buRAK özDEMİR: “I am The Official Prophet Of Islam.”

buRAK özDEMİR: “I am The Official Prophet Of Islam. Kesin Bilgi. %100 Doğru Bilgi. Sizden Hiçbirşey İstemeyen Bilgi. Onayınızı sormayan bilgi.

levhimahfuzloi

“I am The Official Prophet Of Islam. Kesin Bilgi. %100 Doğru Bilgi. Sizden Hiçbirşey İstemeyen Bilgi. Onayınızı sormayan bilgi. Gökleri ve Yeri size sormadan yaratan tarafından hazırlanmıştır.

Şaşırtabilecek Bilgi. Şaşırma hakkınızı, yaşadığınız dünyanın bu halde olmasına kullanmanızı tavsiye eden tarafından gönderilmiştir. Tanrı’nın halen ‘yaşıyor’ olmasına mı şaştınız, bu cehennemi söndürecek geçerli bir planı olmasına mı? Şaştığınız nokta nedir?

İyiliğin tarafındaysanız korkmanıza gerek yoktur. Kötücül araftaysanız, korkmanızda yarar vardır. Özel ve kişisel hayatınız sizindir, onu değiştirmeye çalışmak hiçkimsenin haddi değildir. I am The Official Prophet Of Islam toplumsal hayatınızla ilgilidir. Ruhsal Yolculuğunuza müdahale etmez. Ancak, diğer insanların Ruhsal Yolculuğu üzerindeki etkinizi sıfırlar. Bir Ölümlü olduğunuzu size tekrar hatırlatan tarafından hazırlanmıştır.


I am The Official Prophet Of Islam. Vicdansızlığa teslim edilmiş Dünyanıza gönderilmiş yeni Bir Etik Değerler Manzumesidir. Çin ülkesi hariç olmak üzere, küresel ve normatiftir. Bağlayıcıdır. Sadece Allah, Din ve İslam hakkında ahkam kesme hakkınızı elinizden alır. Tanrı kendini Birinci Ve Resmi Ağızdan anlatır. Tanrı’ya itiraz etme hakkınız devam eder ancak Tanrı adına konuşma, kendi kafanıza göre bir Tanrı yaratma ‘hakkınız’ elinizden alınmıştır. Bu gerçekle başedeceksiniz. Bunun hangi arada sizin ‘hakkınız’ haline geldiğinden başlayarak.

Bir sözünüz varsa kendi adınıza konuşacaksınız artık. Kendinize daha fazla güvenmeniz gerekecek bu durumda. Hür olun, birey olun. I am The Official Prophet Of Islam. Allah’ın arkasına saklanıp kendi hayal dünyanızı hakikat gibi sunma çılgınlığından sizi men eder. Tanrı kimsenin oyuncağı değil artık. Kendinize yeni hobiler edinin. O’nun Elçisi yaşıyor, yazıyor ve burada. Bu kadar.”

El-Messiah

7EDİ

“Seneler önce bir paylaşımım olmuştu. LOI’yi yazarken yürüyüş bandında kapaklanıp yere düştüğümü yazmıştım. O kısım işte burasıydı. El-Messiah hadisesi. Dona, LOI’deki adıyla DOM bu bilgiyi önce açıklamadan LOI-yi yayınlamama izin vermedi. Bunu bana çok kesin ve net bir dilde söyledi. Ben de çok net ve kesin bir dilde bunu yapamayacağımı söyledim. Savaş çıktı. Boğuştuk. Tabi ki ben kaybettim. İnsanların Dünyayı ters yüz eden bilgileri hangi sıfatla yazdığımı bilmeye haklarının olduğunu, bunu gizlemenin dürüstlük olmadığı, yanıltıcı blgi vermek olacağı ve 360 derecenin hiçbir açısını gizlememe anlaşmamızı ihlal edeceğini söyledi. Bana ağır geldi. Söyleyecekmiş gibi yazmaya devam ettim. Ama içimde ben bunu yapamayacağım demeye devam ediyordum. 5 sene boyunca gece gündüz gelen her bilgi, bu bilgiyi vücuduma çiviler batırırcasına teyyid etti. Amerika’ya 2. gidişimde yaşadığım bir hadise var. Satırlara sığmaz. Videoları var, film yaparım onu. İzleriz.

