Tayyip Erdoganin c. n. 10-11-12

Tayyip Erdoganin c. n. 10-11-12

Burak Özdemir

10 KASIM 2012

oo

“TAYYİP ERDOĞAN’IN CENAZE NAMAZI 10 Kasım 2012′de tanrinindogumgunu.com’da…

Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Rasulallah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Habiballah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Nûre Arşillah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Hayra Halgillah!
Es Salatu Ve’s-Selamu Aleyke Ya Seyyidel Evveline Vel Ahirin!
Vel Hamdü Lillahi Rabbil Alemin!
[Sala verme adetini yerine getirelim. Her cenaze öncesinde olduğu gibi.]

– ‘Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık’ cümlesiyle beyanatı bulunan bir Başbakan’ın o kefeni giydiği güne ilişkin kendisini bekleyen cenaze namazı hakkında fikirler vermek, fikir özgürlüğünün bir parçası ve Müslümanlığın gereği olan bir durum olduğundan, birazdan başlayacak olan yazı hiçbir şekilde hakaret kastı içermemektedir. Bu nedenle beraatimi talep eder, ellerinizden öperim sayın hakim.-

Eh, biz de bu yola kelepçelerimizi çıktık.
—————————————————–

Müslümanoğlu, sevaplarıyla hesaba çekileceğini zanneder kendi dünyasında. İyiliklerinin ona mutlu ve sonsuz bir gelecek sunacağından da emindir. Kendisi zaten iyi bir insandır… Adam öldürmemiştir, hırsızlığa hiç yeltenmemiştir ve ayrıca içkisi kumarı da bulunmamaktadır. Ve asıl bomba şudur ki: Namaz kılıyordur. Böyle müstesna bir insan cehenneme yakışıyor mudur hiç? Yakışmıyordur. Zannediyordur.

HAYIR. İnsan sevaplarıyla değil günahlarıyla hesaba çekilir. Mutlu bir ahir gelecek, doğruların yanlışlar kesesine %51 üstün geldiği bir sahnede geçmez. %99 doğru, %1′e kaybedebilir. Ve çok çok büyük olasılıkla da kaybeder.

Sevap, zaten olması gerekendir. Allah’ın aşkına… Fakir doyurduğu için cennet bekleyen ne kadar da çok Müslüman var. Cennet kapısındaki izdiham, elinde kurban eti makbuzlarıyla buralara kadar uzuyor. 3-5 kişilik yerleştirme için başvuranların sayısı milyarları bulmakta…

Sürpriz de buradan başlamıyor mu zaten?

İnsanlar iki sınıfa ayrıldılar ve sen zenginler klübünde kaldın öyle mi? Ve fakir tarafta bırakılana da sadaka verdin öyle mi?

Öndegelen bir Müslüman olarak sen zengin kalışının hesabını ne zaman verdin ki, sadaka yatırımlarının geri dönüşünü beklemektesin? Her inanç, her din, her dinsizlik, her manevi düşünce yığma birikimleri kaldırabilir. Lakin adına İslam denilenin, kendisine mütedeyyin denilenin yığdığı altınlara olan toleransı SIFIR’dır. Bu, Yeşilay Derneği Başkan’ının banyosunu ispirtoyla doldurulmuş bir küvette yapmasından farksızdır.

Gerçek şu ki, evlerini, katlarını, arsalarını, hatta gemilerini, hastane ortaklıklarını bir vakfa vakfetmek yerine elinde tutup, bunların aylık getirileriyle ‘hayır’ işlediğini zanneden açıkgöz-kapalıkalp dindarlığın durumları açığa çıkalı çok olmuştur (Levh-i Mahfuz, 2009).

Yüce Rabbini, bu uyanıklıklarını yakalayamaycak zekâsızlıkta görmenin günahı mı daha büyüktür, yoksa bu Dışı İslamî içi Anti-İslamî mal biriktiriciliğinin günahı mı daha büyüktür, buna gelecek karar verecektir. Kendini belirsiz hissetme ki, dev gibi iki günahının olduğu gerçeği şimdiden bellidir. Bunların hangisinin daha ölümcül olduğu ancak senin hikayenin bitimiyle şekillenecektir.

Bugün, cenazesi için biraraya geldiğimiz er kişi Tayyip Erdoğan, iyi bir evlât, iyi bir baba, başarılı bir parti içi otorite sunmuş bir ülke yöneticisi olmuştur. Bazı önemli hizmetlerine bakarak iyi sayılabilecek bir Bakanlar Baş’ı olduğunu dahi söyleyebiliriz. Fevrilik ile liderlik eksi ile artı gibi zıt kutup kardeşidir ve bu er kişinin fevriliği lider vasıflarından çok şeyler götürdüğü için Baş-kan olma vasıflarına sahip olamamıştır. Sadece Baş’tır. -Kan’ı bu ülkenin akıttığı fiziki ve manevi -kanın dökülmesine son verince olabilir. Ancak şu anda değil. Yarım Baş. Bakanlar Baş’ı. Onların toplamından oluşma bir sinerji asla değil.

Musalla taşına yatmış bu fani bedeni uğurladığımız kategori, günümüz itibariyle ne yazıktır ki KÖTÜ İNSAN KATEGORİSİDİR.

