AURAYI GÖZLE GÖREBİLME YETENEĞİ

aura

 AURAYI GÖZLE GÖREBİLME YETENEĞİ

Aurayı gözle görebilme yeteneği, bazılarının bizim açmamızı istemeyeceği o kapılardan birisidir. Daha önceleri mistiklerin ve durugörülerin tekellerinde olarak kabul edilen bu bilgi, toplumların kullanımı açısından tehlikeli olarak görülüyordu. Ve bazı kesimlerce hala ezoterik, hatta olası okült anlamlar yüklenilmektedir. Bir de buna ticari kaygı taşıyan ve bu yolla maddi kazanç elde edenleri eklersek, birilerini de ekmeğinden etmiş olacağız.

Evet, insan aurasının (enerji alanının) özelliklerini ve etkilerini kanıtlamak, bundan böyle bilimin görevi; çünkü 1930 lardaki Kirlian fotoğrafçılığının geliştirilmesiyle, artık böyle bir alanın varlığına itiraz edemeyiz.

Bu fotoğraflarda, enerji alanları, büyük madde türlerinin çevresinde beyaz enerji kuşakları olarak görülüyor. Bu ülkede ve başka yerlerde de, daha ileri araştırmalar yürütülüyor. Çalışmalar, bu çok ince elektromanyetik alanların, hem bedenin içerisinde hem de çevresinde sahip olduğu önemi gösterir nitelikte.

Örneğin, şunu biliyor muydunuz; insan bedeninin her tip organ ve dokusuna nufuz eden, şimdiye kadar bilinmeyen, tam bir mikroskobik sinir lifleri ağına sahip olduğunu?

Bunlar kimyasal olarak beyin epifizine bağlılar. Beyin epifizi de kendisi pek fazla bilinmeyen, beynin tabanında bulunan, bezelye büyüklüğünde bir organ. Ya da kan dolaşımında ve başka dokularda, direkt olarak sinir sistemine bağlı olmayan, ölçülebilir bir elektrik akımı olduğunu biliyor muydunuz? Son zamanlara kadar, yerleşmiş tıbbi görüş, böyle şeylerin var olabileceğine ilişkin olasalığı göz önüne bile almazdı.

Bunlar ve son zamanlarda keşfedilen diğer şeyler, insan bedeninin iç çalışmaları hakkında, sandığımız kadar bilgi sahibi olmayabileceğimizi gösteriyor.

İşte, hastalıkları ve neden kaynaklandıklarını çok daha iyi anlamamızı sağlayan şeyler de, bu ve aura alanını ilgilendiren diğer araştırmalardır.

İnsanlar , daha çok şey öğrendikçe, ne kadar az şey bildiklerini farkediyorlar.

İşte , size yepyeni bir dünyanın kapısını daha aralıyoruz.

Bu dünya, eski insanların ve her yaşta bilge insanların bildiği ve doğal olarak kabul ettikleri bir dünya.

SİZ DE AURA’YI (ışığı) GÖREBİLİRSİNİZ.

Yapmanız gereken; sujeyi, düz beyaz bir arka fonun 45 cm önünde tutun. Gevşemesini ve derin derin nefes almasını söyleyin. Aurayı en iyi şekilde görebilmek için, süjeden en aşağı 3 m uzakta olmalısınız ve ışıklar fazla parlak olmamalı veya direkt olarak süjenin üzerine gelmemeli. Doğal ışıklandırma en iyisidir. Aurayı görebilme tekniği, baş ve omuz bölgesinden ileriye, öteye doğru bakmanızı gerektirir. Figürün arkasındaki duvara yoğunlaşın. Bedenin dış çizgilerinden uzağa, öteye baktıkça, çok çabuk bir şekilde, bedeni çevreleyen, donuk beyaz veya grimsi gümüş rengi bir enerji alanı fark edeceksiniz. Neredeyse kişinin arkasında bir ışık varmış da, yukarıya doğru işaret ediyormuş gibi bir görüntü olacak.

