Türkiye’nin KADİR GÜNÜ ile ilgili söylenmesi gerekenler:

.

Türkiye’nin KADİR GÜNÜ ile ilgili söylenmesi gerekenler:

 .

1- Seçim öncesi ilan ettiğim duam, a partisi b partisi ile ilgili değil, SEVGİNİN galip gelmesiyle ilgiliydi. Seçim sonrası ağzından nefret damlayan dostların kendini şöyle bir gözden geçirebildiği bir Türkiye’de SEVGİYE ilişkin DUALAR da gerçek olacak. Ancak o zaman gerçek olacak.

2- Ya tutmazsa diyerek bundan sonraki hayatımda DUALARIMDAN ve HAYALLERİMDEN vazgeçecek değilim. Kaybetme emdişesiyle olgulara HAYAL yüklemesi yapmaktan korkanlardan olmayacağım.

3- Ben Binyılın KUR-AN tefsiri Levh-i Mahfuz’un yazarıyım.

Fakat ben bugün itübariyle bu toplumum ancak BİNDE 2’sine karşılık gelebilirim,

Ancak binde 2’nin zihinlerinin güncellenmesine vesile olabildimse oldum.

4- Değiştirmeye uğraştığım bir ülkenin hesabını verecek en son kişi benim. Siyaseten sürekli kaybeden ZİHİN yapısı, hangi fikir adamlarının eseriyse onların çıkıp şöyle bir hesap vermesini de çok isterim.

5- Kitapçıda üzerinde

BİNYILIN KURAN TEFSİRİ YAZILI BİR KİTAP GÖRDÜĞÜNDE

MESELENİN ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYIP,

Ayol boş ver onu şimdi diyerek eli fındık kabuğu doldurucusu kitaplara giden insanlarla, bu parti başımızdan neden gitmiyor diyen insanlar aynı insanlar.

6- Binyılın Kur-an Tefsirine gazetelerinde tek bir, tek bir, sadece bir, ufacık bir satır yer vermeyen medya gruplarıyla, seçimden sonra yandık BİZ ne yapacağız manşetleri atan medya kuruluşları, aynı kuruluşlar.

7- Kendi devrimlerini yapmamış onmilyonlarca insanın DEVRİM beklediği bir seçimdi bu. Kendi üzerine düşenleri yapmayan milyonların halk kiltlesinden üzerine düşenleri yapmasını beklediği bir seçim.
‘BİZ değişmeden Türkiye değişsin’ modeli denendi. Ortada yıpranmış (dünyada eşi görülmemiş ölçekte yıpranmış) bir iktidar vardı. BİZ değişmeden dünya değişebilirdi. Ama olmadı. Şaşmaz kaideleri olmasa, şu kozmos güzel yer aslında…

8- Atatürkçü düşünce, son 60 yılda göstermediği gelişimi son 10 yılda gösterdi. Şer denilenlerden hayır mı çıkıyor yoksa? Değişim var, lakin yeterli değil. Daha alacak çok yol var.

9- Çok kısa ve öz siyasi bir analiz var sırada. Şu gerçeği kana kana içmedikçe, değişmeyecek bu hegemonya.
DOSTLAR, ROMALILAR, TÜM UZAYLILAR, 
TÜM DÜNYALILAR VE EY SEVGİLİ TÜRKLER:
Başımızdaki hükümet eleştirilere karşı örneği görülmedik bir biçimde bağışıklık kazanmış bir oluşumdur. Eleştirinin küçültme aracı olarak kullanıldığı bir dünyada eleştirildikçe büyüyen virütik bir yapıyla karşı karşıyayız ve

EY UZAYLILAR, EY SEVGİLİ TÜRKLER BU YAPIYI

E-L-E-Ş-T-İ-R-İ ÜRETEREK alt edemeyeceğiz.

10- Eleştirilere karşı bu bağışıklık nereden geliyor? Yolun daha en başından, peşin hükümlerle, yerli ve yersiz o kadar yoğun bir eleştiri bombardımanı başladı eski tüfek kemalist Atatürkçüler nezdinde… Bugün doğru ve hakkani eleştiri yaptığında dahi, söylediklerin ne kadar vahim olursa olsun TOPLUMA GEÇMİYOR.