Çocuklarla çektirdiği fotoğraflar, mafyöz katillerin kucaklarından kedilerini indirmeyerek onları ‘sevgiyle’ okşadıklarını izlemiş bir jenerasyona işlemez. Kendisi, çocukları seven kötü insanlar kategorisinde yaşar durur bundan sonrasında.

İyi sayılabilecek bir bakanlar Başı olmasına karşın, yaşadığı ve yaşattığı 2012… Bu duble yol ancak CEHENNEM’de biter.

Hazret-i Muhammed, insanlar hakkındaki görüşünü dışa vuran delikanlı bir bilgedir. Onaylamadığı yaşam hikayeleri sonlandığında, o hikayelerin cenaze namazlarına gitmez. Bu duruş, ilgili Kur’an ayeti ile de kendisine ve Müslümanlığa farzlaştırılmıştır. ‘Mezarları başında durma!’ denilerek… O günün delikanlılarıyla bugünün ‘İyi biliriiiz’cileri arasındaki tek ortak nokta, basit bir isim benzerliğidir. ? Müslüman?

O zamanlar ölülerin arkasından trendy camilerde kokteyl prolonge’ların verilmediği yıllardır.

ÖÖÖ
Bu yazının cenaze namazlı başlığı, öfkeli dostlarımız nezdinde başkası adına bir ölüm dileğinin sesi gibi gelmiş olabilir. Gerçekte bu başlık, Muhammed Ağabeyimin ‘Ölmeden Önce Ölünüz’ sözüne bir çağrıdır.

Öldükten SONRA ölme!, ölmeden ÖNCE öl Tayyip Erdoğan.

Kendi cenaze namazını simule et. Musalla taşına yatır bedenini ve (delikanlı) kalabalığa neler dedirttiğine bir kulak ver.
KENDİNE ÇEKİ DÜZEN VER VE YAŞADIĞIN O TABUTTAN KALK ARTIK TAYYİP ERDOĞAN.

Nasıl bir cenaze olacak seninkisi? Düşlüyor musun? Zanların var mı? İl başkanları toplantıların gibi ateşli ortamlar hayal ediyorsan gerçeklere dön tez elden. Herkes ölecek neden ben cn’mi hayal ediyormuşum diyecek olursan bunun nedeni açık. Sen hayal edeceksin çünkü, şu 80 milyon içinde tarihe damgasını vurma aşkıyla hiç kimse senin kadar yanıp tutuşmuyor.

Güzel Ankara, ölmeden önce ölenlerin değil, neredeyse öldükten sonra bile ölmemeye uğraşanların, yaşama yapışan laci takımlıların yurdu olmuştur Cumhuriyet Tarihi boyunca.. Hayal gücün bunları düşünebilecek boşluğu bulamamış olabilir. Anlayışla karşılanabilir. Heyecanlı bir yaşantıdır siyaset. Ankara, çok farklı bir oksijendir. Bir nevi astral turizmdir, alır götürür adamın ruhunu. Adam Budist de olsa, dindışı (sizin tabirle dinsiz) da olsa, mütedeyyin bir Müslüman olsa da bir şey değişmez. Oksijen aynı zehirleyici oksijendir. Ve tüm ülkelerin başşehirlerinde bulunur. Hortumların emip km_lerce uzağa, ıssız köşelere attığı ev çatıları gibi savurur insanı.

HAYAT siyaset adını alır Ankara isimli oksijen çadırında. Hayatla ilgili en can yakıcı, en zalimce durumlar bile, siyasi dilden kamusal terminolojilere bürünürler. ‘Bürokratlarım bana bilgi verdi. İçeride açlık grevi falan yok dersin.’ O veya bu sebeple, şu veya bu kışkırtmayla başlamış olmasının önemsiz olduğu bir süreçte, içeride insanların karaciğerleri, böbrekleri patlıyordur.

Bu arada söylemeden geçmemeli. Ben seni hiç cezaevi ziyaret ederken görmedim.

Bunun nedeni o insanların oy kullanamamaları ise, Rabbin seni affetsin. Dışarıdakyen zalim içeri girdikten sonra artık mazlum hüviyeti taşıyan o insanları dinlerken hiç görmedim seni. Gittiysen de benim hatam. Ne zaman görsem açıkhavadasın. Oralarda ne acılar çekiliyor, o insanlar için yapabilecek neler var, Ankara bunları hayal etmek için doğru bir yer değil. Tamam Si-livri Si-yasi bir hüviyet kazandı. Sana emanet edilen bir mahkum çocuk, mahkum onlarca çocuğun tecavüzüne uğradığı cezaevinde de yoktun ki? 10 sene evvel cezaevinden bir çıktın ki, o çıkış. İçeride aşırı daraldığını, bir mütevekkil mütedeyyinden beklenmeyecek derecede acı çektiğini ve aynı acıları kimi insanların çekmesinin sende bir çeşit tatmin duygusu yarattığını sezinletiyorsun. ‘Ben içeride çok eğlendim, yenilendim, iman tazeledim.’ havasında değilsin. ‘Ben çektim siz de çekeceksiniz. Bize bunları çektirenler utansın.’ dalgaları yaymaktasın. Dinî mantık örgülerin gereği oraları bir cehennem olarak kurguluyor ve kötü gördüklerinin oraya atılmalarını onaylıyor, oradan buraya kadar gelen inlemelerini, cehennemin doğal müziği olarak görüyorsun. SEN ZEBANİ DEĞİLSİN TAYYİP ERDOĞAN.

