BEN KİMİM ve BURADA NE YAPIYORUM?

kainatın gözü

ÖZGÜR DÜŞÜNCE VE SPİRİTÜEL AYDINLANMA, SOSYAL BASKIDAN BİR KAÇIŞ MIDIR ?

Çoğumuz gerçeğin ve yaşamın anlamının peşindeyiz.

Günümüzde artık birçok insan daha derin konularla ilgilenir hale geliyor ve yüzeysel konuların ötesini irdeliyor, gittikçe daha çok, temel nedenlere ilgi duyuyor.

BEN KİMİM ve BURADA NE YAPIYORUM?”

türünden yüzyıllardır var olan sorular hala aklımızda

( ve çoğu da yanıtlanmamış halde ); ama,

BU KÜÇÜK GEZEGEN ÜZERİNDE BİRBİRİMİZİ VE HASSAS DOĞAYI YOK ETMEDEN, NASIL BİRLİKTE VAR OLABİLECEĞİZ?” gibi,

daha global endişelerle, bu tür sorularımız ve sorgulamalarımız daha da artıyor.

Çok az zamanımız kaldığı ve yaşamaya devam edebilmek için, eski alışkanlıklarımızı ve algılarımızı değiştirmemiz gerektiğiyle ilgili, gittikçe artan bir duygu var.

Elbette ki bu hepimiz için doğru değil.

Bu, herkesin sadece menfaat peşinde olduğuna inananlar ve geri kafalılar her kültürde var olmuşlardır. Onların davranışları bugün dünyanın başına bela kesilmiştir. Ve maalesef, bunların bazıları, dünyanın çeşitli yerlerinde iktidar pozisyonundadırlar. Ülkemizde de olduğu gibi.

Gerçek aydınlanma, çok ender olarak üst pozisyondaki insanlardan başlıyor. Tam tersine, dünyanın bir çok bölgesinde, insanları sosyal, politik ve spiritüel açıdan baskı altında tutmak istisna olması gerekirken, norm olarak kabul ediliyor.

Bireyler, sosyal yapılanmalardan bir bütün olarak çok daha hızlı ilerliyorlar. Ve büyük olasılıkla, tekamül ve ruhsal zenginleşme arzularında, kendi hükümetlerinden çok adım önde olan ve engellendiği için hedefine ulaşamamanın öfkesini yaşayan çok sayıda birey vardır yeryüzünde.

Soğuk savaş sona erdiğinden beri yükselmekte olan milliyetçilik ve hatta kabileciliğin varlığıyla, bu geri kalmış “ANTİGLOBAL” GÜÇLER, İNSANLIĞIN GERÇEK GLOBAL BİRLİĞİNE DOĞRU GİDEN KAÇINILMAZ YOLUNDA, YİNE İNSANLIĞIN ÖNÜNE DİKİLEN EN ÖNEMLİ ENGELLERDİR.

Çin, Rusya ve Japonya o kadar uzun zamandır ayrı dünyaların toplumlarıymış gibi hareket ettiler ki, bunlar gibi milliyetçi kalelerin dünyanın geri kalanıyla bütün düzeylerde gerçekten entegre olmaları kuşaklarca sürebilir. İran gibi laik olmayan ülkelerin entegrasyonu daha bile uzun sürecektir.

İlginçtir ki, laik olmayan bu ülkede yaşayanlar, tarih içinde, sanat, edebiyat ve felsefede, en ileri ve aydınlanmış topluluklar arasındaydılar. Buna karşın bu ülkelerin hükümetleri, en baskıcı hükümetler arasındaydılar.

Peki, özgür düşünce ve spiritüel aydınlanma,

 sosyal baskıdan bir kaçış mıdır?

Veya baskıcı hükümetler,

“TEKLİKELİ” anarşist liberal düşünceye karşı

muhafazakar bir tepki midir?

Kim için tehlikeli?

Hükümetler ve her tür sosyal kurumlar, işbaşında kalmak için işbaşındalar ama DÜNYANIN ÖZGÜR DÜŞÜNCELERİ BİR GÜN BİR ARAYA GELEBİLİRLERSE, İŞSİZ KALABİLİRLER.