11- 40 milyon eleştirmen ihtiva edebilmemiz için, Türkiye nüfusumuzun minimum 40 milyar kişi olması gerekiyor. Bu kadar eleştirmen bu topluma fazla. Eleştirileri üç, beş, on kişi yapsın. Kalanlarımız HAREKETE GEÇSİN. Seçimlerde oy sandıklarına kahramanca tutunan indigo gençlerimiz gibi.

12- Cumhuriyet Partisinin başında bir muhalefet lideri değil TÜRKİYE’NİN ALTERNATİF LİDERİNİ GÖRECEĞİNİZ GÜNE KADAR GÖZYAŞLARINIZI İDARELİ KULLANINIZ.

13- Sosyal medya gibi twitter gibi trilyonlarca eleştirinin üretildiği bir mecra varken, meydanlara kendi imkanlarıyla yürüye yürüye gelmiş insanlara ELEŞTİRİ DİNLETİLMEZ SAYIN KILIÇDAROĞLU.

ALTERNATİFİN ne olduğu yaşatılır, hayal ettirilir.

Tapelerle gazetecilik yapılır, alternatif liderlik üretilmez.

14- Dini Yaşar Nurilerden, siyasi eleştirileri Yılmaz Özdillerden, Bekir Coşkunlardan, Atatürkçülüğü Soner Yalçınlardan öğrenmiş bir toplumun, muhafazakar Müslümanlığın egemen olduğu bir coğrafyada gözyaşları asla dinmez. Küçük bir Atatürk mahallesinde yaşıyor olsaydık, bunların toplamından bir dünya görüşü oluşturabilirdik ve bu da bize hayli hayli yeterdi. Fakat karşı karşıya olduğumuz meseleler benim diyen filozofun dahi beynini patlatacak türden komplike meseleler.
Başınızdakileri gerçekten değiştirmek istiyorsanız,

başınızdaki fikirlere şekil vermiş fikir babalarınızı değiştirin.
Saydığım isimlerin yazı ya da eser bazında güzel ya da yararlı şeyler üretebilir olmaları gerçeğinden çok ayrı bir şeydir burada anlatılan. Dünya görüşünü bu kaynaklara bakarak oluşturduğunda yüzünün asla gülmeyeceği gerçeğiyle yüzleşmenin çağrısıdır bu.

Oku, gül, geç, öğren, katıl fakat o yazıları yazdıran dünya görüşünü kendine model alma. Yazdığı gibi oku, düşündüğü gibi düşünme. Kendi bağımsız dünya görüşünü, kimseninkini kopyalamadan inşa et. Yoksa olmayacak. Klişeleri milyonlarca beğeniye boğdukça, azınlıklaşmaya devam edeceksin. 
30 Mart Kadir Günü ile birlikte, Atatürkçü tribünleri gaza getirmekten başkasını yapmayan, sorunun varlığından beridir yıldızı parlamış, sorunla artık özdeşlemiş yazı önderlerinin de kıyametlerini yaşadıkları bir gün olmuştur. Gerçekten de sık sık yazdıkları gibi.

BURASI KELİMELERİN BİTTİĞİ YER.

ESKİ KELİMELERİN BİTTİĞİ YENİ SÖZCÜKLERİN SAHNE ALMASI GEREKTİĞİ YER.

15- 30 Mart 2014 Kader Günü’nde Türkiye denizin dibini görmüştür. Bu kadar skandal bir güruha seçimde REKOR DÜZEYDE OY ALDIRAN GERÇEKLİĞİ YARATAN UNSURLAR, KİŞİLER, GRUPLAR, DÜŞÜNCELER, ALIŞKANLIKLAR HER NE İSE ONLAR İÇİN ARTIK HİÇ BİRŞEY ESKİSİ GİBİ OLAMAZ.

Tayyip Erdoğan şu haliyle -hileler hurdalar dahil- yüzde 44 oy alıyorsa, gazetelerde en çok okuyacağımız haberler üst düzey intiharlardan başkası olamaz. Tek bir önde gelen, bile kendini yakmadıysa, ya ülkesini zannettiğimiz kadar çok takmıyordur kafasına ya da bilinç düzeyi en basit gerçekleri bile göremez bir haldedir.
CUMHURİYET TARİHİMİZİN EN BÜYÜK SKANDALI,

BAŞBAKANLARIN EVİNDEN MİLYAR DOLARLAR KAÇIRMASI DEĞİL

BU REZALETLERE TOPLUMUNU İNANDIRAMAYAN

MUHALİF PARTİLERCE TEMSİL EDİLİYOR OLUŞUMUZDUR.

