IŞIK YOLU, ŞEFKATLE, AŞKLA VE ŞİFA VEREN BİR SEVGİ İLE DÖŞELİDİR

 

IŞIK YOLU, ŞEFKATLE, AŞKLA  VE ŞİFA VEREN BİR SEVGİ İLE DÖŞELİDİR

 

NEDEN ENKARNE OLURUZ?

Enkarne olmak gerçek anlamda bizi ebedi EV’imizden ayırmaz, sadece onun fiziksel olmayan boyutunu görme kapasitemizi kısıtlar. Dolayısıyla ÖLÜM, fiziksel olmayan alemi bizden ayrı tutan perdenin ortadan kalkmasıdır.

Ruh formundayken, diğer varlıklarla olan ayrılmaz bağımızın hep farkındayızdır. Birbirimizle, dahası tüm bir yaradılışla BİR olduğumuzu biliriz. Şefkat ve empati bizim gerçek doğamızdır. Bireysel kimliklere sahip olmamız ise, diğer bireylerden ayrı olduğumuz  anlamında yorumlayamayız. Bu temel kavram, insan beyni için çelişkilidir çünkü beyin yaradılış itibariyle, BİRLİK değil, AYRILIK yanılsamasını benimsemiş bir yapıdadır.

Birer ruh olarak enerjimizin bir kısmını fiziksel bedenlere aktardığımız zaman, BİR’lik algımızı bloke etmek suretiyle, dikkatimizi bilinçli olarak beden üzerinde yoğunlaştırırız. Algısal menzilimizi daraltmaya muktedir oluşumuz, metinleri önceden yazılmış rolleri oynayabileceğimiz çeşitli yaşam planları hazırlamamıza ve birbirimizin gelişimi için, çeşitli zorluklar veya mücadele gerektiren durumlar yaratmamıza imkan tanır. Bu durumlara SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET VE AŞK ile karşılık vermeyi umarız. Eğer bunu başarabilirsek, geçici bir süre için sanki bir nevi perdeyle farkındalığımızın dışında kalmış olan BİRLİK kavramına, ayrıca empati, ŞEFKAT, MERHAMET, AŞK ve SEVGİ hislerine yönelik çok daha derin bir anlayış kazanırız. Bir yaşam dönemi sona erince de ruhsal aleme, kazanmış olduğumuz bu derin anlayışla geri döneriz.

 

Dünyaya gelmeden önce yaptığımız planlar detaylı ve geniş kapsamlıdır.

Anne ve babamızı biz seçeriz. Tabi ki onlarda bizi seçerler. Ne zaman ve nerede enkarne olacağımızı yani DOĞACAĞIMIZI seçeriz. Hangi okullara devam edeceğimizi, yaşayacağımız evleri, karşılaşacağımız kişileri ve hayatımızdaki tüm ilişkileri biz seçeriz.

İlk kez karşılaştığınız birini önceden tanıdığınız hissine kapıldığınız olduysa eğer, bu hissiniz pekala doğru da olabilir. O kişi büyük ihtimalle, doğum öncesi planlarınızın bir parçasıdır. İlk kez gördüğünüz ya da duyduğunuz bir mekan, bir isim, bir imge veya söylenen bir söz size tuhaf derecede tanıdık geliyorsa eğer, bu his enkarnasyon öncesinde yapılan tartışmaların hatırlanan bir hatırası da olabilir. Planlama ortamında, dünyaya geldikten sonra taşıyacağımız isim ve fiziksel sureti kullanırız. Bu uygulama bize, birbirimizi fiziksel boyutta da tanıma imkanı sunar. DEJAVU hissi genellikle önceki yaşamlara atfedilir ya da paralel evrenlerdeki yaşanşlarla ilişkilendirilir, halbuki pek çoğu doğum öncesi planlarının hatırlanmasıdır.