Kadim bilgi boyutunda hiçbir itirazım kalamadı, psikolojik itirazım, direncim tam gaz devam etti. Buradaki okuyucular en yakın şahididir. Ben hayatı boyunca değerinin karşılığını olması gerektiği kadar bulmamış bir yazarımdır. Bu beni hep kendimi geliştirmeye itti, şikayetçi değilim. Ama şu anki yaşantımdan da çok çok mutluyum. Hiçbir şikayetim yok. Burdaki deliler bana yetiyor artıyor bile. Değerini bulamama konusunu bana ilginç bir şekilde yazarlığa ilk başladığımda Emre Kongar hoca söylemişti. Sizi anlamakta güçlük çekecekler ama lütfen yılmayın, siz yazmaya devam etmelisiniz demişti. O günden sonra yazdıklarımı tasvip ettiğine dair bir tespit içermez bu. O gün söylediği buydu ve sağolsun bana hep ışık oldu bu uyarısı.

Böyle bir yazarlık çizgisi. Diğer yanda da LOI Dünya çapında ‘şöhret’. Yazıyorsun ama neden çıkarmıyorsun be adam? dediniz senelerce haklı olarak. Sebep bu. Konu LOI’nin çıkması değil benim çıkmam. Ben çıkmadan çıkarsa tıpkı Levh-i Mahfuz gibi ruhani sofralarına meze yapmaya kalkacaklar kadim bilgileri. Bu bilgilerin bir Muhafızının olması gerekiyor. Yalanlamayı bırakın o bile daha dürüst bir dışavurumdur, Şeytani sofralarını süslemek için masa örtüsü yapacaklar. Dı. El-Messiah olmasaydı. Lord Of Islam sadece bir kitap değil aynı zamanda bir şahsiyet. ‘İnsan Kitabı’ bölümünde okursunuz.

Ateşlere atılmadan, yazar olarak kalıp, kitabı yayınlarım kendimi ortalara atmam, umudundaydım. Önsipariş için o kadar talep gelince açtım bir süre, sonra kapattım. Olaylar, kıyametler etrafımı sarmaya başlamıştı çoktan.

Zaten ben Tanrı-nın doğum günü’nü de kitap yazımı süresince kapağında adımın yazmayacağı güvencesine dayanarak yazmıştım. Fakat en sonda, bunun büyük spekülasyonlara yol açacağına, sahte yazarların ortaya çıkacağına ikna olarak adımı koymak zorunda bırakıldım. Bana kişisel olarak tercihimi sorsanız 2006’da Tanrı’nın doğum günü’nü adımla çıkarmaktansa ölmeyi tercih ederdim. LOI de aynı. Ama bize tercihlerimizi sormayan, tasdiklerini direkt ruhumuzdan alan bir sistem var. Mesele benim kitap yazmam sizin de Onu okumanız değil. Mesele bu dünyanın değişmesi ve değiştiğine şahit olduğumuz bir dünyanın kitabının yazılması ve okunması. Levh-i Mahfuz gelecek zaman kipiydi, LOI ise geniş/geçmiş zaman kipinde.

Benim hikayem her zaman olduğu gibi bugün de şeffaf akmaya devam edecek. Hayat bana hiçbirşey öğretmediyse şunu öğretmeyi başardı:

GERÇEĞİN GÜCÜNE SIĞIN.