16- Şu seçim sürecinde belki de en masum adam Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Derhal istifa etmeli bu nedenle.
Birinciliğe oynadın mı? Evet oynadın. Skandal bir oyla ikinci oldun mu oldun. Bu düzenin değişmesi adına, artık bazı ilkelerin hayatımıza yerleşmesi adına istifa etmeli.

Anamuhalefet konseptini, ALTERNATİF YÖNETİM MODELİ’NE dönüştürebilecek parti içi babayiğirlerin önünü açmalıdır.

17- Seçmenlerinden aldığı oylar dünyanın gözü önünde resmen çalındığında parti idarecileri rutin hayatlarına rölantide devam ederlerken, partide hiçbir görevi olmayan gönüllü indigolar ellerinde kamerayla sandıklara kendilerini neredeyse kilitlemişlerdi. Genç dostum kendini kilitlediğin o sandık, senin kendi sandığın olmadıkça bu ülkeye güneş yeniden doğmayacak.

18- Eyyyy Sosyal Medya. Twitter üzerinden hükümet değiştirmeye gelinceye kadar, gücünü ve etkini Cumhuriyet Halk Partisi’nin felsefesini ve kadrolarını değiştirmeye odaklan. Gerçekten bir gücün varsa önce bunu başar. Bunu başardıktan sonra hükümetlerin değişmesi en kolay mesele. Sevgiyle. (Yolculuk bitti Hakito bekler, devamı meçhul tarih veya saatte)

19- Ve Cemaat. Bana dokunmayan yılan binyıl yaşasın dedin durdun. Ondan sonra vay bu yılan bana dokunuyormuş M.E.Ğ.E.R. Kahrolsun o zaman dedin demesine de, son pişmanlık kar etmedi. Aslına bakarsan sen de kazanmayı hak etmedin. Hem de hiç.

Bu yolun sonunda herkese çok büyük tekâmül var.

1- Herkesin ‘Bu seçimi de kazanırsa mahfolacağız.’ dediği bir seçimi hem de ezici bir biçimde kazandığında BİZLER %100-44 kesim olarak, korkularımızın en dibine inmiş olacağız. Korkunun merkezine yolculuk.

Bu seçimi kaybetseydi, korku ortadan kalkmayacaktı. SEVGİ, 2 tokat atacaktı korkuya ve BİZ de kurtarılmışlar olarak sevinip derin nefes alacaktık. Bu şekilde, korkuyu gerçekten yenebileceğiz. Ya yeneceğiz ya yeneceğiz. Bir insanın kurtarılmayacağını haber alması bir travmadır. Kurtarılmadan kurtulacağını bilmesi ise müjde.

O travmadan aydınlığa erişim ise tekâmüldür. BİZİM tekâmülümüz.

2- ‘Ben oy alır istediğim herşeyi yaparım, dünyaya kafama göre hükmederim’ diyen diktatörü arkasına teneke bağlayıp öyle yollayacağız. O tenekelere her baktığında o ve peşindekiler tekâmül edecek.

Sevgiyle.

Ekleme 1: Masum bir insan olarak bulduğum CHP Genel Başkanı’nın istifasını önermemin iki sebebi var. Birinci sebep, parti içinde çok iddialı görünen buna karşın seçim sürecinde partisine çok gönülden katkıda bulunmayan, pasif direnişçi portreler var. Bunlara yönelik bir çağrı bu. ‘Bu partiyi daha ileriye götüreceğinize inanıyor musunuz? O zaman gerçekten ortaya çıkın.’ diyebilen insana lider derim ben. Ve gerçekten böyle iddialı bir coşku ile karşılık gelirse de bu coşkunun önünün açılmasına izin verendir yeni çağın lideri. Ben yapamadım, hiçbir yere de gitmiyorum diyen kişilik ise daha çok hanedanlık çağlarına ait. CHP lideri istifa ederse, yeniden aday olup seçilebilir de. Bu durumda hem parti içi mırın kırıncıları bertaraf etmiş olur hem de Başbakan’a karşı güçlenerek, seçim mağlubiyetini bir (parti içi olsa da bir) seçim galibiyetiyle dengeler. Özetle, istifasını istemekle kellesini istemiş değilim. İktidar getiremese de çok olumlu katkıları oldu CHP’ye. En kısa yoldan bir basamak daha atlamanın yoluna bakmalı. Hiçbirşey yapmazsa bu şekilde ilerlemek bir yana bir basamak daha geriler. Deccal bu işten çok kazançlı çıkar. 
MHP liderini istifaya davet etmedim çünkü birincilik iddiası yoktu. 3.lüğü hedefledi başardı da…

