Uğruna maddi, manevi her şeyimi yatırabileceğim bir hayalim var.

Uğruna maddi, manevi her şeyimi
yatırabileceğim bir hayalim var.

http://www.burakozdemir.org/tanrinin-dogum-gunu/tanrinin-dogum-gunlugu/iste-bu-benim-otomobil-hikayem/#more-88

13 HAZİRAN 2007 de yazılan bu yazının tamamını üstteki linkte bulabilirsiniz.

Gel gelelim benim Yeniköy günleri başladı…
Eve kapandığım ilk yıl.
İçimdeki sesin bana kendi ajansımı kapatmamı
ve artık çalışmayacağımı “müjdelediği” günler…
Babama “Baba bir şeyler yaşıyorum ben.
Alacaklarla verecekleri karşıla,
şu şirketten kurtar beni.
Benim gitmem lazım!” demem
ve babamın hayatıma el koyması.
Sağ olsun var olsun.
Babalık böyle bir şey işte…

Ses korkularımı yenip,
parasızlıkla tanışmam gerektiğini,
bunun benim için çok hayırlı olacağını söylüyordu.
O güne kadar parayla olan ilişkim konusunda
şu kadarını söyleyebilirim:
Aldığım hiçbir şeyin fiyatını sormuşluğum yoktu…
Tamam demiştim ama tek bir koşulum vardı.
“Ben her türlü sıkıntıya varım,
ama bu yavrular
(Fıstık-Fan-Fin-Fon / Köpeğim ve kedilerim)
gün gelip onlara mama alamıyor olmak,
onların aç kalması, iyi beslenememesi,
bunu kaldıramam.
Her ne yaşayacaksam,
onu sadece ben yaşayacağım.
Onların hiçbir günahı yok.
” Gerçekten de öyle oldu.
Onları aç bırakmamayı başardım.

Bir şeyler olacak, büyük bir şeyler yaşanacak
ve kaçamıyorum ve evet mavi yılanı
satmam gerekiyor.
“Ona söz vermiştim ama” diyordum.
En çok bu gücüme gidiyordu,
sözümü tutamamak.
Gözlerim dolu bir şekilde ellerimle götürdüm
teslim etmiştim yeni sahibine.
Vermeden önce eğilip kulağına fısıldamıştım:
“Bir gün seni geri alacağım. Söz…”

Yeniköylü 1 yılımın sonlarına doğru…
Gerçekten inanılmaz günler yaşamıştım
evde tek başımayken.
Fıstık, bunların şahidiydi.
Bu anların hepsinde çenesi ayakucumda benimleydi.
Şüpheleniyor ama kendini tutuyor,
havlamıyordu benim küçük kızım…

Yaşamam gerekenleri yaşıyordum,
ama diğer yanda da
(Coupe’den gelen parayla kirasını ödediğim)
o havuzlu evde,
ekmeğe dayalı beslenmeden ötürü
97 kiloya çıkmıştım.
Ev işleri için bana her gün
(hesaplar gene Coupe’den tabi)
yardıma gelen Sevim hanım
benden şüpheleniyordu.
Görüntü olarak oldukça zengin biriydim.
Lakin dolap bomboştu.
Bana soruyordu
“buRAK bey sen ne yiyorsun ne içiyorsun?
Dolap bomboş!”
“Gece dışardan pizza getirttim
onu yedim Sevim hanım” diyordum ben de ona.
Yer mi? “Çöp kovasına baktım. O da bomboş!” diyordu.

Kardeşimin evi 5 dakikalık bir mesafedeydi.
Haberi yoktu benim açlık çektiğimden.
O evden taşındıktan sonra bunlardan haberi oldu,
çünkü bunları yaşamam gerekiyordu.

Alt katta oturan ev sahibim Emel,
her gün bana yemek getiriyordu.
O günlerde hiç et yedirmiyordu ses bana.
Ve Emeller de sağ olsun yüzdeyüz ete odaklı
bir beslenme alışkanlığında olduğundan
köftelerin varoluş macerası
Fıstığın midesinde noktalanıyordu.
Fıstık da ben de göbek yapmıştık.
Farkımız, onunki zengin göbeğiydi.

Sonra birden evden yapabileceğim,
benim için çok basit,
birkaç fikir bularak idare edebileceğim,
bol kazançlı işler gelmeye başladı yeniden.
Herhalde bunlar bana ödül olarak
gönderildi diye düşünüyordum.
Süreç sona erdi, arındım,
acayip şeyler yaşadım,
şimdi de insan arasına karışmalıyım.
Böyle düşünüyordum.
Derhal aşağıdaki yavruyu
bünyemize kattık efendim.
Coupe’nin acısını bastırsın diye…
Lakin yanılmıştım.
Ya da yanıltılmıştım.
Bu dünya güzeline bir aydan fazla binemedim.
Aslında o arabaya benim yüklediğim anlam
yaşadıklarımdan beni “uzaklara” kaçırmasıydı.
Fazla uzağa gidememiştim.
Ses beni imtihan etmekte ısrar ediyordu:
“O arabayı galeriye bırak.
Ve kendine özgürce otobüse binebileceğin
bir Akbil al! Buna ihtiyacın olacak…”

8.50 BMW galeriye teslim edildi
(halâ galeride, 2 yıldır bekliyoruz)
galeriden eve otobüsle dönüldü.
Yalan söyleyemem, moral olarak çöküntü içindeydim.
8.50 çöküntüsü, ben aşağıdaki atasözünü
yaşamaya başlayınca geçti:
Beterin beteri vardır…