Hani oralar Medrese-i Yusufiye idi? Bil ki Masum Yusuf’u tutukluluk halini haksız yere devam ettirek yargılatan ve sonunda sanığın haksız yere hapis yattığını mahkeme sonucunda ortaya çıkaran zalim Adalet düzeninin başında bugün sen varsın. Nereden nereye… Mehdi ile Deccal arasındaki ince çizgi bir çizgi kadar bile kalın değil.

Eğer, cezaevinde zulüm yaşayanların karşısında kendini Zebani olarak resmediyorsan bu, kendini de cehennemin içinde gördüğünü göstermez mi? Cennet hizmetinde olmak varken bir varlık Zebani olarak cehenneme ‘atanıyorsa’ bu, onun da kendi layığına uygun görüldüğünün işareti değil midir? Bizim inancımızda, gardiyan da dahil cezaevindeki herkes mahkumdur. Ve cezaevleri cehennem değil, ancak ıslah ve tecrit atmosferleridir. Orta yere bir cehennem kurulacaksa bir gün, onun ateşini de sen değil Cenab-ı Allah yakar. Bir fani olarak sen ancak yanarsın. Yakamazsın. Tez zamanda, cehenneminle yüzleş Tayyip Erdoğan. Si-livri de dahil hepsini dolaş. Bir şehre ayak bastığında ilk uğrayacağın yer cezaevleri, ilk karşılacağın insanlar, şakşuka-şaka-da-şuka-cılar değil mahkumlar olsun Tayyip Erdoğan.

[İsyanını ettikleri şeyi kanunlaştırmana rağmen] yumurta attıkları için hapiste tutulan parasız öğretim ‘mücahidi’ o öğrencileri ziyaret et, ellerini öp, helallik iste onlardan. Bahçeli’ye ’2023′ için telif ödeme tamam da, ya bu çocuklar? Oysa ne güzel bir projeydi üniversite harçlarının kaldırılması. Fevriliğin, senin de öğrenciliğin de böyle bir güzelliğin tadını çıkarmasına engel. Tıpkı, açılışını yaptığın o muhteşem Kadıköy-Kartal metrosunun, bir fevri konuşmayla kapanışını da yapmış olman gibi. Atatürk günleriyle neyin kilometre yarışını yaparsın ki? Ne de güzel verdiler cevabını. Kilometre kilometre.

10 YILLIK AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN PROFİLİN, İSTANBUL’U FETHEDEN KUMANDAN DEĞİL CEMAATİNİ İHYA EDEN MİHMANDARA DÖNMÜŞ DURUMDA. GÜZEL DEĞİL ASIK SURATLI KUMANDAN GÖRÜNÜMÜNDE. GÖRÜNÜMÜNÜ DURAĞANDAN POZİTİFE ÇEVİR TAYYİP ERDOĞAN.

Ankara oksijeni, Cumhuriyet tarihi boyunca nice hükümdara nice zalimlikleri imzalatmıştır ki başını ellerinin arasına alıp ne yaptım ben sorgulamasını ancak siyaset sonrası hayatlarında yapabilmişlerdir. Allah’ın rızası oy deposu gecekonduları değil oy vermekten aciz bırakılmış Ceza yuvalarını gezmektedir bilesin. Zehirli oksijenin kanına karışan zehirini, ancak oralarda atabilirsin. 7 yıldızlı saunalarda değil.

Bakanların Başı, görev başında can verecek, çalışmacı bir fani. Bugünlerin muhasebesini, siyasetin tekrar hayat adını alacağı bir gelecekte, yaptıklarının ve işlediklerinin siyasi karardan, tekrardan insanî günaha dönüşeceği Ahiret günlerinde ANCAK yapabilecek. Bu yazı ve diğer tüm yazılar, kendisi için ölüm öncesi son bir hayat şansı mahiyetinde.

Tevbe’ye üflenmiş her bir nefesin ciğer sahibiyle göbek bağlarıyla bağlı bir kardeşliğimiz vardır. Bir beyin – bir gönül buluştuğunda Tevbe ile, karşısındaki kızgınlık, öfke, veryansın ve önyargıdan oluşan o perde kalkar gider. O Tevbe gününe kadar en temiz uykunu çekeceğin musalla taşındasın.

Kendini yenileyip, insanlığın bazılarını değil bütününü kucaklamak üzere yerinden doğrulacağın o güne kadar bizim için defnedilmiş bir meftasın Tayyip Erdoğan. Orada gömülü bir define mi ettiklerine karşılık bir rehine olarak mı tutulacağına sen karar vereceksin [Mefta, bir hakaret değil siz de dahil hepimizin müstakbel akibetidir sayın hakim. Hakaret kastı taşımamaktadır.]

Kamuya fazlaca mâl olmuş bir kişiliktir ve 80 milyonluk bir Camide kılınır Tayyip Erdoğan’ın namazı. En fiyakalı imam olarak Dinayet İşleri Başkanı’nda olur mikrofon. Öyle seçkin bir kalabalığı bulmuş, bırakır mı? Merhuma hakkınızı helal eder misiniz diye karnından/rutinden yaptığı anons beklenmedik ve benzersiz bir geri dönüşle sonlanacaktır oysa:

CENAZE NAMAZINDA SANA HAKKINI HELAL ETMEYECEK 39 MİLYON İNSAN VAR TAYYİP ERDOĞAN.