Ekleme 2: Eleştiriler üzerine. ‘Biz söylemiştik bu adamın böyle olacağını’ ekolü üzerine. Yıllar önce sevdiğim, benden yaşça da büyük bir dostum ile sohbet ediyorduk. Evlilik dışı bir ilişkisi vardı. Ben karımı ilk ne zaman aldattım biliyor musun? dedi. Ne zaman?? dedim. O kadar kıskanç bir kadındır ki. Evliliğimizin ilk gününden itibaren, senin şununla ilişkin var, bununla berabersin, sana güvenmiyorum demeye başladı. Hayat resmen zindan oldu. Ne yapsam böyle birşey yapmadığıma inandıramadım. Sonunda dedim ki, yahu ben yapmasam da biliyor. Yapsam da yaptı biliyor. Yapmadığım bişeyin ceremesini çekeceğime hiç olmazsa haltı yerim de bir şeye yarar. İşte ben böyle çapkın bir adam oldum. Evlenmeden önce çapkın değildim. Ama artık oldum. Demişti.

Başbakan için ‘Biz biliyorduk bu adamın ne halt olacağını o yüzden muhtar bile olamasın diye çok mücadele ettik’ diyen dostlar. O arkadaşımın hanımı da ‘biliyordu’ kocasının ne haltlar işleyeceğini… ‘Biliyordum başıma geleceğini’ klişesine dikkat edin dostlarım. İnsan bir şeye korku yükleyerek kendi korkunç gerçekliğini yaratmaya başlar.

Eğri oturalım doğru konuşalım. Başbakan geldiğinden itibaren belirli bir kesimden çok şiddetli bir karşı çıkışa maruz kaldı. Orduyu darbeye davet edecek, pasif buldukları Genel Kurmay başkanlarını yerin dibine batıracak bir fanatizmdi bu. Artık bir Genel Kurmay başkanı nasıl ‘aktif’ olacaksa… Ve mesele bu insanın devleti kötü idare edecek olması değildi. Mesele ‘Bir bademin Türkiye’yi yönetecek olmasıydı.’ Bu kabullenilemedi. İslam’a dair fobilerin de bunda etkisi büyüktü.

‘Başı örtülü bir hanımı olan birisi nasıl ordunun baş kumandanı, cumhurun başı olur?’ anafikriyle Atatürkçü insanlarımız sokağa döküldü. Hayrola modacı mı seçiyorduk? Makamının hakkını verebiliyorsa neden seçilemeyecekti?

Cumhurbaşkanı’mız, ki pasiflik abidesi olarak Cumhuriyet tarihindeki yerini almış biridir.

Eleştirilesi, yerilesi onbinlerce özelliğini bulabilirim ancak bunların arasında eşinin giyimi ya da kendisinin itikadına asla sıra gelmez.

DİKKAT EDİN. O GÜNLERDEKİ TÜM TAYYİP ERDOĞAN’LI FELAKET SENARYOLARI, DEVLETİN İSLAM DEVLETİ HALİNE GETİRİLMESİNE YÖNELİKTİ.

 OYSA BUGÜN YAŞADIĞIMIZ TRAVMANIN BAŞ NEDENİ,

BU İNSANIN İSLAM YOLUNU TERKETMESİNDEN BAŞKASI DEĞİL.