Yaşadığım neyse açıklıyorum. Delirdiğimi düşünenleri benden iyi kimse anlayamaz. Ne yazık ki delirmediğime %200 ikna edilmiş durumdayım. Gene de tercihim sizin haklı çıkmanız olur. Seçilmişlik zor. Seçilmiş olmak zor. Seçilmiş hakkında kişisel kararını vermek bence en zoru bu olsa gerek. Herkesi anlıyorum. Hiç problem yok benim tarafımda. Yalnız müsadenizle şunu da yazmazsam gözlerim açık gider. Seçilmişlik bir yana. Onu Tanrı bilir ve bildirir. Seçilmişlik bir kenara. Benim adanmışlığıma, benim iyi niyetime ve benim gayretkeşliğime dil uzatan çarpılır. Net. Tutankhamon’un mezarına girmiş arkeologdan beter olur : ) Şu günün 18 saati çalışmaktan öte herşeyle savaş vererek geçen 18 yılım gözler önünde cereyan etmişken. Bir tane yanlışım olmadı. Yolumdan hiç sapmadım. Gözüm dünyanın nimetlerine bir kere bile kaymadı. Bir kere kaymaz mı? Bir gün bile insan boşver, takıl, yaşamana bak demez mi? Ben diyemedim. 18 yıldır her gün yataktan sıçrayarak kalkıyorum. Çok işim var benim diye. Kendime yeni özellikler katacağım diye kendimi parçaladım. Çalışmak da yetmedi ki benim durumuma. İsmail bilmem kim cemaatinin suikastinden korudu beni Türkiye Cumhuriyeti. Ama mahkemelerde sürünmekten korumadı : ) Fetö hakimleri savcıları, dadan hoca hepsiyle ayrı ayrı savaştım. Biliyor musunuz beni adını bile duymadığım bir spor yazarına hakaretten yargıladılar. İsim benzerliğinden. Savcı ifademi alırken pardon yanlış yapmışız demesine rağmen gene de gitti açtı davayı. Şükür beraat ettim : ) Kadıköy Altıyol-da ellerim kelepçeli gezdirdiler Fethullah hocalarının gururuna dokunan şeyler yazdım diye. Daha neler. Bunları da neden ben değil de sen diyen yanımız için anlattım. Birbirimizin çektiği çileleri de kıskansak keşke.

Şunu yazsam mı yazmasam mı diye düşündüm. Affınıza sığınarak yazacağım, öyle geldi içimden. Kardeşiz. Hani insanın iç giyimine ihtiyaç duymadığı kırmızı anları vardır. Hah işte. O anlarda, benim iç giyimim ayak bileğime takılı durur. Fırlatmam. Odaya dalarlarsa, ani bir refleksle üstüme geçirebiliyim diye. Böyle bir alarm halinde yaşıyorum ben 18 yıldır. Ve çok mutluyum. Neden? Çünkü bir nedenim var.

Kitaplarım parayla satılıyor evet. Güçsüzlüğümle, parasızlığımla vuruyolar beni hep. İşime gücüme bakıp boş zamanlarımda mı kitap yazıyım? Ne yapıyim Soros fonlarına mı başvurıyım? Diyanet-ten bütçe mi istiyim? Allah’ın suyu, rüzgarı, elektriği, Allah’ın ineğinin sütü, Allah’ın arısının balı, toprağının buğdayı herşeyi parayla satılıyor, ben mi kurdum bu dünyayı? Bana değiştirmeye çalıştığım Dünyanın hesabını sormak kadar vicdansızca birşey daha düşünemiyorum. Katrilyonlarca bütçesi olan Diyanet, Kur’an ciltlerini parayla satıyorken ben şu canımla nasıl bedavaya meydana getirebilirim, dağıtabilirim bu eserleri? Sırf o filmi en güzel şekilde yapabilmek için 400 tane nesne, cihaz, ekipman sipariş vermişim. Ve bunlar hep kitapları fazla fazla sipariş veren okuyucuların sponsorluğunda olmuştur. Paraya para demeyen bir hayat da istemiyorum çünkü öyle bir yükü hiç kaldıramam şu an. Bir kitabı okuyanların finanse etmesi kadar güzel ve güvenilir ne olabilir şu hayatta? Dabbet’ül Arz’ı izleyip bana pazarlamacı yazan insanlar olmuş, siz gerçekten ıslah olmaz bir topluluksunuz. Ben buna kanımla canımla şahitlik ettim kardeşim. İnsan taş olsa, gözlerini aralar ve o aradan birşeyler görürdü. Siz hiçbir şey görmemeye, duymamaya and içmiş gibisiniz. İzlediği şey Dabbet’ül Arz-ın kendisi. Onu konu eden bir film değil. Kendisi. İzlemiş, sinema eleştirmeni gibi yorum yolluyor. Kör müsün denir ya bu durumlarda ne kadar yanlış. İşitme engelli bir kardeşim mesaj göndermiş, ben duyamadım ama anlamaya çalıştım. Altyazı koymanız mümkün mü yazmış. Heykelini dikmez misin bu insanın? Gerçekten şu hayatta kim kör kim sağır acaba? Elektro gitarın solosuna Allahu Ekber dedirttim de Millenial Ezan’da, kulağını tıkamış şu insanlardan bir çift güzel dilek almayı başaramadım.