Bir kişinin bile helal etmiyorum demesiyle karışan cami avlularında 39 milyon insanın ahını sen hesab et değerli fanî. 39 milyon insanın kırgınlık ve yaşattığın haksızlıklara isyanla haykırdığı ‘Etmiyorum’u bir hayal-ET değerli fani Tayyip Erdoğan.

’39 milyonun helal etmeyeceği varsayımına nasıl ulaştın?’a cevabım şudur: Türkiye’yi senin hesap makinanla yaptığın gibi 2′ye BÖLEREK. Senin, 41 milyonun sana HELAL edeceği VARSAYIMINDAN ulaştım.

39 milyon kırık kalp, seni Allah’ına havale ettiği sırada, musalla taşıtındaki siyah ve zırhlı makam tabutundan doğrulur, o müthiş belagatinle azarlarsın onları artık. Vurucu sözcüklerin vardır senin:

Yyyüüzzdddeeee Elllliikiii!!!

O gün geldiğinde ‘Milletimden 41 milyon vatandaşımın teveccühü bana yeter’ dediğinde salıverileceğinden emin misin Tayyip Erdoğan? Dışarıda bıraktığın 39 Milyon az buz bir millet midir? Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde, BİR DEĞİL TAM İKİ SURİYE DOLUSU MÜSLÜMAN SANA HAKKINI HELAL ETMİYOR TAYYİP ERDOĞAN.

Beşar gitsin, Tayyip n’apsın?

Rıza almadan, annelerinin kucaklarından despotça aldığın 55 aylık, kakasını tutamayacak çağdaki öğrencilerin ahından başla saymaya… Bitiremezsin ama gene de başla. İstatistik şirketlerin de sana yardım etsin. Kimlerin neden ahını aldığının saha araştırmasını yaptır Tayyip Erdoğan. Bunu sadece kendi geleceğin için yap. 3bin 5bin denekli simulasyonlar değil. Varınızı yoğunuzu ortaya koyun ve size kimler helallik vermeyecek birebir ölçümleyin. Bir servet buna harcanmaya değer. Asıl hayatın Ahiret olduğuna inanıyorsak eğer.

Silivri’ye de git. Helallik iste. Zor alırsın. Ama gene de iste. Aranızdaki hükmü ancak Allah verir. Bir ülkede 50 general hapiste olursa… diye başlayan bir cümleyi ne zaman duysam durdurur ve şunu söylerim: Değil 50 general, 50 PEYGAMBER DAHİ OLSA herkes hesabını verecektir. Bir şey yaptıysa… Ceza görerek ya da beraat ederek. Yüzde yüz anti-militarist, yüzde yüz sivil medeniyet. Başımın üzerindedir. Allah biliyor, biz de biliyoruz ki, kimi generallerin günahları gerçekten de büyüktür. Asker gençlere yaşattıkları aşağılayıcı düzenden ötürü kendime sık sık balans ayarı yapacak kadar kesin duygular içinde olmuşumdur onlara karşı.

Buna karşın, Balyoz isimli mahkeme silsilesinde insanların yargılanma biçimi benim vicdanımı rahatsız eder durur. Suçludur ya da değildir. Kendini savunamadığına isyan eden çok sayıda masumiyet titreşimi ile karşılaşırım o davada. İnsanların Allah’a isyan eder noktaya geldiği tüm durumlarda olduğu gibi kalbim sıkışır ve kendi çapımda hakkaniyetli bir yargıyla yola devam etmek için her birinin çağrısına kulak veririm bilgisayarımın başında. Ve bu, iddianameeri satır satır okumaya götürür beni yoğun gündemim arasında. Aşırı bir okuma yükü oluşturacağından Balyoz’u okuyamadığımı belirtirim.

Ancak, insan enerjileri üzerinden ilerlediğimde haksızlık kokusu alırım. Birşeylerin organize edilmeye çalışıldığı çok açıktır. Ancak bu, insanlara ömür boyu sürecek cezalar vermek için asla yeterli değildir. Bir generalimizin günlüğü olduğu iddia edilen metinleri de okumuşumdur. Ben bir yazarım. Kalemine güvenen bir yazarımdır ve derim ki, ben öyle bir günlük uyduramam. Herhangi bir insanın masabaşında oturarak bunları kurgulayacağına da kimse inandıramaz beni. Lakin bu insanların hukuken cezalandırılabilmeleri için herşeyden önce çok ciddi bir savunma alma mekanizmasının olması gerekir. Kendini ifade edememişlik isyanı yaşayan bir insanı 30 yıl hapse mahkum etmek: Yazıktır. Ayıptır. Günahtır. Bir insan ömrü cezaevinde sonlanmaya hükmediliyorsa, o insan konuşmaktan bıkıncaya kadar konuşturulmalı, savunmaktan güçsüz düşünceye kadar kendini savundurulmalıdır. Medeniyet ve Manevilik bunu gerektirir.