DEMEK Kİ İSLAM TEHLİKENİN KENDİSİ DEĞİLMİŞ. İSLAM, BİLAKİS BU İNSANIN İÇİNDEKİ TEHLİKE POTANSİYELİNİ FRENLEYEN BİR ANTİ-TEHLİKEYMİŞ. KENDİSİNE SİYASİ DESTEK VERMEYEN DİNDARLARA YAPMAYA HAZIRLANDIĞI ZULÜM DE BUNUN BİR GÖSTERGESİDİR. SORUN, İLK GÜNDEN BERİ SÖYLEDİĞİMİZ GİBİ BU İNSANIN DİNCİ OLMASI DEĞİL GERÇEK ANLAMIYLA İSLAMİ OLMAMASIDIR.

Ekleme 3: Bir okuyucumuz çok doğru değinmiş. Kemal Bey’in partisini manevilerle barıştırma yolunda attığı ve Levh-i Mahfuz’a yüzde yüze yakın uyumlu geçişini gözardı edemeyiz. Buradaki mesele, bu söylemlerin Atatürkçü düşünce insanlarına yayılmasıdır. Siyasi bir söylem oluşturarak bu darboğazdan geçemeyiz. Ancak ve ancak, sadece ve sadece gerçek bir düşünce devrimi yaratabilirsek yükselebiliriz. İçimizden birini seçelim o doğruları konuşsun. Biz, bademleri nefretleyen yazıları layıklamaya devam edelim’lerle devrim olmaz dostlarım. Buna Kim İnanır bilemem. Tanrı inanmaz. Tanrı inanmayınca da mekanizma harekete geçmez, değişim başlamaz.

 ***********************

Bu seçimde şunları çok beğendim:

CHP’nin Ankara adayının kişiliğini çok sevdim. İç tepkilere rağmen, partiye kazandırılması çok yerinde bir hamleydi. Tebrik ettim.

CHP’nin İstanbul adayının kampanyasını çok beğendim. Somut projelere dayalıydı. Muhalefetin kitabını yazacak türden başarılı bir çalışmaydı. Fakat bu aday tipi, arkasında medya desteği olmadığında çalışmaz. Özgür bir medya ortamında birinci gelebileceğine inanıyorum.

MHP’nin İstanbul Büyükşehir adayını da çok beğendim. Yeni siyasetin simaları işte böyle insanlar olmalı.

MHP’nin Şişli adayı da gencecik birisiydi. MHP yönetimini tebrik ettim. Umarım buralara bu isimlerin konması, ‘nasılsa kazanamayacağımız yerler’ olmasından kaynaklanmıyordur.

BDP’nin Eşbaşkan formatını çok yaratıcı buldum. Teorik olarak pek şanslı görülmese de, hakkıyla uygulanacak olduğunda siyasetin kör noktalarını büyük ölçüde kapatabilecek bir sistem. Hele bir kadın bir erkek olayı, işi daha da renkli hale getiriyor.

Herşey bir kenara, ben bu seçimlere damgasını vuran yasaklanmış sosyal medyada örgütlenerek, siyasetçisini silkeleyen indigolara bayıldım. Bu seçimin galibi, balkona dizilmiş o asık suratlılar değil bu gençlerdi.

Beyaz yakalılar, Eğitimli Türkler, çok içimize kapandık. Çoluğumuzun çocuğumuzun iyi eğitim almasının birinci öncelik olduğu düzenlerimizde, hayatlarımızı yaşadığımız apartman dairelerine hapsettik. Kitap okumak da zevkliydi. Kitaplarla veya diğer hobilerle bambaşka alemlere daldık. SİYASET MAHALLE GENÇLERİNE KALDI.

İşdünyasına bir bakalım.

CEO’larımıza örneğin.

Ne kadar değerli özgeçmişler, CV’ler var.

O kadar çok donanımlı insanlarımız var ki.

Bunlar artık, o muhteşem cv’lerle iş bulamaz haldeler.

Şimdi bir de siyasetçilerimizin CV’lerine bakalım.

CHP dahil.

Arada ne büyük fark var öyle değil mi?

Aradaki bu farkın kapanması gerekiyor ve işte bu seçim bunun da kararının verildiği gündü.

Evden sokağa, sandığa adım atılmaya başladı.

Eğitimli, donanımlı Türkler, işdünyasının kapısına yığılmış durumda.

Bu durumun da acilen düzelmesi gerekiyor. İşte bu seçim bunun da kararının verildiği gündü.