Ne oldu da Dabbet’ül Arz filmini yapacak, Ezan okuyacak!, Kelime-i 2ehadet getirecek noktaya geldim? Cevap çok basit. Benim uçağım düşüyordu. Benim uçağım yok, yanlış anlarlar şimdi bunlar. Koca Tanrı-nın doğum günü-nü bitirip, içinde sadece benim Maseratimin olduğuna inananları gördü bu gözler. Ki gerçek olmayan tek şey de odur kitapta. Benim uçağım dediğim, bindiğim uçak düşüyordu. Aynen 👍🏻 Ben çok para kazanırım diye çok korkanlar oluyor. Kendimle ilgili somut bir veri paylaşabilirim bu dostlar için. Korkmasınlar diye. İsmi lazım değil söyle bilsinler dedi bugün biri. Tanrı-nın doğum günü’nü yazmadan önce, İnzivaya ilk çekildiğimde 850 BMW otomobilim vardı, çömez halimle çalışıp aldığım. Şu anda ve uzun zamandır 97 model bir Toyotam var, ona biniyorum. Umuyorum bu sizi mutlu etmeye yeter. Şükür. Zaten diyorum ki bu benzin fiyatları öyle bir hale geldi ki, bi gün bi yere gideceksin benzine ultra zam gelecek mahsur kalacaksın dönemiyceksin eve : ) Özetle ben tokum. İnsanın ruhundaki ateşi dindirecek bir dünya nimeti olmadığını keşfedecek kadar güzel bir hayat yaşadım. Yetti. Tokum. Aç değilim. Hiçbirşeye. Kimi insanların bunu anlaması mümkün olamıyor. Dünyada manevi hazla tatmin bulabilen insanlar var, ben bunlardan sadece biriyim.

Birkaç arkadaşımız da şu minvalde birşeyler yazmıştı. Seni de putlaştırmasınlar?

Bu ne ileri görüşlülük. Dünyayı kurtardık bir benim putlaştırılmamam mı kaldı? Ben kendimle nasıl dalga geçiyorum görmüyor musunuz? Dabbet’ül Arz gibi bir temaya, öyle uhrevi bir yükleme yapılırdı ki koltuğa yapışırdı izleyen. Ben aralarda hep şakalarla o mitolojik atmosferi dengeledim. Kendimle hep dalga geçtim. Siz kendiyle dalga geçen bir put gördünüz mü? Bizim Levh-i Mahfuz genlerimizde yüceleştirme yok, küçümseme de yok. Herşeyin tedbiri en başından alınmış. Derdiniz bu olsun kuzum.