“Havuzlu, teraslı bu evi kapat.
Eşyalarını bir depoya kilitle.
Ananendeki odana taşınıyorsun.
” Ya Fıstık? Fan-Fin
(Fon, sokakta tabancayla öldürülmüştü…)
ne olacak?
“Fıstık Karadeniz’de bahçeli bir eve gidiyor.
Son kez öp ve kokla.
Bir daha görüşemeyecek olabilirsiniz…”

İşte dostlarım benim sabır limitim burasıydı.
Burada durdum.
Gittim-geldim. İsyan…
Onu, içime doldurmamak için
kendimi zor tutuyordum.
Parmak kadarken alıp, kendimden daha iyi baktığım,
üstüne titrediğim fıstığımın
benden alınmasını kabullenememiştim.
Halen de bunun üstesinden
tam olarak geldiğimi söyleyemem.
Ben onu geri alabilecek koşullara geldiğim ilk gün
çalındığı haberi geldi, halâ çok özlüyorum yavrumu.
Teselli olarak bir tek Fan geldi benimle,
Fin’e başka bir aile bulundu.
Tek kaldığı için yeni bir isimleme çalışmasıyla
Fan’ın adı Tosun oldu.

Yeniköy’deki evin, mutfağı kadar olan
odama yerleştim ve Tanrı’nın doğum günü
işte o küçük odada kağıda döküldü.

Biliyor musunuz? Benim her dönemime otomobillerim damgasını vurmuştur. Her dönemimi özetler sahip olduğum tekerlekliler.
Pekiii, Maseratim var mı yok mu benim?
Yoksa şu anda ne kullanıyorum?
Efendim gururla söylüyorum ki şu anda
maseratim olmasa da bir Corvette’im var.
Hadi götürdün malı diyorsunuz değil mi?
Dediğinizi biliyorum, yalan söylemeyin : )
Benim Corvette dediğim, bisiklet : )
Yerli malı, yurdun malı.
94 YTL’ye Carrefour’dan alınmalı.
Hafta sonu kampanyaları kaçırılmamalı.

Kimi dostlar bana senin koruman var mı
diye soruyorlar ben tebessüm ediyorum.
Ona da bir Akbil. Neden olmasın?
Toplu taşıma aracıyla ilginç olabilir.
Ya da korumaya da bir Corvette,
bakın bu da süper bir fikir : )
Merak edenler için söylüyorum,
devlet başkanlarından daha iyi korunuyorum.

Dostlarım, işte tüm bu parasızlığın ortasında
ben kendimi buldum.
Emin olun buna değdi.

Bazı dostlarımız para konusuyla
çok yakından ilgileniyorlar.
Kitabı alıp, okumaya başlayıp
Maserati resmine geldiğinde
“Sen bu işten çok para kazanacaksın.
Ferrari’ye bineceksin gene biz kalıcaz
kaldığımız yerde” diye yazarak
kitabı yarım bırakan okuyanlarım var benim.
Evet, bazı insanlar parayla gerçekten
çok yakından ilgililer.
Hayatımın tüm bu parasız detaylarını
onlara ithaf ediyorum, huzurlarınızda.

Şu anda oturduğumuz bu mazbut eve
700 YTL kira ödüyoruz Gül hanım.
Nesrin abla ayın 5′ini geçirmeyin kira için,
biz de şükürler olsun geçirmiyoruz.
Evimizden çok memnunuz.
İçinde sevgi var.
Alışverişlerimizi de zaten DiaSA’dan yapıyoruz.
Çok hesaplı oluyor.
Hele hele Dia markalı ürünleri alıyorsanız
çok daha ekonomik oluyor.
Size de tavsiye ederim.

Yazmaktan ve düşünmekten kilitlendiğim zamanlarda
atlıyorum “Corvette”ime… Alışverişimi yapıyorum.
Fiyat etiketlerini didik didik ederek.
Sırt çantama dolduruyorum nevaleyi.
Elimiz bollaştığında “Corvette”imi
modifiye ettirip frenlerini değiştireceğim,
önüne de bir tane sepet taktıracağım.
Ama daha var, şimdilik idare ediyor.
Sırtında yükle yokuşlar sıkı bir antreman oluyor.
Bisikletler, göbek yapmıyor bu çok güzel işte.
8.50 anahtarıyla gezmiyorum,
anahtarlığımın ucunda bir Akbil
bir de bisiklet kilidi anahtarı var.
Ama gelin görün ki ben lüksle dolu günlerimde
olmadığım kadar mutluyum.

Dona’ya da sonsuz şükran borçluyum.
Mutlu olmakla ve haz almak arasındaki farkın
ne olduğunu ben yaşayarak öğrendim,
yaşayarak yazdım.
Böyle bir 3 sene geçirmeseydim,
kendimle bu kadar gurur duyamaz,
bu kadar başı dik duramaz,
“Kimler var senin arkanda?” diyenlere
tebessümle bakamazdım.

Bana yazarken adını, mail adresini
yazmaktan bile imtina eden
suçlayıcı dostlarımıza,
sonsuz-sınırsız,
yuh artık bu kadar da değil şeffaflığında
yanıt veremezdim.
Şükürler olsun ki bunu yapabiliyorum.

Uğruna maddi, manevi
her şeyimi yatırabileceğim
bir hayalim var demek benim.
Daha başka ne isteyebilirim?

İşte bu benim otomobil hikayem dostlarım.
Peugeot’yla başlayan,
Coupe’yle alevlenen,
BMW’lerle devam eden,
Maseratiyle hayallenen,
Ve de mavi bir “Corvette”le biten…
sevgiyle”
buRAK özDEMİR

http://www.burakozdemir.org/tanrinin-dogum-gunu/tanrinin-dogum-gunlugu/iste-bu-benim-otomobil-hikayem/#more-88

Bir cevap yazın