Siyasetin mahalle gençlerine bırakılamayacak kadar kalifiye bir konu olduğunu anlamamız için başımıza bir Kasımpaşalı gerekiyordu. O da geldi. Hepsi bundan ibaret

Bilmem farkında mısınız, bu seçimler iyi ki böyle bitmiş noktasına doğru hızla ilerlemekteyiz

Benim de reklam, iletişim dünyasında kreatif işlerle kendini kaybeden, Türkiye ülkesinin gerçekleri ile hemen hiçbir ilgisi olmayan bir beyaz yakalı olma halinden çıkıp, LEVH-İ MAHFUZ’un yazarı olup, binbir tepkilere karşın, toplum için birşeyler yapan biri haline gelmemi de bu duruma benzetiyorum. Kutsal Kur-an’ın önüne kendini siper etmekle, oy torbalarının üzerinde sabahlamak arasında benim için hiçbir fark yok. Her biri kendin için değil toplum için ve her biri bu yüzden kutsal.

Eğitimsiz gördüğümüz halk kitlesi, eğitimli Türklere çok önemli bir ders verdi bu seçimlerde. Çok değerli bir mesaj verdi. ONLARI AYAĞA KALDIRDI. Sen harekete geçmediğin müddetçe, kararlarıma kızma hakkın yok…

Başbakanımızın Oğluna biraz da ters açıdan bakalım:
Önsöz:
Bu insana karşı içimden saf merhamet akıyor.
O ‘Babacım’ dedikçe,
babasından dayak yiyen bir çocuğun
‘Vurma babacım!’ diyişi canlanıyor gözümde.
Hiç de SEVGİ dolu bir babacım değil bu.
Ezilmiş bir ‘babacım’.
Tüm toplumu domine etmiş bir adamın
küçük bir çocuğu nasıl hüküm altına alabileceğini hayal etmek hiç de güç değil.
70 yaşında zengin bir işadamını ağlatan birisi, oğlunu ne yapmaz?
Babasına olan kızgınlığımız yüzünden,
çocuğuyla bu kadar dalga geçilmesini tasvip etmiyorum.
Benim öğrendiğim İSLAM,
babası Deccal bile olsa,
böyle bir yüklenmeyi asla doğrulamaz.
Karşılığında da mutlaka BEDEL ödetir.
Yazıktır, günahtır çünkü.

Biliyor musunuz,
babasının kirli işlerine bulaşmadığı için
dayak bile yemiş olabilir o çocuk.
Ses tonunda,
bu işlere neden bulaştık babacım isyanı sezinliyorum.
Herşeyi saflık derecesinden açık açık konuşması
ve mırın kırın konuşan babasını
açıkça konuşmaya sevketmesini de çocuğun içindeki iyi ile özdeşleştiriyorum.
O gün balkonda babası tarafından kolu belki de zorla havaya kaldırılan o çocukta, o balkondan atlayacak bir mutsuzluk ve çaresizlik hissediyorum.
Oy verirken ki o fotoğraf neydi öyle? 
Eğer gerçekse, gerçek bir travmanın portresiydi.

Bu dalga dalga yayılan aşağılanmalara dayanamayıp,
intihar ederse üzülür müyüz?
Bence çok üzülürüz ve hatta bu anlamdaki paylaşımların parçası olmuşsak, böyle bir durumun müsebbiblerinden biri bile olabiliriz.
Sosyal medya kendi etiğini bulmalı en kısa zamanda.
Bir kişinin bile ruhunu kanatıyorsa, 
o mecra şirazesinden çıkıyor demektir.
Gözlemlerime göre, bakan oğullarıyla aynı kategoride değil o çocuk.
Kızgınlıklarımızdan azad edelim kendisini derim ben acizane.

Sevgiyle

03.04.14

buRAK özDEMİR

.

Ucu gözükmüş bir tünelde, yürüyoruz gündüz gece.

.

Kendi kaderine kadir olmak isteyen herkesi seçmeyi seçmeye devam ediyorum.

Oy kullanmaya özetle.

Seçimler siyasidirler.

Fakat bu seçim varoluşumuzla ilgili seçimlerimizi ortaya koyacak,

herşeyden önce mistik bir seçim bu.

Ve hepimiz, bu seçimimizin etkisinde bir yaşam sürceğiz bundan sonrasında.

Doğru ve yanlış her ne ise, onu boşluk olarak bırakıyorum.

