TEKAMÜL GERÇEĞİ, SUYA KONUŞUN

 

TEKAMÜL GERÇEĞİ, SUYA KONUŞUN

 

İnsanların olumsuzluklarla dolu bir durumu yalnızca kendilerinin deneyimledikleri hissini taşımaları bencilce bir yanılgıdır. İnsanın kendine acıyarak geçirdiği bu KURUNTU ve VESVESE dolu zamanlar, kişiyi hayatın ve ebediyetin akışından koparıp ayırır. İnsanlar kendilerini hayattan koparmazlarsa ilerlerler. İnsanlar bir sonraki BİLİNÇ aşamasına tüm insanların BİR OLDUĞUNU idrak ederek ulaşır. Bu hepimizin hizmet ettiği HAYRIN bir parçasıdır.

AFFETMEK; bizim anlayışımız affetmenin hem affeden, hem affedilen kişinin DNA yapısının değiştiği yönündedir. Peki, affetmek DNA’yı nasıl değiştirir?

Sözcükler, nefsimizden nefes yoluyla nüfuz bulan enfes enerjilerdir. Affetmek kromozom seviyesinde bir değişiklik meydana getirir. Enerji sizden yola çıkar ve affettiğiniz kişi tarafından bilinçaltı seviyesinde bir bağışlama dalgası olarak hissedilir. Bu bağışlanmayı kabul etmek veya etmemek onlara kalmıştır. Çoğu defa bu insanlar acı çekmeye devam ederler ve KENDİLERİNİ AFFETMEZLER fakat affedilmek onları özgür kılar ve böylelikle tekamülde ilerleyebilirler.

Kromozom seviyesinde ise, sert tanecikler kromozomlardan düşerek ayrılır ve yerlerini daha yumuşak ve yuvarlak tanecikler alır. Bu değişim, bazen CHİ adını da verdiğimiz evrensel enerjinin beden ve zihin dahilinde daha iyi akmasını sağlar. Bu daha yoğun enerji akışı ile birlikte, hayat amacı doğrultusunda ilerlemek üzere daha fazla enerji sağlanmış olur. Bu enerji hücresel seviyeden daha ince düzeylerde zihne ve tüm bedene yayılır.

AĞLAMANIN DNA üzerindeki etkisi, kendine acıma şeklinde değil de, ancak rahatlama ve serbest bırakma şeklide olduğunda, DNA’yı şifalandırır.

GÜLMEK ise  DNA için tam bir şifadır. Tüm bedeni baştan aşağı yıkayan, toksinleri vücuttan atan ve sıvı dolaşımını teşvik eden hormonal bir coşku başlatır. DNA’nın kötü yönde değişmesini engeller. Değiştirmekten ziyade koruyucu niteliktedir. Örneğin, kanser hastalarının hücresel seviyede şifa bulmak amacıyla gülme terapilerine iştirak ettiği zamanlar olmuştur fakat bu DNA sarmalında bizzat değişim yaratmaz. Bedenin daha olumlu fonksiyon göstermesini ve kendisiyle daha çok uyum içinde olmasını sağlar.

 

Konuştuğumuz bazı insanlar suyun içinde oldukları ve kendilerini yıkadıkları ya da bir nehirde sırt üstü yattıkları şeklinde İMGELEMELER yapıyorlardı. Japon bilim adamı Emoto’nun da suyla ilgili bir kitabı var, biliyorsunuzdur. Suya bazı kelimeler söylüyor, sonra o suyu donduruyor ve kristalleri analiz ediyor.

Emoto yüksek enerji yüklü sözcüklerin, özelliklede SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET, AŞK ve ŞÜKRAN sözcüklerinin en güzel kristalleri oluşturduğunu tesbit etmiştir.

Unutmayın, SU, bedenin her bir bölümüne, bedendeki her bir parçacığa nüfuz ederek orayı aşılar. SU, olumlu ya da olumsuz enerji titreşimlerini üzerine alır ve bunları serbest bırakarak dışarı verir. SU manyetizmayı da üzerine alabilir. Manyetizmayı safdışıda edebilir. Bir taşıyıcı, iletken ve destekleyicidir.

FİZİKSEL VEYA DUYGUSAL OLARAK YARALANMIŞ BİRİSİ SUYA KONUŞUP ONU SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET, AŞK VE ŞÜKRAN GİBİ SÖZCÜKLERLE PROGRAMLARSA VE SONRA DA BU SUYU İÇERSE, FİZİKSEL VEYA DUYGUSAL İYİLEŞME SÜRECİNİ ŞİFALANDIRMIŞ OLUR.

Suyla bu şekilde konuşmak ona yaşam gücü ve enerji aşılar. Bu suyu içmek aynı yaşam gücünü ve enerjiyi vücuda aktarır, vücudun rahatlamasına ve pek çok organ sistemi dahilinde kendisini toksinlerden arındırmasına yardım eder.