Zaten çok büyük bir olasalıkla da yok olacak.

Bunun nedeni, bu enerji alanını ilk kez gördüklerinde, çoğu insanın doğal tepkisinin, istemeyerek, bakışlarını kişiye çevirmeleri ve duvara bakmaya devam etmemeleridir.

Bakışlarınızı yeniden arka fona çevirdiğiniz andan itibaren ise, enerji alanı (aura) tekrar görülecektir.

Gözünüzü, normal odağa geri dönmemesi konusunda eğitmeniz gerekiyor.

İşte, öğrenilmesi gereken püf noktası budur.

Ama bakışınızı kişinin üzerinde değil de, onun ötesinde tutmayı bir kez öğrendikten sonra, çeşitli renklerin,şekillerin, ışınların ve hatta ikincil aura alanlarının bile kolaylıkla görülebilecek olduğunu fark edeceksiniz.

Işığın cinsi de belirleyici bir faktördür. En kötüsü, flüoresan ışıktır; doğal ve dolaylı ışık en iyisidir. Direkt gün ışığı fazla güçlüdür ve aurayı gölgede bırakarak görünmesini engeller. Mum ışığı da çok iyidir ama mumun izleme arka fonu üzerine gölge vurmamasına dikkat edin.

Denemelerinizi çeşitli bireylerde tekrar ederek pratik kazanın.

Onlara derin nefes almalarını ve nefeslerini tam olarak vermelerini söyleyin. Nefes düzeni değiştikçe aurada da bir değişiklik fark edeceksiniz. Bazı insanlarda, hızlandıkça auraları genişleyecek, ama eğer doğru nefes alıp vermiyorlarsa, auraları çekilecek , küçülecektir.

Tam ve derin bir nefes alıp vermek,

yapabileceğiniz,

en çok enerji veren tek egzersizdir.

Kişi nefes aldığında auranın hafifçe çektiği görülmelidir ve kişi nefesini tam olarak verdiğinde de auranın genişlediği görülecektir. Eğer kişinin nefes alıp verme düzeni çok zayıf bir hale dönüşürse, aura çok zayıf ve bedene çok yakın görünebilir.

Yardımcı bir ipucu daha: kişinin hafif hafif bir sağa bir sola sallanmasını sağlayın. Auranın, kişiyle beraber hareket ettiğini göreceksiniz. Bir omuz üzerinde bir renk topu da görebilirsiniz veya bir koldan aşağı doğru, güçlü, parlak bir ışıktan çizgi de görebilirsiniz. Bunlar nabız gibi atabilir ve sonra da yok olabilirler.

Doğru ya da yanlış aura diye bir şey yoktur. Hiç bir renk tonu da diğerinden iyi değildir. Ama auranın parlaklığı ve berraklığı, sağlık, baroş ve mutluluğun çeşitli derecelerine işaret eder. Berrak ve parlak, donuk ve dumanlıda daha iyidir.

İnsan aurası genellikle durağan değildir, iç uyaranlara olduğu kadar, dış uyaranlara bağlı olarak da değişebilir. Yaptığımız, söylediğimiz veya düşündüğümüz her şey enerji alanımızı yani auramızı etkiler. Yaydığımız renk, hem fiziksel çevremizden etkilenir hem de temas ettiğimiz insanlardan ve onların yaydıkları enerji alanlarından etkilenir. Yediğimiz içtiğimiz şeyler de ve aldığımız ilaçlar da genel görüntümüze katkıda bulunur.

Auradaki titreşimin hızı, ne renk göründüğümüzü belirler.

Renk spektrumunun en altında olan kırmızı, uzun, yavaş bir dalgadır. Turuncu, sarı ve yeşil, sırayla, daha kısa, daha hızlı dalgalardır. Ve görülmeleri daha kolaydır. Mavi ve mor ise, en hızlılarıdır ve görülmesi en zor oalanlardır.

