Dualarında bencil olmamalı insan

“Pek rüya görmem ben. Ezelden beri. Dalgaya vururdum eskiden.
Gündüz zaten hayal alemindeyim, geceleri gerçekçi oluyorum… Derdim.

İnsanın önsezileriyle başa çıkması hiç de kolay olmuyor. 3 sene önceydi herhalde. Beyoğlunda, ofise doğru yürüyordum. Her gün önünden geçtiğim yer. O gün farklı göründü gözüme. Gösterişli o binanın ne binası olduğunu da bilmiyorum. Kafamı hiç kaldırmamışım, ilk defa o gün merak ettim. Neden o gün? Bilmiyorum. Pastane vardı binanın dibinde, ilk defa girdim. Poğaça alasım tuttu. Sevmem öyle yerlerinkini. Vıcık vıcık yağ içindedir çünkü.

Girdim, huzursuzluktan perişan vaziyetteyim. Çocuklar bu ne binası dedim. İngiliz Konsolosluğu abi dediler…  Patlama sesleri, çığlıkların arasında zor duydum çocuğun sesini. Hemen sarın, acelem var benim dedim. Tamam abi dediler, yağı kağıdına bulaşmış paketimi. Aceleyle çıktım dükkandan. Araya bir laf sıkıştırarak:
Çocuklar nolur çok dikkat edin, burası çok tehlikeli bir yer.
– Sağol abi…

O bina, o pastane, o sokak, hepsi havaya uçmuştu ertesi gün… İğrenç bir duyguydu. Önsezilerimle gene başa çıkamamıştım. Patlama sırasında nerede ne yapıyor olduğum, o başlı başına bir konu. Başka bir yazının konusu…

Yeni yaşımın ilk gününe güzel bir rüyayla adım atmak isterdim. Olmadı…

Boğaz köprüsünü gördüm. Gökyüzünden. Ne beyin varmış bende, tepeden birebir perspektif yaratıvermişim koca köprüye. Fotoğraf kalitesinde… Fotoğraf da değil. Video. Görüntü hareketliydi çünkü…

Dün gece rüyamda Boğaz köprüsü’nü gördüm. Kumdan bir kale gibi yıkılıyordu.

İğrenç bir gün geçirdim. Bu kabus yüzünden. Boş boş bakındım durdum dünyaya. Önsezi miydi, zihnimin saçmalığı mı… Saçmalamış olmak için yalvardım ilk defa Rahman olana.

Gündüz aval aval baktığım televizyonda, gene gördüm Boğaz köprüsünü. Tepesinden aşağı pankart sallandırmışlar. Büyük ihmal diyordu, haberlerin dışsesi. Pankartta yazanı görünce iyice irkildim;
Yurtta Sulh, Cihan Sulh…
“Birileri” barış çağrısı yapıyordu sanki.
Hemen kaçtım, kendime sığındım.

En büyük darbeyi de orada aldım zaten;
Kadir gecesi, Kader gecesi olacak…

Tek tek kararlar vereceğiz ve galiba bunların bir de toplamı alınacak. Issız ada değil üzerinde yaşadığımız. Akibetlerimiz birbirine zincirli… Onu gördüm gündüz gözüyle.

Son yılların en berbat gününü geçirdim dünya barış gününde.
Kızdım insanoğluna.
Ciddiye almadığı için söylenenleri.
Görmezden geliyoruz, dalgaya vuruyoruz herşeyi.
Bunlar şaka değil.
Yemin ederim ki değil.

Rahman’ın merhametinin bir de soğuk yüzü var.
Rahmet… Ama soğuk rahmet…

Olabilecek en yüksek tatlılıkta anlatıyor sana birşeyleri.
Bugüne kadar onun korku dolu yüzünden yakınan sen,
tatlı tatlı konuşunca seninle,
müjdelerini birbiri ardınca sununca sana,
bu sefer de ciddiye almıyorsun onu.

Sonsuza kadar, buralarda böyle yuvarlanıp gideceğine inandırmışsın kendini.
Gerçek dünyanın ta orta yerinde, kafana göre yeni bir dünya dayayıp döşemişsin kendine.
Gerçekliğin ortasında, alabildiğine sahte…
Ölümlülerin ölümsüz zaaflarına boyamışın duvarlarını…
Hırslarının kör karanlık rengine…
Tanrı’yı imtihana tabi tutmuşsun.
Oradaysan göster kendini diye diye…
Buradayım derse ne yapacağını bilemediğin halde.

Bu berbat günün sonunda bir kanaate vardım kendimce, naçizane.
Dualarında bencil olmamalı insan.
Sevdikleri için, sevmedikleri için,
ülkesi için, milleti için, yaşadığı kent için de dua etmeli.
Kötü rüyaların olmadığı geceler diliyorum herkese.
Ama önce kendime…”

buRAK özDEMİR
d

Bir cevap yazın