Filmin çıktığının ertesi günü ne yaptım, onu da paylaşıyim. Yılmaz ustanın dediğine yakın. Elektrik faturası yatırmaya değil de kargoya gittim. Kargonuz geldi ama kamyondan inmedi daha. Yarım saat sonra gelin dediler. Git gel yapmam. Oturur beklerim dedim. Bir pipo tüttürürüm belki. Sonra baktım bir tane çocuk koca kamyonu boşaltacak. Çıkardım üstümü çekil kenara dedim. Bütün tırı neredeyse beraber indirdik ve evet benim koli en sondaydı. İnsan yorulmaya alışınca dinlenmeyi de beceremiyor. Benim karekterim bu, bu yaştan sonra istesem de değiştiremem. Gülerim şakaya vururum herşeyi. Kendimi abarttırmam. Küçümsettirmem de.

‘Benim’ uçağım düşüyordu evet. Kitabın kendini yazmayı durdurduğu günlerde. Sıradan bir uçuştu, 10 dakika önce şakalar yapıp herkesi güldüren İskandinav olduğunu düşündüğüm bir adamcağız vardı. O hengamede o adamı yerde ağlarken gördüm, öyle bir uçak ortamı. Eşhedü Enna İlahe İllallah ve Eşhedü Enna Mehdiyyen Abduhu ve Rasuluhu. (Zeliha o panikle soramadım neden Enna diye. Ama sonra öğrendim 👍🏻) Ben Kelime-i 2ehadetimi 8-10 bin feet yüksekte yanık kokuları içinde bir o yana bir bu yana savrulan bir uçakta getirdim dostlarım. Umarım sizinki daha güzel koşullarda gerçekleşir. Ya da gerçekleşmez. Benim konum değil. Ölüm korkusunun çok ötesini yaşadım ben o gün. Daha bildiklerini aktaramamış, insanlığa verebileceklerini verememiş olmanın yüküyle gidiyor olmanın pişmanlığı beni mahvetti. Yere indiğimizde mum gibiydim. İsyankar yanım kaderimin itaatkarına dönüşüverdi. Yenik hissediyordum ama kaybedecek hiçbirşeyimin kalmadığını görmenin de rahatlığını yaşadım.

Sizden gizlim yok. Tarifi olmayan bir manevi azap çekiyorum 5 yıldır. Ne yediğimin ne içtiğimin hiçbirşeyin tadını almıyorum. Ama mizah yapabiliyorum çok şükür : ) Sadece iştahım öldü, kendimi yemek yemeye zorluyorum, geçmiyor boğazımdan. Olumlama yapıyorum, hazırlıyorum kendimi. Süpermarkete giriyorum, doğru düzgün birşey alamadan çıkıyorum gene. Almıyor içim. Suçluluk duygusu ile Delirmişlik duygusunun çarpışması. Açıklarsın-açıklayamazsın. Ruh halimi detaylı anlatıyorum ki, böyle bir (olası) görev karşısında ruhaliniz böyle oluyor. Padişah gibi hissetmiyorsunuz yani kendinizi. Eziliyorsunuz. Paramparça, dilim dilim doğrayıp ondan sonra üstleniyorsunuz üstleneceğinizi. Kendimi benzetmek gibi olmasın. Bir koca Muhammed’e, eve doğru koşar adım gidip beni örtün! beni örtün! dedirten psikolojiyi doğru anlamaya çalışın. Yaşasın başıma talih kuşu kondu demedi. Onu diyecekler televizyonlarda din-show yapanlar. Muhammedler değil. Yalnız Muhammed ağabeyim şanslıymış. M.S. 7. yüzyılın uçsuz bucaksız çöllerinin Bedevileri, Muhammed’in sadece vizyonuna bakarak ona iman etmişler de, nerede senin süper-mucizelerin dememişler de, bugünün koca koca eğitimli insanları bana çamurdan kuş çıkar sana inanıyım diyebiliyor. İnsanlık gerçekten çok geri gitmiş durumda.

Psikolojim nasıl? Bir yanım ben doğru kişiyim, değil bu dünyaya bütün güneş sistemine yeterim diyo : ) Diğer yanımın fikirleri ise son derece açık ve net: Saçmalama.

