğruysa hepsi doğrudur. Ben spiritüel gruplaşma içindeki dostlarıma yakın durursam ‘Müslüman’ cemaatlerdeki amcalarıma birşey diyemez olurum. Oysa onlara çok söyleyeceğim şey var. Onlara isimlerine özel zarflar getirdim. Zarfların üzerinde Levh-i Mahfuz yazmakta. Bu kitaptan herbiri kendi mesajını alacak. Herbiri Levh-i Mahfuz’la kendi içsavaşını başlatacak. Hepsi bu kitapla -deyim ne kadar da yerinde- ‘beyinlerinden vurulmuşa dönecekler’. Değişmez denilen herşey, bu kitapla değişecek. Ve bu, herkesin ama herkesin değişmesiyle gerçekleşecek. Sadece belli kesimlere yüklenen bir duruş, benim duruşum olamaz. Bu yüzden, spiritüel muhafazakârlığa da, Müslüman muhafazakârlıkla aynı kesinlikte karşı bir duruş içinde oldum ilk günden beri. Tersi, beni kendi içimde çelişkiye düşürür ve bu da hemen sesime yansır. Ben çelişkiye düşersem sesim kısılır, bağıramam.

Her inanç sisteminden insanın buluşacağı bir yerde duruyorum oysa ben. Burası 9 yolun tek ve ortak ağzı, üzerinde Levh-i Mahfuz kavşağı.

Ve ben her kesime ve yaşam biçimine eşit uzak,

eşit yakın olmakla mükellefim.

Kamplara ayrılmış bir diyarda,

bunu başarmak hiç de kolay değil bana inanın.

Bu, Levh-i Mahfuz’un kendi yazgısıdır. Değişim isteyen kritik hiçbir dönemeçte: Levh-i Mahfuz bir adamı kaybetmeden kazanmaz.

Bu kitap önce tepki, ancak sonra tebrik toplar.

Zor kelimesini sevmem. İşim için ‘zor’ kelimesini hiç ama hiç uygun görmem. Benim işim zor falan değildir.

Benim işim olan Levh-i Mahfuz, zor falan değil ÇOCUK OYUNCAĞIDIR. Benim işim zor değil sadece ‘kapsamlı’dır. Kimin doğru, kimin yanlış olduğunun ortaya çıkması sürprizlerle dolu olduğu için. Güzel gönülleri ayır kenara. Spiritüel denilen kesim, yoldaTanrı’yı görse selam vermeyecek insanlarla dolu. Ve evet bu, gerçekten sürpriz. İyiler, zannettiğimiz kadar iyi değiller. İsa’yı televizyonda görse, dizim başlıyor diyip kanal değiştireceklere de böyle fikir önderleri yakışırdı, bu da ayrı bir konu.

Tenkitlerin arasında, içinde ‘altyapı’ kelimesi geçen bir cümle işittim geçen. Bu yaşta altyapısı ne olacak ki bu işlere soyunuyor gibi birşey.

Şairliğim tuttuğu, şu dizeler dökülüverdi kalemimden.

Hakikat ne alttadır, ne üstte

Zahirin dediğinin tersine

‘Yapı’ dediğin insanın derininde.

Ne alttaaa, ne üstte

Anlamadın mı halâ?

HAKİKAT ÖZÜMÜZDE ÖZÜMÜZDE.

Ben de, siz de, özgürlüklerle sorumlulukların karşılıklı oturduğu tahteravallide bir inip bir çıkıyoruz. Hepimiz. Sorumlu bir özgürlüğü yaşadığımızı idrak etmeyi bilmek zorundayız.

Levh-i Mahfuz, işte bu yüzden ‘sert’ bir kitaptır.

İnsanlar Mevlana’yı yanlış anladıkları için. ‘Ne olursan ol gel, gene gel.

Adam sana hangi çeşitten insan olursan ol, gel buraya diyor.

Sana buradan geldiğin gibi çık mı diyor?

İnsanlar, Mevlana dergâhının kapısına döner kapı inşa etmişler. Burdan girip, öbür taraftan çıkıyorsun. Geldiğin gibi çıkıyorsun aynen. Mevlana’nın insanı kabul felsefesini,

DEVRİM YOK, DEĞİŞİM YOK,

AYNI TAS-AYNI HAMAM GARANTİSİ BU DERGAHTA!

GEL VATANDAŞ GEL!

reklamı zannetmekteler.

Hal böyle olunca da, Mevlana 1 numaralı düşünür güzel, fakat gel gelelelim herkes aynı tas aynı hamam, aynı ırmakta milyonlarca yıldır yıkanmaktan çekinmeyen çelişkili hijyenikler. Kimsede milim kıpırdama yok.

Mevlana’nın milli değer olduğu bir ülke, iç savaş eşiğinde.

Akıl alacak gibi değil.

Herkes bilsin ki, Levh-i Mahfuz, altında Mesnevilere böylesi bakışların yattığı bir bestsellerlığı elinin tersiyle itiyor. Bizi böyle okuyacaklarsa, çok okunmayı kabul etmiyoruz. Buna izin vermiyoruz hatta.

Evet. Buraya da kim olursan ol gel.

Yeter ki çıktığında aynı kişi olma…

İster dişi ol, ister sert, ister anaç bir kadın ol.

İster şımarık çocuk ol, ister cefakâr bir evlat.

İster eşcinsel ol, ister vurdu mu ses getiren delikanlı ağır bir kardeş.

Kim olursan ol gel.

www.tanrinindogumgunu.com

Gel ama bu kapıdan içeri girdiğinde

yaşayacakların konusunda sana söz veremem.

‘Beklentilerinin’ gerçekleşeceğinin sözünü veremem.

İnsanlar Mevlana’nın fikir dergâhını SPA merkezine çevirmişler.

Biz, en başından dürüstçe söylüyoruz ey ‘tüketici’.

İstediğin zaman, istediğin kimlikle gel. Seninle kardeşiz.

Ama içeride canın yanabilir. Çok ter dökebilirsin.

Çok zor günler geçirebilirsin. Değişim, etini tırnaklarından ayırabilir.

Kopan kabuklarından çok kanlar akıtabilirsin.

Bizim detokslarımız, içinden parçalar koparıverir.

Bunların hiçbirinin olmayacağına dair güvence veremeyiz.

Bizim sana burada güvence verebileceğimiz tek bir şey vardır:

İçeri girdiğinde ne kadar cefa çekersen çek.

BU KAPIDAN ÇIKTIĞINDA YEPYENİ BİR İNSAN OLACAKSIN.

buRAK özDEMİR

.

.

.

BİR KİTAP HAYAL EDİN

İÇİNDEN SONSUZLUĞUN KİTABI ÇIKSIN.

 www.dogumgunu.com.tr

www.kur-an.com

www.tanrinindogumgunu.com

 .

.

1 comment

  1. I am only writing to make you understand what a helpful experience our princess developed browsing your site. She came to find such a lot of issues, which included how it is like to have an ideal giving mood to have the others without hassle completely grasp selected problematic issues. You actually surpassed people’s desires. Thanks for distributing such precious, trusted, edifying and even unique thoughts on this topic to Emily.

Bir cevap yazın