KİM OLDUĞUMUZU UNUTTUĞUMUZDA ZATEN ÖLMÜŞÜZ DEMEKTİR

 

KİM OLDUĞUMUZU UNUTTUĞUMUZDA ZATEN ÖLMÜŞÜZ DEMEKTİR

ÖLÜM

Kişi ölürken TAÇ çakrası yoluyla toprak bedeni terkederken, başının üstünden parlak bir ışık ortaya çıkmaktadır.

Bu TAÇ çakrasından çıkma deneyimi, yaşam ile ölüm arasında bir tünelden geçmek olarak değerlendiriliyor. Sonunda parlak bir ışık olan uzun, karanlık bir tunnel olarak görülüyor. Bu “tünel deneyimi” ruh varlığının omurga boyunca hareket eden ana güç akımını izlemesi ve TAÇ çakradan parlak bir ışıkla bedeni terk etmesi olarak da tanımlanabilir.

Ölümde, ruh varlığı ölmüş olan eski arkadaşları ve ruhsal rehberleri tarafından karşılanır. Bu anda, ruh varlığı, hayatının bir film şeridi gibi hızlı bir şekilde, hangi kararlar ile hangi derslerin alındığı ve bir sonraki bedenlenme için hangilerinin kaldığı konusunda bir hataya yer vermeyecek biçimde izler. Bunun ardından bir görevin tamamlanmasının kutlandığı bir sure geçer ve bir sonraki bedenlenme sürecine koyulmadan once ruhsal alemde yapılması gerekenler yapılır.

Uzun süren bir hastalıktan sonra ölen insanların, ölümden sonra bir sure beyaz ve huzurlu bir ışıkla sarmalandığını gördüm. Sanki öte alemde bir tür hastahanede tedaviye alınmış gibiydiler.

Ölümlerinden birkaç gün önce iki insanı gözlemledim. Ikisi de uzun süredir kanser hastalığından mustaripti. Ruh bedenlerinin ilk üç katmanı parçalanmaktaydı ve yanar döner bulutlu ışık kürecikleri halinde bedenden kopuyorlardı. Bu da, kişiye parıltılı beyaz bir görünüş veriyordu. Ilk üç çakra da, solar pleksustan çıkan uzun enerji iplikleriyle parçalanmaktaydı. Üstteki dört çakra ise, sanki büyük delikler gibi ardına dek açıktı. Üzerlerinde artık koruyucu tabaka yoktu.

Ötealeme geçiş yapmakta olan kişiler çoğu zamanlarını bedenden dışarıda ve uzakta geçiriyorlardı. Anlaşılan ruhsal rehberleriyle bir yerlere gitmişlerdi. Insanlar bedenleriyleyken, odada pek çok ruh varlığı da dolaşıyordu.

Bir keresinde, geçidin kapısında bekleyen ve melek diye tanımlayabileceğim bir varlık gördüm. Kişi derin bir acı içindeyken, neden hemen ölmesini sağlamadığını sordum. Henüz emir almadığını söyledi. Melek diyebildiğimiz bu varlık bize çok güzel ve güçlü göründü,

Ölüm dediğimiz süreci, tam olarak anlayamamış olsanız da , bunun bir şuur düzeyinden diğer bir şuur düzeyine geçiş olduğunu söyleyebiliriz.

Aslında, KİM OLDUĞUMUZU UNUTTUĞUMUZDA

ZATEN ÖLMÜŞÜZ DEMEKTİR.

Unuttuğumuz parçalar gerçeklikten ayrılmıştır ve bizler, onları geri kazanmak için bedenleniriz. Demek ki ölümden korkmamıza rağmen, zaten ölmüşüzdür ve yüce benliğimizle yeniden bütünleşme süreci olan enkarnasyon sürecinde, aslında daha çok hayat buluruz.

 Ölen tek şey ÖLÜMdür.

Yaşamımız boyunca, unutmayı umduğumuz deneyimlerin çevresine DUVARLAR öreriz. Bunu öyle iyi beceririz ki, pek çoğunu gerçekten hatırlayamayız. Bu uzaklaştırma işlemine çocuklukta başlar ve sonra da yaşam boyu devam ederiz. Bu izole edilmiş parçalar, ruh beden alanımızda bloklar olarak ortaya çıkarlar.

Gerçek ölüm , ruh beden katmanlarında bir iç duvar biçiminde zaten çoktan meydana gelmiştir.

Bildiğiniz gibi, sizi herhangi bir şeyden ayıran tek şey, kendinizsinizdir.

Ölüm, unuttuğunuz ve çevresine duvar ördüğünüz bu parçalarda zaten gerçekleşmiştir. Bu, bizim bakış açımıza gore, insanoğlunun ölümden anladığını belirtirken kullanacağımız en açık tanımlamadır.

ÖLÜM, İZOLE VE AYRILMIŞ OLMAKTIR.

ÖLÜM, UNUTMAKTIR.

KİM OLDUĞUNUZU, NE OLDUĞUNUZU UNUTMAK, ÖLÜMDÜR.

Zaten ölmüşsünüz.

Bu unutulmuş, ölmüş parçaları tekrar hayata getitmek için doğdunuz.

Ölüm süreci, bizler buna daha yüksek bir farkındalılığa geçiş deriz, enerjik alanda gerçekleşen bir işlem olarak görülebilir.

Bunu, daha iyi anlamanız için AURİK bakış açısıyla ele alalım. Çakraların tümünün açılması, alanın temizlenmesi söz konusudur. Öldüğünüzde, başka bir boyuta geçiyorsunuz. Aşağı üç çakrada çözülmeler oluyor, çözülmeler dediğimize dikkat ediniz.