 

İnsanın tekamülündeki hakiki kriter,

NEGATİFİ POZİTİFE ÇEVİRME BECERİSİDİR.

Negatife saplanıp kalmak ve yargılayıcı bir tavır içinde olmak, KORKU dolu düşünceler taşımak meselenin özüne katkı sağlamayacaktır. Kişi zamanını ister tekerlekli sandalyede, ister yatalak olarak yatakta, ister maratonda koşarak; asıl mesele o zamanını en pozitif olarak nasıl kullanılacağıdır.

Pozitif ve negatif her zaman vardır. Dünyadaki gerçektir bu. Negatif olmadan pozitifi deneyimlemeniz veya idrak etmeniz mümkün olmaz. Negatif olmadan pozitifi isteyecek motivasyona sahip olamazsınız çünkü bilinç perdesini geçerken onu unutmuşsunuzdur.

 

Size kötülük olarak görünen olayların faillerine karşı yargılayıcı düşünceler içinde olanlardan, bu olaylarda her zaman HAYIRLI BİR NETİCE bulunduğunu bilmelerini isteriz. Acının, sıkıntının bir illüzyon odlunun bilincinde olun. Televizyon ve gazetelerde dünya yada memleket olaylarını görüp, okuyup bunların negatif olduğu hükmüne varan insanlara, kolaya kaçtıklarını ve etraflıca düşünmediklerini söylemeliyiz.

Yüzeyde görünmeyen, çok daha derin bir şeyler her zaman vardır. Hatta daha fazlası her zaman vardır. Bir ANLAM her zaman vardır. Olup bitenlerin tekamülümüz için nasıl bir katalizör işlevi gördüğü konusunda daha dikkatli düşünmeyi öğrenebilmeleri için sizlere LEVH-İ MAHFUZ’u okumanızı, onunla buluşmanızı önerebiliriz.

FİZİKSEL OLMAYAN EVİMİZDE SADECE IŞIK VARDIR.

Karanlık olmadan, ışığa tezat olmadan, gördüğümüz ışığı tam anlamıyla takdir edemeyiz. Sevgiye tezat olmadan, gerçekten kim olduğumuzu tam anlamıyla bilemeyiz. Ve böylelikle gerçek kimliklerimizi unutacağımız hayat senoryaları oluşturur, hatırlama sürecinin daha derin bir KENDİNİ-İDRAK hali sağladığından emin olarak, yaşadığımız ZORLU DENEYİMLERİN bizi kendimize hatırlatmasını umarız.

Sadece ışığın mevcut olduğu RUHSAL ALEMDE affedecek bir şey yoktur. Orada kendimizi sadece SEVGİ,ŞEFKAT, MERHAMET ve AŞK olarak bilir ve sadece bunuları ifade ederiz çünkü ancak bilinen şeyler ifade edilebilirler. KENDİSİNİ SEVGİ,ŞEFKAT, MERHAMET ve AŞK OLARAK İDRAK EDEN HİÇBİR RUH ASLA AFFETMEYİ GEREKTİRECEK BİR SEBEP YARATMAZ.

Öte yandan affetmek bir sevgi ifadesidir. Ruh beden formu içindeyken ona fırsat vermeksizin kendimizi sevgi olarak deneyimleyemeyiz. Dolayısıyla bazılarımızın sevgi olduğunu unutarak affedilmeyi gerektiren davranışlarda bulunduğu, diğer bazılarının da yine aynı şekilde sevgi olduklarını unutarak affetmeyi bir mücadele meselesi haline getirdiği karşılıklı anlaşmalar yapar, bunlara dahil oluruz.

Biz insanları en çok zorlayan durum, bedenlenerek perdenin ardında kaldığımız ve onların gerçek kimliklerinden kendi yaratmış olduğumuz hafıza kaybı ile ayrı düştüğümüz bu dünyevi dönemde de tüm insanlarda bu ışığı görebilmektir. Hayatımızdaki insanların fiziksel bir sahnede geçici bir takım roller oynayan, fiziksel olmayan ebedi ruhlar olduklarını fark ederek yapabiliriz bunu.

Bizler karşılaştığımız her insanın

TANRININ NEFSİNDEN YANSIYAN BİRER KIVILCIM,

ÖZÜNDE İYİLİK DOLU AŞKIN BİRER VARLIK OLDUĞUNU

VE EN ÖNEMLİSİ ONLARLA BİR OLDUĞUMUZU İDRAK EDEBİLİRİZ.

SADECE IŞIĞI GÖRMEK DÜNYADAKİ HER BİR İNSANIN İÇİNDE

SADECE TANRISALLIĞI GÖRMEKTİR.

BİZLER,

GERÇEKTE KİM OLDUĞUMUZU DA BÖYLELİKLE HATIRLARIZ.

 

www.izmirliahmetkaya.com

www.tanrinindogumgunu.com

 

Bir cevap yazın