Dünya yaşamında bedenlendiğimizde ruhsal kökenimizi unuturuz. Böylesi bir hafıza kaybı yaşayacağımızı ruhsal beden olarak biliriz. ÖBÜR DÜNYA ifadesi bu hafıza kaybına bir göndermedir. SONSUZ YAŞAM SAHİBİ RUHLAR olarak gerçek kimliğimizi kaybetme isteği, sonradan HATIRLAMAK için bize çok daha derin bir kendini bilme hali kazandırır. Bu farkındalığı kazanmak için SEVGİ, ŞEFKAT MERHAMET ve AŞK ALEMİ olan ruhsal boyuttan ayrılırız. Çünkü deneyimleyebileceğimiz tezatlar ve kendimize zıt kavramlar ruhsal alemde mevcut değildir. Tezatlar ve zıt kavramlar olmadan kendimizi bütünüyle idrak edemeyiz.

İsterseniz, içinde sadece ışık olan bir dünya hayal edin. Karanlığı eğer hiç deneyimleyemediyseniz, böyle bir dünyada ışığı nereye kadar anlayabilir ya da takdir edebilirsiniz. Daha derin bir anlayışa ve nihayetinde de hatırlamamıza sebep olan unsur, aydınlık ve karanlık arasındaki tezattır, zıtlıktır. Fiziksel plan bize bu tezatı temin eder, zira o ikiliğin BİR olma unsurudur. Tıpkı aşağı-yukarı, sıcak-soğuk, iyi-kötü gibi. Bu ikiliğin içindeki KEDER, MUTLULUĞU daha iyi idrak etmemizi sağlar. Dünyadaki KAOS, BARIŞ ve HUZURUN değerini daha çok takdir etmemizi sağlar. Maruz kaldığımız ANLAYIŞSIZLIK, SEVGİYE yönelik idrakımızı daha derin kılar.

Eğer insanlığın bu yönlerini deneyimlememiş olursak

Kendi TANRISALLIĞIMIZI nasıl bilebiliriz?

Gelmiş geçmiş en güzel bir müziğin çaldığı bir yerde yaşadığınızı hayal edin. Bu müzik, dinleyen her insanı mest eden olağanüstü bir güzellikte ve siz de yaşadığınız sürece hep bu müziği duymuşsunuzdur. Müzik hiç kesilmemiş, hep aynı mükemmellikte devam etmiş. Ve bir gün fark ediyorsun ki onu hep duyduğun için aslında bu müziği gerçek anlamda hiç duymadın. Ve onu gerçekten duymaya karar veriyorsun. Bunu başarabilmek için  öncelikle o müziğin nasıl bir şey olduğunu tamamen unutmanız gerekmektedir.

Böylece, son derece cesur bir yaklaşım sergileyerek o müziğin çalmadığı bir yere gidip, aynı müziği orada yeniden YARATMAK için DÜNYAYA yolculuk edersiniz. Dünyada  hafıza kaybından dolayı hayatınızda duyduğunuz tek melodi olduğunu sandığınız bir müziği dinlemeye başlarsınız. Bazı ezgiler hoştur, bazıları ise kulağınızı tırmalar. Bu bozuk sesler asıl orijinal müziği bestelemeniz için sizde bir arzu yaratırlar ve nihayetinde bunu yapmaya karar verirsiniz.

Bir zaman sonra kendi bestelerinizi yazmaya başlarsınız. En sonunda bir başyapıt bestelemeye koyulursunuz ve eseriniz bittiğinde bir şey hatırlarsınız:

Yarattığınız başyapıt unuttuğunuz o müziğin aynısıdır. Bu anımsama bir diğerini tetikler.

EVET, O MÜZİK SİZSİNİZ.

DIŞARIDAN DUYDUĞUNUZ BİR ŞEY DEĞİLDİR O.

BİLAKİS O SİZ’DİNİZ VE SİZ O’YDUNUZ.

Kendinizi yeni bir yerde yeniden yaratarak, kendinizi tanımış olursunuz ve artık kendinizi bilirsiniz. Kendinizi o yerden hiç ayrılmamış olarak, gerçekten bilirsiniz. Ruhunuzun arzu ettiği deneyim budur.