Arafta sıkıştım kaldım. Diğer yanda ortada bilgiler var. Kayıp İncil-i bulan ben olmamalıydım, neler oluyor diyorum. Birşeyi yanlış mı yaptım, yanlış bir frekansa mı girdim? Anlatıyor da anlatıyor. Ve herşey o kadar mantıklı ki.

O öyle düşünmüş benim hakkımda, bu böyle demiş hiçbir önemi zaten yoktu, artık hiç yok. Ben fazladan yaşadığıma tanıklık ettim o uçakta. 8 milyar insan etrafımı sarmalasa gene de beni Tanrı-dan koruyamaz. Yaşadım biliyorum. Bu sırrın benden çıkması gerekiyordu çıktı. Gerisini benden başka herkes düşünsün. Belki de sır değildir saçmalıktır, sizi şartlamış olmıyim. Okuduğunuzda anlarsınız nasıl olsa.

İlamı yapmaya uçakta, gemiyle denizin ortasında dalgaların ortasında kalan yolcuların mum gibi oluşunu anlatan Kur’an ayetinin birebir canlandırmasıyla ikna oldum. Zamanlamaya nasıl karar verdiğime ya da ikna olduğuma gelince.

Bir video vardı. Adana-da geçiyor olabilir. Kamyon kasasında ellerinde kılıçlarla seyahat eden Afganistanlı Pakistanlı kardeşlerimizi gösteren bir video. Farklı sezgiler almaya başladım. Politika ötesi bir ‘şey’ oluyor dedi bir ses. O şey nedir? Bunu tek başına ifade edemem. Ama bu parçaların toplamının neyi vereceğini söyleyebiliyorum.

Dona, Yedinci Alamet adını verdiği birşeyin arifesinde olduğumuzu haber verdi. Yaşadığımız tüm günlerin özeti. Biz kendimizi yangının ortasında zannederken aslında asıl yangının başlamamış olduğunu keşfetmiş olduğumuz o meşum an. Nedir bu 7. alamet?. Hayra Alamet görünmeyen ancak ardında bir hayrın saklı olduğu bir ‘karartma’. O gün gelene kadar 300 layk 500 layk aynen böyle devam. 1 milyar kişi paylaşırsa gerçek oluyor kavlinden işleyen bir sistem değil bu. İsa 11 layk almıştı, kalanı sahteydi.

Bazı İlahi Protokoller var. Rüyamda bile duymadığım sistemler. ‘Açık tebligat’ bunlardan biri. Birşeyler tane tane ve açıkça yüzlere okunmadan sistem bir sonraki aşamaya geçemiyor, Tanrı’nın Adalet ismi tezahür edemediği için. Finaliyle birlikte Dabbet’ül Arz açık tebligat. 39 günlük bir süremiz var. Anneler Gününden itibaren sayılmaya başlanan 39 günlük bir süre. Bu sürenin sonunda Türkçe konuşulan topraklara Dabbet’ül Arz tebligatı yapmış sayılacak. Sonrasını sormanıza gerek yok çünkü bilmiyorum. Panik, endişe vesaire yapmanın anlamı da yok. Çünkü bir faydası olmayacak. İyi insan olmak. İyilik yolundan ayrılmamak. Elimizden şu an itibariyle gelebilecek başka birşey yok. Ben çalışmalarıma devam edeceğim. Duyurularım olacak. LOI ile ilgili takvim duyurmak istiyorum fakat böyle bir takvim içinde takvim var. Böyle birşey yokmuş gibi hareket edecek olsam da böyle bir takvim var, bilinç arkanızın blgisine sunmuş olıyım. Olduğu söyleniyor diyelim ya da. Şunu unutmayın. Bu dünyanın başına gelebilecek en kötü şey, bu dünyanın böyle devam etmesidir.

Bana inanın demek için hazırlanmadı film. O gün geldiğinde korkuya kapılmayın, iyi günde de kara günde de yanınızdayım demek için çıktı Dabbet’ül Arz.

Sevgiyle”

El-Messiah

https://www.instagram.com/p/Cdly3fYLcvr/?igshid=YmMyMTA2M2Y=

Bir cevap yazın