Okuduğum iddianamelerden biri de Şike iddianamesi olarak nam yapmış metinlerdir. Satır satır okumuşumdur ve özgür bir beyin olarak kalemimi kırdığımı söyleyebilirim. Vardığım ş a h s i sonuç şudur: Yeryüzünde şike diye birşey varsa, bizimkiler onu yapmış durumdadır. Dünya futbol tarihinde eşine rastlanmayacak çapta bir vakadır. Tüm dünyanın polis akademilerinde, hukuk fakültelerinde ders olarak okutulması gereken bir çalışmadır yapılan. Ceza alan masumlar varsa, kalbim onlarladır, Tanrım onlara adil bir üst yargılanmayı, suçlu olanlara da cezalarını yaşayarak hafiflemeyi nasip etsin isterim. Şike suçuna neredeyse cinayet ölçeğinde hapis verilmesini de adil bulmadığımı not ederek.

İnsanların adil yargılanamadığı bir düzenin başındaki insanın, evrensel adil yargı konusunda yanlış fikirleri vardır. Adalet ve Kalkınma Partisi adıyla ülke yöneten bir anlayış, insanlığa Adalet getirmek bir yana mevcut Adaleti de bir yere götürüyorsa, buradaki düğüm bu zihinlerin kafasındaki adalet kavramındadır. İnsanların adil yargılanamadığı bir ülke düzeninde mesul kişinin, bu mekanizmayı düzeltebilmesinin yolu onun kendisini Tanrı önünde hesap verirken hayal ettiği hayalî bilim-kurgu sahnelerini belgesel gerçekliğine çekmekten geçer. İşte bu cenaze töreni bunun için düzenlendi Tayyip Erdoğan.

Cennet katsayısının sevaplar toplamından hesaplanmayacağını sana göstermek için. Muhafazakâr Cehennem’in inşa edicisi o sapmış algortimalarınızdan tevbe etmen için.

Sevap, zaten olması gerekendir. ‘Otomobil aldım ve biliyor musun tam 4 lastiği vardı…’ Sevap, insan otomobilinin zaten doğal parçası olan 4 lastiğidir. Arabanı lastikli verdikleri için kimseye teşekkür borçlanmazsın. Ama o satıcı arabanı sana motorsuz olarak teslim ederse, günah işler. 4 lastikli vermesi sevap olmaz ama motorsuz teslimatı gerçek ve tipik bir günahtır.

‘Sevap’ işleyerek hanene artı yazdırmazsın. Eksi yazdırmamış olursun. İnsanlar çok kritik dönemeçlerde aldıkları kararlarla, farklı, sivri ve biricik işleriyle Cennet ya da Cehennem insanları olurlar.

Cennet katsayısı sevaplar toplamından değil günahlar çarpımından meydana gelir. Bu konuda senin de günahın yok, ortaya çıkış ve önplana geliş şeklin, dinî gerçeklik üzerinden oluştu. Türkiye 2 lastikli bir otomobildi, üçüncü lastiği sana taktırdılar. Şimdi arka sağa (güneydoğu) dördüncü bir lastik daha taktırıyorlar. Sancılar içinde. O görevi de Abdullah Öcalan’a vermişler. Eeee… Bunun fazla övünülecek bir seçilmişlik olmadığını da anladığını umuyorum.

Bir tanıdığım ayağını kırdı ameliyatlar oldu. Parası da yoktu. Evini barkını satması gerekecekti. 1 lira bile ödemeden en mükemmel şekilde ameliyatlarını oldu. Bunun yanında hastaneden çıkarken, devletin ona çalışamadığı her gün için para ödeyeceğini öğrendi, şok oldu. Para ödemediği ameliyat için de devlet ona ayrıca toplu bir para verecekti. Ayakta alkışlanması gereken bir hizmet. Bu hizmetin için tüm kalbimle tebrik ederim. İmza attığın Sağlık Devrimi gibi insanları canevinden yakalayan hizmetlerini bir kenara ayırıyorum.
Sana kefil olmuş %52′lik demokratik güç, bu milletin İslam’ın İ’sine verdiği değerin bir ifadesidir.

İslam’ın İ’sini üzerinde taşıyor iken zalimlerden olur isen meleklerin hepsi bir olsa gene de doğrultamazlar senin belini. İslam’ın İ’sini taşıdığındandır ki, seni yargılamaya Yüce Divanların hepsi biraraya gelse gene de yetmez. Ne ağır bir emanettir o… İslam bir tekamül etme sanatıdır ve sen onun bir kıymetli harfini, bünyenin yontulmamış yönlerine kurban edecek olursan, sana biçilecek sonu anlatmaya kalemler yetmez Tayyip Erdoğan. Bu kalem de dahil olmak üzere. Allah’ım sana uzun ömürler, mutlu sonlar ve ikisinin arasındaki köprüyü kuracak objektif bilgelikler versin dilerim.