RUH TANRISAL OLANIN BİR PARÇASIDIR.

İNSAN OLMA HALİ İSE RUHUN,

BEDEN İÇİNDEKİ ENERJİSİNİN CÜZİ BİR KISMIDIR.

Ruh engindir ve herhangi bir kişiliğin çok daha ötesindedir. Lakin her bir kişilik ruh için hayati değer taşımakta ve çok sevilmektedir. En önemlisi, kişiliğin özgür irade sahibi olmasıdır. Bu çerçevede, doğum öncesinde planlanan zorlayıcı durum ve deneyimler ya kabul edilir ya da onlara karşı direnç gösterilir. DÜNYA, kişiliğin, kendisi doğmadan önce yazılan metne sadık kalarak veya bu metnin dışına çıkarak oynadığı bir sahnedir. Nasıl reaksiyon göstereceğimizi biz seçeriz; ÖFKE ve KIGINLIK’la mı, yoksa SEVGİ ve ŞEFKAT ile mi?

BİZİ ZORLAYAN DURUMLARI

KENDİMİZİN PLANLADIĞIMIZI İDRAK ETTİĞİMİZ ZAMAN

SEÇİMİMİZ DAHA NET VE KOLAY OLUR.

Fiziksel bedenlerimizde yaşadığımız sürede ruhumuz bizimle HİSLER , vasıtasıyla iletişim kurar. Huzur, mutluluk, coşku gibi hisler, sevgi dolu birer ruh olarak hakiki doğamızla uyumlu olacak şekilde davrandığımıza ve düşündüğümüze işaret eder. KORKU ve ŞÜPHE gibi hisler ise bunun tersini söyler bize.

Hayat planlarımız gerçekte kim olduğumuzu hatırlamadan önce, Kim olmadığımızı deneyimleyebileceğimiz şekilde oluşturulur. Herhangi bir şeyin değerini ve anlamını en iyi öğreten faktör onun eksikliğidir. Dış dünyadaki ŞEFKAT ve MERHAMET yoksunluğu kişiyi içe dönmeye sevk eder ve kişi burada kendi ŞEFKAT ve MERHAMET’ini keşfeder. Fiziksel dünyadaki şefkat ve merhamet yoksunluğu ile kişinin kendi içsel merhamet ve şefkati arasındaki tezat kişiye çok daha derin bir anlayış kazandıracaktır. Bu anlayış hem kişinin kendisini hem de bu kavramları idrak etmesine sebep olacaktır.

Ruh açısından bakıldığında ise, bu öğrenme sürecinin bünyesinde bulunan IZDIRAP unsuru, kısa süreli ve geçicidir. Lakin sonunda kazanılan BİLGELİK ebedidir. Gerçek kimliğimizi, yani o muhteşem AŞKIN, SEVGİNİN, MERHAMETİN, ŞEFKATİN ve ebedi RUHLAR olduğumuzu idrak etmek, hayatın zorlayıcı deneyimlerini aşmamızın bir yoludur. Hayatın içinde bizi zorlayan durumlar, kendimizi birer ruh olarak hatırlamamıza yönelik çağrılardır. Bu nedenle ilk başta ızdıraba yol açan bir hadisenin etkisi eninde sonunda hafifleyecektir.

Hayatımızdaki zorluklara karşı bir FARKINDALIK kazandığımız ve onlara olumlu yaklaştığımız doğum öncesi planları, diğer insanların da benzer durumlarla daha kolay başa çıkmalarını ve kendi hayat zorluklarından yana şifa bulmalarını sağlayan bir nevi enerji patikası oluştururuz. Dünyayı değiştirme konusunda bu denli etkili bir kabiliyet taşımamız, önemli bir imkan olmakla beraber büyük bir sorumluluk da getirmektedir. Her birimiz kendi dünyamızın vibrasyonları dahiline ekilmiş birer tohumuz. Hayatın içindeki zorlayıcı durumlarla sağlanan gelişim vasıtasıyla kendi frekansımızı yükselttiğimiz zaman, dünyanın frekansını da yükseltmiş oluruz.