Ölen insanları gözlerseniz, ellerinde, yüzlerinde, derilerinde sanki sedef gibi yanar-döner bir özellik görürsünüz. Bu, kişinin ölmekte olduğunu gösterir ve onu çevreleyen güzel opal bulutlar uçuşurlar. Bunlar, fizik bedeni bir arada tutan düşük enerji bedenleridir. Ayrışmaktadırlar. Ayrışırlar ve çakralar açılır ve enerji kordonları ortaya çıkar. Üst çakralar, diğer boyutlara açılan büyük delikler halini alırlar. Bu, enerji alanlarının ayrılmaya başladığı ölümün başlangıç safhasıdır.

Enerji alanlarının aşağı kısımları, yukarı kısımlardan ayrılır. Ve darken yaklaşık üç saat boyunca, beden yıkanır, kutsanır, ana dikey güç akımı boyunca fıskiye gibi enerji fışkırmasıyla bir ruhsal temizlenme gerçekleşir.

Altın rengi ışığın saçıldığı bu fışkırmayla, tüm bloklar temizlenir. Ve AURA beyaz altın rengi gibi olur. Kişi, tüm yaşamının bu ışıklar tarafından yıkandığını görür.

Işte bu kadar.

Tüm bloklar yok olur. Yaşam süresince unutulan tüm deneyimlerin önü açılır. Hepsi şuura akarlar. Bu, o belirli yaşam süresinin dönüşümü sürecinde oluşan duvarların çözülmesidir. Önemli bir bütünleşmedir.

Içinizdeki unutulmuşlukların duvarları kalktığında, gerçekten kim olduğunuzu hatırlarsınız. Yüce benliğinizle bütün hale gelir, onun hafifliğini ve onun  enginliğini hissedersiniz.

Böylece ÖLÜM, yaygın kanının aksine, çok harika bir deneyim olur.

Klinik olarak ölü ilan edilen ve yaşama dönen kişilerle ilgili şeyler okumuşsunuzdur. Hepsi de sonunda parlak bir ışık olan uzun tünelden bahsederler. Tünelin sonunda onları bekleyen harika bir varlıkla karşılaştıklarından söz ederler. Çoğu o varlıkla birlikte yaşama yeniden bir bakar ve o terkedilen yaşamı tartışırlar. Çoğu gitmekte oldukları yer çok güzel olsa da, öğrenmedikleri ve deneyimlemedikleri şeyler kaldığı için fiziksel dünyaya geri dönmeye karar verdiklerini açıklamışlardır. Çoğu artık ölümden korkmamakta, onu huzura giden bir yolculuk olarak görmektedir.

Sizleri şu HAKİKATTEN ayıran, yine sizin duvarlarınızdır.

ÖLÜM DEDİĞİNİZ ŞEY, IŞIĞA DÖNÜŞÜMDÜR.

Yaşayacağınızı hayel ettiğiniz ölüm deneyimi, inanç duvarlarınızın içindedir.

Kendinizi herhangi bir biçimde her ayırışınızda, azıcık ölürsünüz. O harikulade yaşam gücünün akışını engellediğiniz her an, küçük bir ölüm yaratırsınız. Demek ki, varlığınızın bu ayrılmış parçalarını hatırlar ve onları kendinizle bütünleştirirken, zaten ölmüşsünüzdür. Bu şekilde hayata geri gelirsiniz.

LEVH-İ MAHFUZ yüzyılındayız.

Farkındalılığınızı genişlettiğinizde, fiziksel gerçeklik ile RUHSAL gerçeklik arasındaki duvar çözülür.  Ölüm çözünür, ileriye doğru harekete geçmeye hazır olmanız, duvar sanrısının ortadan kalmasından başka bir şey değildir. Ve kim olduğunuz, daha büyük bir gerçeklik halinde yeniden tanımlanır.

Tarihin, herşeyin kolayca olmasını istediğimiz bir noktasındayız. Kolaylığa çok değer veriyoruz. Her şeyi iyileştirip düzeltecek bir HAP istiyoruz. Yaşamımızın ve çocuklarımızın yaşamının acısız geçmesini istiyoruz. Peki, yeni bir diyeti, yeni bir ilacı ya da yeni bir dini denerken gerçekte ne arıyoruz? İşler istediğimiz gibi kolayca ve mükemmel gitmeyince cesaretimizi kaybediyoruz.

(Barbara ann brennan’a sohbeti için teşekkür ederiz.)

HAYATINIZIN HERHANGİ BİR ALANINDA İYİLEŞME İSTİYORSANIZ VE BU ÇALIŞMAYA İSTEKLİYSENİZ, SİZ DE MUCİZELERLE KARŞILAŞACAKSINIZ.

 

Bizler LEVH-İ MAHFUZ yüzyılında

sizlere bu farkındalılığı yaşatmak için ;

SİZİ ÖZÜNÜZLE tanıştırmak için;

REİKİ uyumlamalarıyla buradayız.

Ahmet Kaya 

Ahmet KAYA

REİKİMASTER/TEACHER

www.izmirliahmetkaya.com

www.tanrinindogumgunu.com

0555 310 00 70

http://www.dogumgunu.com.tr/store/levh-i-mahfuz.html

http://www.dogumgunu.com.tr/store/

siparisim@dogumgunu.com.tr

mektup@dogumgunu.com.tr

 

Bir cevap yazın