Eksik bir lastiğin (din ayağının) senin üzerinden takılmış olması, yeryüzünde sadece sana has olmak üzere, hakikatten sapmış, yanlış ve siyasetle içiçe geçmiş, dinî düşünceler yarattı üzerinde Tayyip Erdoğan. Kemal Kılıçdaroğlu ile kerterize konulacağını ve (pek tabi ki) daha ağır geleceğin için senin Cennete, ana muhalefetin cehenneme yuvarlanacağı inancı beyninde iyiden iyiye ağırlık kazanmış durumda. iyi insanların arasına bu yolla alınacağını hayal ediyor bilinçarkan. Sadece onların arasına girmek de değil onların arasında bir kürsü beklentin var. Bunu bir rol olarak, ‘görev icabı’ başlattın beklenen kurtarıcılık mitolojisine en tehlikeli, en inanmaması gereken kişiyi inandırdın sonunda: KENDİNİ.

Bu mitolojinin gereği olan profili çizemeyip, insanlar üzerinde kendinden beklediğin yön vericiliği gerçekleştiremeyince sinirleniyor ve kendini kurtarıcılıktan, kurtarılmaya muhtaç dereceye düşürüyorsun. Suriye’de özgür bir yönetime destek vermen doğruydu. Ancak bunu Beşar Esad’a iki tokat atarak gerçekleştireceğini sanman yanılgıların en büyüğüydü.

Vizyonun Misyonuna Dar Geldi Tayyip Erdoğan.

Bir misyon bir vizyona kurban oldu Tayyip Erdoğan.

Bu yolun sonunda, kendi iç organlarını bozup yok edecek bir öfke bekliyor seni, dünya şirazesi kafandaki şablonları terketti bugün. Beşar Esad’ı bırak, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nı yumruklayacak bir öfke gördüm sende geçtiğimiz günlerde. Pasif bulduğum biridir. Fakat o günden beri kendisine bir sempati bir sempati. Burası şakaydı tabi.

Müslüman hükümdar, cehenneme en yakın kişidir. Olağan Şartlar Altında, yüksek Allah korkusu taşıyan bir insan evladını hükümdarlığa ikna etmek, imkânsıza yakın bir olasılıktır. Vereceği kararlarla milyonların ahını alması işten bile değildir. Ve korkulu, sakıngan bir Müslüman bu yükün altına, kendisine dünyalar verilse gene de giremez.

Bir arkadaşım seneler önce bir veterinere artık yürüyemez durumdaki köpeğini uyutmasını söylemişti. Köpeği çok yaşlıydı ve acılar içinde inliyordu. O veteriner ‘Köpeğin bugüne kadar tedavilerini yapan kim ise, uyutması gereken de odur. Bu vicdani sorumluluğu neden ben alıyorum?’ demişti. Hayvanı acılarından kurtaracaktı belki ama o kadar vicdanlı biriydi ki, bunun olası bir vicdanî yükünü yüklenmekten imtina etmişti. Bu vicdanlı insana, Uludere’lerin, Açlık grevlerinin, mahkemelerinin sonunu görmeden cezaevinde ölen hükümsüz tutukluların, güneydoğu şehitlerinin Başbakanlığını yapmayı kabul ettirebilmek mümkün olur mu? Birileri için olabilir. O veteriner için asla.

“Gerçek şu ki, biz emanetleri göklere, yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar; onu insan yüklendi. Çünkü o, çok zalim, çok cahildir.”
Güzel Kur-an’ın Ahzab Suresi 72. Ayeti

Bu yüzdendir ki, ülkeler halkının başına hemen her zaman iyiler değil zalimler konar. İyiler o sorumluluğun altına pek az girebilmişlerdir. Hem Müslüman Hem Allah’tan korkan Hem de Hükümdar bir kişinin yaşamasının tek bir yolu vardır. Bunun dışında o, iktidarın pofuduk koltuğunda çırpına çırpına can verecektir. Tek bir yaşam iksiri, iktidar zehirinin tek bir panzehiri vardır. O iksire sahip olmayan kişi, mazbatasıyla birlikte cehennem tapusunu buluverir elinde.

O PANZEHİR DEMOKRASİDİR.
İslam harfli L-i-DERLİK, kararı, riski ve vebali insanlığın bütününe yıkacak dehada gizlidir. Vebalin, Ademoğullarınca ortakça bölüşülmesi. Demokratik Cumhuriyetin İslam kitabındaki tek tanımı budur. İstişare ayetlerinden sakın aklına senin ‘başkanlığındaki’ Bakanlar Kurulları ya da Kızılcahamam toplantılarınız gelmesin. İstişare ortak insani akıldır. Sizin toplantılarınız, diğer sandalyelerin otorite sandalyesine veri akışı sağladığı, otorite sandalyesinin de onlara karar akışı sağladığı oturumlardan ibarettir.

CEBRAİLLERLE DONANMIŞ KOSKOCA HAZRET-İ MUHAMMED’İN ARABİSTAN BEDEVİLERİYLE İSTİŞARELERİNİ GÖREBİLMENİ ÇOK ARZU EDERDİM TAYYİP ERDOĞAN. O CAHİL AMA TEMİZ KALPLİ GELİŞİMİNİN BAŞINDAKİ BÜNYELERİN, FİKİRLERİNİ OLDURMAK, ONLARIN FİKİRLERİNİ, KENDİ FİKİRLERİNİN ÖNÜNDE TUTMAK, HER ŞEY BİR YANA, ONLARDAN O-L-D-U-R-U-L-A-S-I FİKİRLER ALMAK İÇİN VERDİĞİ MÜCADELEYİ VEREREK GÖZLERİNİN DOLMASINI ÇOK İSTERDİM TAYYİP ERDOĞAN.