Bizler mutluluk hisleri yarattıkça, ki istersek bunu ıssız bir dağ başında tek başımıza yapalım, diğer insanların da mutlu olmalarını kolaylaştıran bir frekans yaymış oluruz. SEVDİKÇE, hem tanıdıklarımız hem de bizi hiç tanımayan diğer insanlar için sevebilmeyi daha kolay bir hale getiririz. Dolayısıyla KİM olduğumuz şimdiye kadar yapmış olabileceğimiz şeylerden çok daha öte bir anlam taşımaktadır.

Zorlayıcı nitelikteki bir hayat deneyimi kabul edildiğinde, kişi daha önce benzer deneyimleri yaşayarak yolu açmış olan diğer insanların iyileştirici enerjisini alabilir. IŞIK YOLU, ŞEFKATLE, AŞKLA  VE ŞİFA VEREN BİR SEVGİ İLE DÖŞELİDİR; BU NİTELİKLER ÖNCEKİLERİN ARDINDAN YOLCULUK EDEN KİŞİNİN FREKANSINI ARTTIRIR.

Izdırap, gerek ruh gerekse bu şifa yolculuğunda o ruha destek olmak üzere seçilenler için çok büyük bir armağandır. Izdırabın lisanı kendi frekansına sahiptir. Orada bulunanların gözlerine, yüreklerine ve zihinlerine yansır. Aynı zamanda hem çok derin, hem de çok aleladedir. Onu görün, ona inanın; İHTİYACI OLANLARA SEVGİ, ŞEFKAT,MERHAMET VE AŞK VERİN. Bilinçle ve nezaketle ifade edilen küçük hareketler iyileşmeyi mümkün kılar. Güzellik ve zerafete yönelik düşünceler dışarı yansıtılabilir ve bundan fayda görecek kişiler tarafından çok uzaklardan dahi hissedebilirler.

Özetle, her şey BİR’dir. Bu nedenle, ister KORKU ister SEVGİ olsun, bizlerin bireysel frekansları hem fiziksel olmayan RUHSAL VARLIKLARI hem de başka yerdeymiş ve bizden çok bağımsızlarmış gibi görünen diğer insanları da etkileyerek sonsuza dek dışa doğru yayılım yaparlar.

 

Birer ruh olarak enkarnasyonlar arasındaki dönemlerde elbette çok şeyler öğreniriz. Ne var ki fiziksel boyutta somutlaştırdığımız takdirde bu dersler bizde daha çok yer eder ve daha öğretici olurlar. RUH formunda öğrenmek sınıf çalışması gibidir; dünya hayatı ise bilgiyi uygulamak, sınamak ve geliştirmektir. Dolayısıyla bu çalışma ruh için çok kuvvetli bir deneyimdir.

Diğer bir ruhun tekamülünü teşvik için negatif bir rol oynamayı kabul etmiş bile olsa, HER RUH SEVGİYİ ÖZGÜR VE KOŞULSUZCA VERMEK ARZUSU İLE YOLA ÇIKMIŞTIR. Pek çok ruh da kendini sevme hissini hatırlamak üzere harekete geçmişlerdir.

ASLINDA BİZLER TAMAMEN SEVGİYİZ.

Bizleri zorlayan hayat deneyimleri kendimizi SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET ve AŞK olarak daha derinden ifade ve idrak etme fırsatını verir bize. Mesela SEVGİ, empati, bağışlama, sabır, ve yargılamamak gibi pek çok farklı surette de tezahür edebilir. Dünya hayatımızda kendimizi sevgi olarak idrak etme deneyimimiz anlayış, merhamet, sükûnet,inanç, iyi niyet, değer bilirlik, tevazu ve benzer erdemler vasıtasıyla da gerçekleşebilir.

SEVGİ, ŞEFKAT, MERHAMET ve AŞK

doğum öncesinde yapılan planların esasıdır.

 

www.izmirliahmetkaya.com

 

www.tanrinindogumgunu.com

  

 

 

 

 

 

Bir cevap yazın