Uzaydan bakıldığında, yeryüzü üzerinde birbirinden tamamen ayrı ülkelere ilişkin hiç bir belirti yoktur. Buna rağmen, yeryüzünde her zaman “BİZ” ve “ONLAR” şeklinde düşünmeye karşı doğal bir eğilimimiz vardır, ne hikmetse. Bırakın yeryüzünü, ülkemize bakışta bile bu eğilimi görmemiz mümkündür. “ÖTEKİLER

ŞİMDİ, BİR AN İÇİN,

UFO’LARIN VAR OLDUĞUNU HAYAL EDİN.

( Gerçekte zaten varlar ya neyse.)

Varsayın ki, T.B.M.M’nin bahçesine, hatta tüm dünya başkentlerinde meydanlara iniverdiler.

Böyle bir olayın ilk anda etkileri ne olurdu?

Evrende yalnız olmadığımızın, böyle itiraz edilemeyecek bir şekilde kanıtlanmasıyla, düşünmeye başlayabileceğimizi ve daha global bir şekilde hareket edebileceğimizi düşünüyor musunuz?

Oralarda bir yerde farklı bir şeyler olduğu ve evrenin, bizden başka da akıllı türleri barındırdığı düşüncesi içimize işlediğinde, daha komünal bir şekilde davranmaya başlar mıydık acaba?

Böylece, her zamanki politikalar, gözümüze korkunç önemsiz görünmeye başlayabilir ve çok kısa bir süre sonra da varlığını sürdüremez hale gelebilir. O zaman milliyetçilik çok saçma bir şey olabilir ve yerine spesiyalite gelebilir.

Bundan böyle, global düşünme norm haline gelir, istisna değil. Kısa bir süre sonra da, YERYÜZÜ BİRLEŞİK DEVLETLERİ olabiliriz hani.

Belki de YERYÜZÜ GEZEGENİNİN vatandaşları sezgisel olarak bunu zaten biliyorlar. Büyük çoğunluğumuz, uzaylıların insanları kaçırmasıyla ilgili haberleri ve başka bir boyuttan gelen, içinde küçük küçük gümüş giysili adamların olduğu uçan dairelere kuşkuyla baksak bile,evrendeki başka yaşam formlarının var olduğuna inanıyoruz.

İnsan dışında başka herhangi bir çeşit yaşam formuna inanmak, politikaya karşı olan ve gittikçe artan inançsızlığımızın, güvensizliğimizin, ayrıca bir çok politikacının ve dünya liderlerinin, sadece menfaatlerini düşünmelerine ve ileriyi göremeyen basiretsizliklerine karşı duyduğumuz iğrenme hissini de açıklayabilir.

Uzaylıların tezahür etmesi karşısında, çeşitli mezheplere ait farklılıklar buhar olup yok oldukça, dünya üstündeki tüm dinler de etkilerini yitirirdi.

Tüm dinler TANRI’yı bir tapınağa koymak için çaba gösteriyor. Ve her dinde Tanrı, insan görünümünde ve benzerliğinde, insanoğlunun yaratıcısı ve kişisel kurtarıcısı olarak görülmektedir. Bizlerden daha gelişmiş veya ilerlemiş, bizimle rekabet edecek bir türün varlığının haberi, insanlığın yeryüzünde uyguladıkları dinleri kökten yıkacaktır. Tanrı’yla olan özel ilişkilerini bozacaktır.

Oysa, kişisel bir düzeyde parlayan ve etnososyal ve politik-dinsel farklılıkları aşan da, yine her birimizdeki, bu ilahi ilişkidir. Bir kez daha, çoğunluğumuz, en azından bilinçaltı düzeyde, bizden çok daha büyük bir şeyin var olduğunu ve bizim de bir şekilde, onunla mutlak bir şekilde birbirimize örülü olduğunun farkında. Bu da niye gittikçe daha azımızın camilere gittiğini; ama, gittikçe daha çoğumuzun, hayatımızda sipiritüelliği çok önemli gördüğümüzü de açıklayabilir.