Çay demlemek pek kolay bir iştir. Suyunu ısıtır, çaydanlığa çayını döker 10 dakka bekler, keyfini sürersin. Bu kadar kolaydır. Zor olan hiç bilmeyen, tutmayı bilmeyen, dökmeyi bilmeyen, içmeyi bilmeyen insanlara çay demlemeyi öğrettirmek, onların çayını kendi çayından daha evla hale getirebilmek adına, nice zehir gibi demlere mmmmmlayarak damak şaplatmaktır. Liderlik budur ve sen çaycılıktan vazgeç artık Tayyip Erdoğan.

İçinde şekil bulduğunuz kültür size peygamberi bir otorite olarak tanıttı da, onu hep yanlış bildiniz. Otoriter masa yumruğu olsaydı yüzlerce sene dalga dalga bir sevgi seli üzerinde yükselmezdi Hazret-i Muhammed dünyanın dört bir yanında. Senin gibi pili 10 senede biter giderdi. Sen 2023 dedikçe koca koca insanlar tırnak yemeye başladı Tayyip Erdoğan.

Önderlik dehası, toplumu iknaya, MANİPÜLE ETMEDEN çalışan kişidir. Önder olacak meziyet, kararı Ademoğullarına aldırmakta gizlidir. Güzel bağırıyorsun. Toplumu ikna yolunda bu bir avantajdır senin için. Kararı Ademoğulları’na aldır, yanlış bir karar varsa, doğru karara İKNA için bağır. Ben bir karar aldım buna uymadığın için eh sana eh sana diye bağırıp çağırıp durma Tayyip Erdoğan.

Bu kadar milletvekilin var, bir tane anayasan bu yüzden yok Tayyip Erdoğan.

29 Ekim 2012 -10 Kasım 2012

Nereden başlamalı, nasıl girmeli, ne yapmalı, ne demeli? Kurulu rejimin kuruluşunu kutlamak isteyen topluluklara tazyikli su, biber gazı sıkıp, coplattıran dünya siyasi tarihinin tek Bakanlar Baş’ı oldun Tayyip Erdoğan. Bunu bize açıklamak ister misin? Nasıl oldu da buralara kadar geldi, içinde olduğun bu trajedi? Eline bayrak alıp atasına yürümek isteyen insanlara, öyle değil böyle kutlansın cumhuriyet diyebilen bir cüret nasıl buldu seni Tayyip Erdoğan? 29 Ekim 2011′den sözünü verilen yazın 29 Ekim 2012′de yazılıp yayınlanacaktı ki… Fakat sen öyle bir skandala ötesi trajik intihara, öz-suikaste imza attın ki Tayyip Erdoğan. 29 Ekim 2012 meydanlarında o gün aslında sen kendini coplattırıp, tazyik sularla kendini oradan oraya attırdın. Bize de bir cenazeyi kaldırmak kaldı. Umalım ki, o gün beyin ölümü gerçekleşen kimliğinden yeniden doğup, başka ve dost, herşeyden önce kimliklerinden bağımsız insan bir Tayyip Erdoğan olarak dön yeryüzüne.

Bir mütedeyyin olarak, Kur-an’da kurallar koyup sonra kendi koyduğu kurallara uymayanlar anlatılır bilirsin. Değerli partinizi kurarken herkesler de takdir uyandıran 3 dönem seçildikten sonra bir dönem dinlenme işi ne oldu Tayyip Erdoğan? 10 sene önce bu kuralı koyarken, 4. dönemi nefes alma, siyasete ve kendine dışarıdan bakma, nadasta kalma olarak planlamamış mıydın? Kendi nadasını planlarken bu süreyi CUMHUR-BAŞKAN-I olarak geçirmeyi mi öngörmüştün? Biz Hira gibi bir mağaraya çekileceğini düşünmüştük sen, Çankaya’ya ‘çekilmeyi’ planlamışsın. Usta, biz bu işten gerçekten hiçbir şey anlamadık.

Yıllarca Baykal’dan şikayet ettin. Ülkeyi geriyor, o olmasa neler yapıcaz dedin. Karşına pamuk gibi bir insan çıktı. Soyadı Kılıçdaroğlu. Bu insan, kendi iç kamuoyu ile çarpışmayı göze alırcasına, tabulaşmış ne varsa, hepsini tartışmaya hazırım, değişime varım dedi. Sana şaka gibi geldi. Doğal acemiliklerini bir kenara ayırarak, değişime açıklığından ve vicdanlı politika anlayışından ötürü Allah kendisinden binlerce kere razı olsun. Bu insanla karşıtlaştıkça her insanın içinde bulunan şeytanınla örtüşmeye başlıyorsun değerli fani Erdoğan.