Belki odur belki de budur, bulmacayı herkes kendi çözmeli.

Doğru ve yanlış her ne ise, doğruyu oylayanlarımız doğru bir seçim yapmanın onurunu yüklenecekler.

Yanlış seçim yapanlarımıza gelince.

Tanrı bundan sonraki yaşamlarında yardımcısı olsun.

Oy vermemenin de, geçersiz oy kullanmanın da sorumluluk yükleyeceği bir seçim bu, yerimizde olsam mürekkebin bulaşmaması için çok çok dikkat ederdim. Pazar günkü mürekkep izini bir ömür boyu taşıyacağız çünkü.

Ümid edelim ki Sevgiyle olsun.

Aktif duaya davet ediyorum herkesi.

Yarın akşama kadar gönlünüzü ve beyninizi

SEVGİNİN KAZANDIĞI bir Türkiye’yi

hayalinizde canlandırmak için seferber edin.

Beyninizin tüm proteinlerini,

oy kullanmaya giden tüm vatandaşlarımızı sevgiye boğmaya adayın.

Güzel insanlar onlar,

sevin onları.

Korkmuşlardır, üşümüşlerdir.

Isıtın onları.

Tek bir kişinin potansiyeli bile yeter.

Nasıl ki avuç nükleer malzeme bir kıtayı zehirlemeye yetiyorsa,

tek birimizin,

Dünyaya doğru bakan tek birimizin üreteceği olumlu enerji bile

bu vatanı ısıtmaya yeter.

Sil baştan yapın.

Kime oy vereceğinizle ilgili şartlanmanızı kaldırın.

Canlandırdığınız sevgi dalgaları sizi kime götürüyorsa ona verin oyunuzu.

Muhtar seçmiyorsunuz.

Muhtarlar seçilecek olsa da.

Bütünü düşünerek verin yerel oyunuzu.

Sevgi frekansı bizi nereye götürüyorsa teslimizdir oraya.

Yanlışlıkla, sevgi zannedip korkunun frekansını izlerseniz de gözünüz aydın.

Korku en büyük yoldaşınızdır artık.

SEVGİYİ hayal edin, gerisini bırakın mevlaya.

Anketler masal, HAYALLER tek gerçektir.

Hayal gücü, anketleri de istatistikleri de yerlebir edecek tek güçtür.

Ve yukarıda bir ALLAH var bunu asla unutmayın.

Aşağıda da BİZ varız, buradayız.

Türkiye kişisinin KADİR Günü 30.03’e hepiniz şimdiden hoşgeldiniz.

Sevgiyle

BİZİM Mevla, sürpriz sever.

Güzel güzel sürprizler eyler 

Her neylerse SEVGİYLE eyler

 

Kurtarıcı bekleyişimiz, büyük kurtarıcı Atatürk’ün kurduğu parti tarafından kurtarılacağımız yanılgısına sürüklüyor bizi.

Bugün ortaya çıkan,

oy pusulalarının altındaki küçük isimlerin kurtarıcılık nosyonu taşımadıklarının ortaya çıkmasıdır.

Kahramanlaştırdığımız kişilerle BİZ,

gerçekte kendi misyonlarımızdan kaçışımızı hızlandırırız.

DECCALLER devrilecekse,

bu zevk ve onur İNDİGOLARA, MEHDİLERE ait olacaktır.

Bu KADER gecesinde şahsım olarak, kendi tarihi misyonumu SEVGİYLE kabulleniyor ve daha önce hiç olmadığı kadar sımsıkı sarılıyorum.

DECCAL oradaysa arşın buradadır.

Kaybedeninin çok olduğu bu KADER seçimini LEVH-İ MAHFUZ kazanmıştır.

Bu KİTAP sahne almadan işler yoluna girecek olsaydı, bu KİTAP hiç gelmezdi.

Şimdi, imparator halkı selamlayadursun,

ya Allah, bi-ismi-Allah diyerek kutsal ve geri dönüşsüz yolculuğumuza başlıyoruz bu gece.

Hepimize HAYIRLI olsun.

Kambersiz düğün olmaz.

Buradayız.

Hiç olmadığı kadar yakın ve kuvvetli.

Sevgiyle”

buRAK özDEMİR

http://www.tanrinindogumgunu.com/

.

.

.

Bir cevap yazın