Bunlar tipik olarak, görmeyi ilk öğrendiğimiz, daha parlak, iç(eterik) auradan farklı olan, dış(astral) aurada görünürler. Aslında bazı insanların iç auralarında da mor renk bulunur ve bu büyük bir spiritüel tekamüle işaret eder. Mor rengin dış alanda görülmesi ise, büyük bir spiritüel yeteneği gösterir. Aynı şekilde, altın rengi de hayli ğelişmiş bir renktir ve çok büyük bir gücü gösterir. Bu renkler, başın üzerinde veya bir omuzun üzerinde bir enerji topu olarak da görünebilir.

İşte şimdi aurayı görebilmek için temel tekniği öğrenmiş bulunuyorsunuz.

Diğer herhangi bir kas çalışmasında olduğu gibi, bu yeni elde etmiş olduğunuz yeteneğinizi de geliştirmek ve gücünüzü koruyabilmek için bol bol egzersiz yapmanız gerekiyor. Birçok farklı insanla, birçok farklı koşullarda deneme yapın, ama tabi bu arada temel kuralları unutmayın: beyaz ve nötr renkli bir duvar, dolaylı ışıklandırma ve kişi, duvardan en aşağı 45 cm uzakta ve sizden de 3 m uzakta olmalı. En önemlisi de kişiden değil, duvardan gözünüzü ayırmayacaksınız.

Simdi, çoktan beridir kaybetmiş olduğunuz altıncı hislerinizden birine daha kavuşmuş bulunuyorsunuz.

Aynada kendi auranızı görebilirsiniz.

Yapacağınız şey sadece bakışlarınızı duvarda veya görüntünüzün arkasında her ne varsa, oraya odaklaştırmak olmalıdır. Oraya bakmaya devam ettikçe (ve derin nefes alıp verdikçe) auranızı göreceksiniz.

Hemen renkler göremezseniz, cesaretinizi kaybetmeyin. Gevşeyin ve denemeye devam edin. Ama sonunda renkleri gördüğünüzde, nefesiniz kesilebilir veya herhangi bir şekilde bağırabilirsiniz. Çünkü göreceğiniz renkler, ilk başta çok hafif olmalarına karşın, gerçekte oldukça yoğundurlar. Pratik yapa yapa, çeşitli ortamlarda, çeşitli ışıklandırma koşullarında ve pek de ideal olmayan arka fonlar önünde de auraları görmeye başlayabileceksiniz.

Bir parça da şansınız varsa, bu yeni keşfettiğiniz yeteneğiniz artık sizin için bir alışkanlık olacaktır.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılındayız.

Tarihin, herşeyin kolayca olmasını istediğimiz bir noktasındayız. Kolaylığa çok değer veriyoruz. Her şeyi iyileştirip düzeltecek bir HAP istiyoruz. Yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşamının acısız geçmesini istiyoruz. Peki, yeni bir diyeti, yeni bir ilacı ya da yeni bir dini denerken gerçekte ne arıyoruz? İşler istediğimiz gibi kolayca ve mükemmel gitmeyince cesaretimizi kaybediyoruz. (Mark Smith’e sohbeti için teşekkür ederiz.)

HAYATINIZIN HERHANGİ BİR ALANINDA İYİLEŞME İSTİYORSANIZ VE BU ÇALIŞMAYA İSTEKLİYSENİZ, SİZ DE MUCİZELERLE KARŞILAŞACAKSINIZ.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılında

sizlere bu farkındalılığı yaşatmak için ;

SİZİ ÖZÜNÜZLE tanıştırmak için;

REİKİ uyumlamalarıyla buradayız.

 

Ahmet Kaya 

REİKİMASTER/TEACHER

www.izmirliahmetkaya.com

www.tanrinindogumgunu.com

0555 310 00 70

http://www.dogumgunu.com.tr/store/levh-i-mahfuz.html

http://www.dogumgunu.com.tr/store/

siparisim@dogumgunu.com.tr

mektup@dogumgunu.com.tr

Levh-i mahfuz – tdg – kdk

Bir cevap yazın