Acil durum reçetelerinden bir diğeri de şudur. Sözcü gazetesi okumalısın. En azından o yaratıcı birinci sayfalarını. Padişah 1. Tayyip karikatürizesi ne anlamlı bir öğüttü aslında senin için ve herkes için. Yılmaz Özdil’e bak, Gırgır, Leman, ‘Fırt’ bunlara takıl. Gül, eğlen. İnsanlar Tanrı’nın karikatürünü çiziyorlar da Allah için bi günden bi güne bir karikatür dergisinin ofisine yıldırım düşmüş değil. Sen ise, seni çizenlerin hemen hepsine mahkeme celbi yollatıyorsun. Avukatlarından biri, sürekli dava açtığımız için basının üslubu ayar oldu gibi bir demeç vermiş. Eğer doğru ise derhal azlet onu.Kulağını tıkamışlar senin. İşitme engeli koymuşlar önüne. Toplumunun yarıya yakınını duyamayan bir Bakanlar Baş’ı. Ben de en okkalısından küfürler yiyorum hergün. Dava açmayı bırak, herbirini virgülüne kadar okuyorum çünkü bu bir ibadet. O virgüllerin arasından bir hatamız olduysa affola definesi çıkabilir her an. İlham denilen ancak böyle alınır. Lokum kutusundan gelmez ilham. Hakaret, kızgınlık ve öfke lağımlarının kenarında yetişen bir şifalı çiçektir ilham. Ve o diplere inmeye sabrı elverenleri, gökyüzüne şahlandırır. Karşıtlarından korkma. Yanındakilerden ürk.

Bunca karikatürün olmasaydı, portren bundan daha çekilmez olurdu buna inan. Onlara gerçekten teşekkür borçlusun. Bu milletin, en başlarda sana önyargılı olduğu ve bunu yer yer haksızlık noktasına götürdüğü de bilinen bir doğrudur. Herşeye rağmen dostunla düşmanınla sana büyük bir saygı vardı. İşte o saygı dolu portreyi yıktığın gün, kedili karikatürüne dava açtığın gündür bunu unutma. Ve kedi diyip geçme. Tersi fena ters bir hayvandır. Kucağıma çıkmasına izin vermediğim Sıpa’nın az önce klavyeme kasten kahve dökmesi sonucunda, bu yazının içinden istemsiz -z- harfleri toplayıp dururum deminden beri. Klavye durduk yerde kendi kendine zzz’ler yazıp duruyorzzz.

Vakt-i zamanında, başörtülü öğrencilere örtülerini açmalarını söyleyen, bunu yaparken de ‘başörtüsü ibadetini kaza etsinler canım onlar da…’ vecizesine imza atan profesör o örtünün ne demek olduğunu zerre kadar nasıl anlamamışsa, senin de 29 Ekim, 19 Mayıs, 23 Nisan ve bugünkü seyahatine bakarak 10 Kasım’ların ne olduğunu hemen hemen hiç kavramamış olduğun anlaşılıyor Tayyip Erdoğan. Senin ve arkadaşlarının, arkanızda zengin bir Ortadoğu, müttefik Amerikalılar, yanınızda cemaatler ve daha nice sınırsız imkânlarla tek bir anayasa yapamadığınız bir dünyada, o adam tek bir oturuşta sıfırdan bir devlet kurdu. Devlet kurmak da ne ki? O yok imkânlarla, TV’lerden ortak yayınla insanlara seslenebilme, bilboardlara afiş, gazetelere boylu boyunca ilan girme imkanlarının bile olmadığı koşullarda, doğrudan iletişemediği bir toplumda bir millet olma bilinci yarattı. Nasıl bir milli fikirdir yarattığı, fikrin var mı?Devletinin kuruluşunu devletinden dayak yemek pahasını kutlayabilen insanlardan oluşan bu millet olma altyapısını ona borçluyuz. O insan olmasaydı, senin döneminde tavan yapan ve her gün 5er 10ar 20şer evladını kurban veren bu milleti, ‘terörle mücadelemiz kararlılıkla ve son bir terörist kalmayıncaya kadar sürecektir’li kopyala yapıştır metinlerinizle zor tutardınız bu milleti. Ve beğenmediğiniz o stadyum kutlamalarında, ‘çocukça’ törenlerle atıldı tüm bu mukaddes tohumlar.”

“10 Kasım’da öldüğünde 57 yaşındaydı. Bugün 10 Kasım ve sen 58 yaşındasın. Aşağıdaki resimlere bir bak Tayyip Erdoğan. İki resim arasındaki farkı bul. Bu iki resimden birinde bir ölü, diğerinde bir diri var. Biri ruhu çoktan teslim etmiş olsa da yüzünde bir nur taşıyor. Diğerini öfke ele geçirmiş. Birinin sinirlerine hükmedebilecek bir beyin elektrik alışverişi yok. BUNA KARŞIN, HER ŞEYE KARŞIN ÖLMÜŞ OLMASINA KARŞIN, G-Ü-L-Ü-M-S-Ü-Y-O-R. DİĞERİ İSE HAYATA GÜLÜMSEMEYİ UNUTALI ÇOK OLMUŞ. BEN BULAMADIM, SEN SÖYLE. AŞAĞIDAKİ RESİMLERE BAK VE KİM DİRİ KİM ÖLÜ BUNU BİZE SEN SÖYLE TAYYİP ERDOĞAN…”

20121111 001540 oo

20121111 001553 oo

“Bugün 10 Kasım 2012… Allah’ım milletimin Atatürk’ünden
ne 41
ne 39
80 MİLYON KERE RAZI OLSUN.
sevgiyle”
buRAK özDEMİR

http://www.tanrinindogumgunu.com/tayyip-erdoganin-cenaze-namazi-10-kasim-2012/

Bir cevap yazın