Doğaüstü özelliklerimizi keşfetmek için doyurulamaz bir açlık çekiyoruz ve sonsuz olanla ilişkimiz hakkında bilgi alabilmek için, yine doyurulamaz bir susuzluk içindeyiz.

Aramızdaki gerçekten aydınlanmış olanlar ise çalışmakla meşguller, bulabilecekleri herhangi bir bilgi için, kapıların kilitlerini açmaya hazırlar. Kapılarını çalanlara da ihtiyaç duydukları kapıları tek tek açmaktadırlar. Bilim ve sanat, ikisi de aynı hedefte kesişmekteler.

Belki de insanlık tarihinin hiç bir döneminde, bu kadar çok insan, bu BİLGİYİ, HAKİKATİ, bu kadar çeşitli çabalarla aramamıştır. İnsanoğlu şimdi kozmik portala, adeta, eskiden kale kapılarını yıkmak için kullanılan kalın kütüklerle vuruyor, bir an önce açılması için.

2006 da SUR’A ÜFÜRÜLDÜ.

ARTIK HAKİKATİN YAZILI OLDUĞU

LEVH-İ MAHFUZ ELİMİZİN ALTINDA

Evet, bazıları “o kapıdan içeri girmeyin” derler.

Statükoyu bozmaktan korktukları ve değişime karşı oldukları içindir bu isyanları.

Bazıları böyle bir kapının varlığını kabul etmeyi bile reddederler; bırakın , arkasında ne olabileceği tartışmalarını.

AMA ARTIK CİN ŞİŞEDEN ÇIKMIŞTIR.

 İNSANLIKTA HAKİKAT AĞACININ

MEYVESİNİN TADINI ÇOKTAN ALMIŞTIR.

Artık geriye dönüş yoktur.

“gören gözleri ve duyan kulakları olanlar mubarektirler”

Ama

“inanmış olan ve görmeden inanan, daha da mubarektir”

Bazı şeylerin altında gerçekten sadece İMAN yatar. Ve yaşam hakkında bir çok şey hala daha gizemini korumaktadır. GAYB.

Herşeyi biliyor olsaydık, yaşam pek de eğlenceli olmazdı, değil mi?

Ama eğer deneyimlediğimiz, ama yine de açıklayamadığımız veya bilimsel olarak kanıtlayamadığımız bir şeyin gerçek olduğunu biliyorsak, kuşkucu insanların hala, gizemli şeylerin, gizemli olmalarına karşın, yine de gerçek olabileceklerini kabul etmeleri gerekiyor.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılındayız.

Tarihin, herşeyin kolayca olmasını istediğimiz bir noktasındayız. Kolaylığa çok değer veriyoruz. Her şeyi iyileştirip düzeltecek bir HAP istiyoruz. Yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşamının acısız geçmesini istiyoruz. Peki, yeni bir diyeti, yeni bir ilacı ya da yeni bir dini denerken gerçekte ne arıyoruz? İşler istediğimiz gibi kolayca ve mükemmel gitmeyince cesaretimizi kaybediyoruz.

(Mark Smith’e sohbeti için teşekkür ederiz.) 

HAYATINIZIN HERHANGİ BİR ALANINDA İYİLEŞME İSTİYORSANIZ VE BU ÇALIŞMAYA İSTEKLİYSENİZ, SİZ DE MUCİZELERLE KARŞILAŞACAKSINIZ.

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılında

sizlere bu farkındalılığı yaşatmak için ;

SİZİ ÖZÜNÜZLE tanıştırmak için;

REİKİ uyumlamalarıyla buradayız.

 

Ahmet Kaya 

REİKİMASTER/TEACHER

www.izmirliahmetkaya.com

www.tanrinindogumgunu.com

0555 310 00 70

 http://www.dogumgunu.com.tr/store/levh-i-mahfuz.html

http://www.dogumgunu.com.tr/store/

siparisim@dogumgunu.com.tr

mektup@dogumgunu.com.tr

 

Levh-i mahfuz – tdg – kdk

Bir cevap yazın